Toprağı anlamıyorum;
Hep veriyor...
Hep veriyor; aklım yetmiyor, anlamıyorum.
Anlamıyorum... Anlamıyorum... Anlamıyorum...
“Anlamam için” yaratıldığım halde ve toprak da anlamam için yaratıldığı halde; şu kafam toprağa sokuluncaya kadar da anlamamaya direneceğim galiba!
♦
Anlamıyor muyum, anlayamıyor muyum!..
İdrakim mi kifâyetsiz; “anlamış olmak” mı “zor” geliyor?
Tembellik, benden başka kime akraba?
♦
Toprağı anlamıyorum;
Hep veriyor!..
Hep veriyor; aklım yetmiyor, anlamıyorum.
Anlamıyorum... Anlamıyorum... Anlamıyorum...
Hele “bir” verirsen toprağa, on misline çıkıyor vermesi; bire yüz veriyor...
Hadi ağlayalım!
♦
Hadi “anlayalım” önce; sonra ağlarız!
♦
Toprak...
Toprak; inanılmaz bir şey!
Her adımımızda bizimle beraber; “vermek” için…
“Toprak analarımızı” toprağa verdikten on yıl sonra anlamaya azmeden bizler, “toprağı anlamaya” ne vakit niyetleneceğiz?..
Anneler, annelerinin yanında...
Anneler “sevgi ve merhametlerini” alsın diye toprağa veriyor kendilerini; kendilerine verilmeyenleri hatırlamayarak!..
Toprak; “vermeyi” öğrendiği annelerden de cömert!..
Toprak; her adımda, (toprağa sakladığım) annemin parmakları gibi dokunmada ayağıma!..
♦
Kokusunu içime çekerken anlamamaya didindiğim toprağı; toprak “kokumu içine çekerken” anlayabilecek miyim?..
♦
Bu müşfik “yaratık” bunca canlı yaratığın arzusuna nasıl mukabele ediyor?
Nasıl böyle cömert?..
Anlamıyorum... Toprağı anlamaya aklım yetmiyor...
♦
Toprak şunu biliyor:
Vermeliyim... Çünkü verdiğim herkes en sonunda “içime” gömülüyor!..