TR EN

Dil Seçin

Ara

Ölüm Yolunda Eğlenme - 1 / Kaybolan ‘Yok’ Değildir / Deneme-Hikaye

Hastanenin önünde karşılaştılar. Yüzü sapsarı olmuştu. Elleri titriyor, dudakları kederden asık bir şekilde Fikret Bey’in gözlerine bakıyordu. Konuşmaya takati yok gibiydi. Bu ne hal?” diye sordu Fikret Bey.

Titrek bir sesle, Sorma abi!” dedi ve aradığı bahaneyi bulmuşçasına hüngür hüngür ağlamaya başladı.

Yanına iyice yaklaştı. Elini omzuna koydu ve bir süre bekledi.

Kenan biraz sakinleştiğinde başını kaldırdı, yaşlı gözlerle Fikret Bey’in yüzüne bir süre baktı. Bir şey konuşamadan yine ağlamaya başladı. Beklemekten başka çare kalmamıştı.

Tekrar sordu kendisine:

Ne oldu sana? Yoksa baban iyice ağırlaştı mı?”

Bir süre cevap vermedi. Daha doğrusu veremedi. Sonunda hıçkırıkla karışık bir sesle,

Kaybettim, kaybettim!” dedi. Babamı kaybettim!”

Aylardan beri hasta olan ve her gün defalarca ölümle pençeleşen babası sonunda ölmüştü.

O hâliyle Kenana bir şeyler anlatmak çok zordu. İyice boşalması için biraz beklemek gerekiyordu.

Kenan’ın Kaybettim!” feryadı Fikret Bey’in kalbinde ilk defa ayrı bir etki bıraktı. Bu kelimeyi bir başka türlü anlamaya başladı. İçinden kaybetmek, kaybetmek” diye birkaç kez tekrarladı bu kelimeyi. Olan kaybedilir.” dedi kendi kendine. Kaybedilen şey artık elde yoktur. Ama yıllardır aklına gelmeyen bir mânâsı daha vardı bu kelimenin. Bunu ilk defa düşünüyordu.

Kaybolan yine vardır, yok değildir. Ama bizden gizlenmiştir.” “Şimdi bizimle değildir, bizden ayrı düşmüştür; ama yok değildir. Gazetelerdeki kayıp ilânları da bunu göstermiyor mu?” diye içten içe söylendi.

Bu ve benzeri şeyleri arkadaşına söylemesi için henüz çok erkendi. Doruğa çıkmış hissiyatının birazcık olsun yatışmasını beklemek gerekiyordu.

Kenan’ın bu şehirde fazla bir akraba çevresi de yok. İki odalı bir evde babasıyla birlikte kalıyor. Cenazeden sonra onu yalnız bırakmamak için evinde oturabilir ve ona her şeyi konuşabilirim.” diye düşündü.

Babanın yanında şimdi kim var?” diye sordu.

Kenan bir hıçkırık kopardı:

Kim olabilir?” diye titrek bir sesle cevap verdi. Onu morga koydular.”

Sen şimdi nereye gidiyorsun?” diye sorduğunda:

Cenaze için bazı hazırlıklar yapmam gerek.” dedi.

Peki biz ne güne duruyoruz?” dedi Fikret Bey. “Sen şimdi tekrar hastaneye dön. Çıkış için gerekli işlemleri tamamla, dışarı işlerini ben hallederim.”

Hıçkırıkların kızarttığı gözlerinde hafif bir gülümseme hissedilir gibi oldu. Arkadaşının bu yakın ilgisinden çok memnun kaldığı bu bakışlarda açıkça okunuyordu.

Fikret Bey, arkadaşıyla bir süre daha konuştu, biraz daha yatışmasını bekledi ve ayrıldılar.

*

Yolda giderken kaldırım kenarında oturmuş bir kedi gözüne takıldı. Gelip geçenlere bakıyor, başını yanından geçenlere birazcık uzatıyor, sonra çekip bir başkasına yöneliyordu. Kedinin bu hareketleri, Fikret Bey’in içinde bir başka duyguyu uyandırmıştı. Biraz durakladı. Kediyi ilk defa farklı bir gözle seyrediyordu:

Acaba bu kedinin ismi neydi?

Babası, annesi kimdi?

Kaç kardeştiler?

Yakınları şimdi nerelerde bulunuyor ve ne yapıyorlardı?

İçlerinde ölenler var mıydı?

Bu son soru ile zihninde şimşek gibi bir fikir doğdu:

Bu soruların cevaplarını onun bilmesi bir yana kedinin kendisi de bilmiyordu. Bu kaldırımdan öteye geçerken bir taksi çarpsa ve ölse kimsenin haberi olmayacaktı. Yakınlarının ilgilenmesi, hastaneye kaldırılması, morga konulması ve daha niceleri bu kedinin dünyasına hiç uğramayacak şeylerdi.”

Bunlar hep insana has ve insanın şerefini vurgulayan olaylardı.”

Kafasını silkerek bu düşünceleri kovmaya çalıştı ve yoluna devam etti.

*

Kenan’ın babasını bir hafta önce ziyaret etmişti. Evde hasta yatıyordu. Hastalığın sonucu belli olduğundan hastaneye kaldırma gereği duyulmamıştı. Baygın bir haldeydi.

Bir ara gözlerini açtı. Fikret Bey’e duru ve ölgün bakışlarla bir süre baktı. Âni bir ağrı nöbeti gelmişçesine yüzünü birden buruşturdu, biraz sakinleştikten sonra, titrek bir sesle:

“İnsan dünyaya geldiğine sevinmemişti ki öldüğüne üzülsün.” dedi ve gözlerini yine kapadı.

Bu sözlerin ya aşırı ateşten yahut fazla ağrıdan kaynaklanan anlamsız şeyler olduğunu sanmıştı. Kenanla fısıltı hâlinde başka şeyler konuşmaya başladılar. On dakika kadar böyle geçti.

Hasta adam tekrar gözlerini açtı. Biraz daha rahatlamış gibiydi. Fikret Beyin içinden geçenleri sezmişçesine sözlerine o titrek sesiyle şu açıklamayı getirdi:

“İnsan anne rahminde dokuz ay yaşadı. Ölünce o âlemden ayrıldı.

Doğan çocuğun ağlamaları o âlemi terk etmekten doğan bir hasret çığlığıdır.

İnsan alıştığı muhiti, birlikte olduğu eşyayı, oturduğu evi, hatta kullandığı kalemi bile kolayca terk edemiyor. O çocuk da o dar muhite öyle alışmıştı ki bu geniş dünyaya çıktığında ilk işi ağlamak oldu.”

Kısa bir süre sessiz kaldı. Birkaç kez yutkundu. Sonra:

Ben çocuklardan bu dersi almış ve onların ağlamalarını çok saçma bulmuşumdur. Şimdi aynı hâle düşmek istemem.” dedi ve tekrar gözlerini kapadı.

Bu sözler Fikret Beyin, Rüştü amcadan işittiği son sözler olacaktı.

(Devam edecek)