Ana rahmini terk eden yeni doğmuş bir bebek bir süre için ‘anneden ayrılma anksiyetesi’ dediğimiz yeni hayata adapte olamama sıkıntısı yaşar. Sıkıntının süresi annenin bebeğine karşı gösterdiği ‘annelik tutumu’ ile yakından ilgilidir. Bebek için ana rahmindeki o zahmetsiz lüks hayat bitmiş; yeni ve alışık olmadığı zor bir hayat başlamıştır. Acıkmakta, altı kirlenmekte, yüksek sesten, ışıktan, karanlıktan, soğuktan ve sıcaktan rahatsız olmaktadır. Sıkıntısını ağlayarak ifade etmenin dışında elinden bir şey gelmez.
Ancak ne zaman ağlasa ve korku ile titrese kendisini saran şefkatli kollar, yanağına öpücük konduran sevgi dolu dudaklar olduğunu hissetmeye başlar. Acıktığında süt veren, altı kirlendiğinde temizleyen eller vardır. Bu yabancısı olduğu yeni dünyada yalnız ve sahipsiz değildir. Onu koruyan, ihtiyaçlarını yerine getiren, seven, değer veren biri vardır. Onun adı annedir. Annenin varlığını hissettikçe korkunun yerini güven duygusu almaya başlar. Onun şefkatli kollarında kendisini güvende hisseder; gülücükler dağıtarak ve kuş diliyle cıvıldayarak mutluluğunu dile getirir.
Araştırmalar, doğumdan sonra çeşitli sebeplerle anneden ayrı kalan çocuklarda güven duygusunun gelişmediğini; annenin yerini alacak bir kadın bulunamadığı zaman çocukta ruhsal çöküntü başladığını göstermektedir. Çocuk esirgeme kurumunda çok iyi bakılıp beslense dahi duygusal ve sosyal gelişimi yaşıtlarına göre geri kalmaktadır. Bu sebeple ilk üç yıl anne-çocuk beraberliği çok önemlidir. İlk üç yılını anne sevgisinden ve şefkatinden yoksun geçiren bir çocuk kendisine gösterilen sevgiye karşılık veremez. Anne şefkatinden mahrum kalan bir çocuğa “Allah çocuklara karşı annelerinden daha şefkatlidir.” demeniz bir anlam ifade etmez. Çünkü daha önce sevgi ve şefkat görmediği için bu alanda duyguları kapalıdır.
Güven duygusunun gelişmesinde babanın rolü de çok önemlidir. Güçlü biri tarafından korunduğunu bilmesi çocuğun korkularını azaltır. “Benim babam senin babanı döver.” diyen çocuk, bir bakıma “Beni her türlü tehlikeye karşı koruyan güçlü bir babam var.” demektedir. Her çocukta babanın gücünü abartma eğilimi vardır. Bu güce sığınarak kendini güvende hisseder. Okul öncesi dönemde babanın gücüne sığınarak kendini güvende hisseden bir çocuk okul çağına geldiğinde, babanın her şeyi bilmediğini, dünyanın en güçlü adamı olmadığını kavramaya başlar. Soyut zekânın da gelişmeye başlaması ile birlikte, babanın gücüne sığınma ihtiyacını Allah’ın gücüne sığınarak telafi eder.
Baba sevgisinden ve korumasından mahrum büyümüş bir çocuğa, “Allah çocukları sever ve onları her türlü tehlikelerden korur.” demeniz fazla bir anlam taşımaz. Çocukluğunda baba şefkati ve koruması yaşamadığı için, ileri yaşlarda dara düştüğünde, ona Allah’a sığınmayı ve Allah’tan yardım istemeyi öğretmeniz çok zordur.
Çocuk yürümeye ve ihtiyacını anlatabilecek dil becerisini kazanıp konuşmaya başladıktan sonra yavaş yavaş annenin yardımına gerek duymadan yeme, içme, elini yüzünü yıkama, tuvalet ihtiyacını giderme, giyinme, oyuncaklarını toplama gibi kendi ihtiyaçlarını yerine getirecek şekilde eğitilmelidir. İki yaşına kadar hazıra alışmış olan çocuk bu becerileri kazanmada acemilikler yaşayabilir, tembellik yapabilir. Yemek yerken, su içerken üzerine dökebilir, elini yıkarken üstünü ıslatabilir, tuvalet ihtiyacını giderirken tuvalet taşını kirletebilir, ayakkabılarını ters giyebilir, bağcıklarını bağlarken zorlanabilir, elbisesinin, düğmelerini iliklerken sırayı şaşırabilir. Bütün bu acemiliklerini anlayışla karşılamalı, ona zaman tanımalı, deneme-yanılma girişimleri desteklenmeli ve cesaret verilmelidir.
Yürüme ve konuşma yaşına gelip kendi ihtiyaçlarını yerine getirebilecek fiziksel ve zihinsel olgunluğa ulaştığı halde anne baba, özellikle anne, yardım etmeye devam ederse. “Dur sen yiyemezsin ben yedireyim, dur sen içemezsin ben içireyim, dur sen giyemezsin ben giydireyim, dur sen tuvaletini yapamazsın ben yaptırayım...” derse. Çocuk aileye bağımlı hâle gelecek, kendi ayakları üzerinde dikilmeyi öğrenemeyecek, karşılaştığı bir problemi anne babanın yardımı olmadan çözemeyecek, “öğretilmiş acizlik” dediğimiz beceriksiz bir kişilik kazanacaktır.
Aileye bağımlı hâle getirilen çocuklarda Allah inancı da buna uygun gelişecektir. Bir güçlükle karşılaştığında, işi ters gittiğinde, güçlüğü kendi aklı ve yeteneği ile aşmaya çalışmak yerine Allah’tan yardım bekleyecek; “Neden bu terslikler hep beni buluyor! Allah neden bana yardım etmiyor!” diye yakınacaktır.
3-6 Yaş Gelişim Özellikleri
Aile, anne, baba, çocuklar ve aile büyüklerinin birlikte yaşadığı sosyal bir kurumdur. Her kurum gibi ailenin de uyulması gereken kuralları ve bu kurallar tarafından belirlenmiş bir hiyerarşi ve iş bölümü vardır. Aile hayatının dirlik ve düzenlik içinde devam etmesi için her aile üyesi kurallara uymalı, üzerine düşen sorumluluğu yerine getirmeli, diğer aile üyelerine güçlük çıkarmamalıdır.
Altı yaşına kadar çocuğun kişiliği üç aşamadan geçerek büyük çapta tamamlanmış olur: Güvenli veya güvensiz kişilik, bağımlı veya bağımsız kişilik, sorumlu veya sorumsuz kişilik. Çocuğa üç yaşından sonra kendi ihtiyaçlarını yerine getirecek beceriler kazandırılırken; olumsuz davranışlarına, yersiz ve zamansız isteklerine sınır konmalı, her istek ve davranışının kabul görmeyeceği öğretilmelidir. Ancak bunu yaparken anne baba zor ve baskı kullanmamalı, niçin sınır koyduğunu anlayacağı bir dil kullanarak açıklamalı, hoşgörü ve anlayışla yaklaşmalı, çocuğa zaman tanımalıdır. Sevgi, eğitimin sihirli anahtarıdır. Sevildiğini bilen bir çocuk anne ve babanın bu sevgisini kaybetmemek için, olumsuz istek ve davranışlarında ısrar etmez, bilerek kuralları çiğnemez.
Çocuğun kendisini değerli hissetmesi ve özgüven kazanması için aile meclisinde söz verilmeli, fikri alınmalı, adam yerine konmalı, ailenin sevilen bir üyesi olduğu hissettirilmelidir. Ayrıca bakkaldan ekmek almak, çöp dökmek, sofra kurmada ve kaldırmada yardımcı olmak, yatağını yapmak, oyuncaklarını ve odasını toplamak gibi küçük işler verilerek sorumluluk duygusu kazandırılmalıdır.
Bazı anne babalar: “Ben sıkıntı çektim, çocuğum sıkıntı çekmesin, rahat büyüsün.” diyerek, gerekli olup olmadığına bakmaksızın, çocuğun her isteğini yerine getirir, davranışlarına sınır koymazlar. Aslında her isteği yerine getirilen, davranışlarına sınır konmayan, kafasına estiğini yapan, devamlı yardım gören bir çocuk doyumsuz olur. Anne babaya karşı da saygısızdır. Sahip olduğu şeylerin kıymetini bilmez. Kendi başına bir iş beceremediği için özgüveni zayıftır. Karşılaştığı güçlükleri anne ve babanın yardımı olmadan aşamaz. Kendisine bir iş verildiği zaman yapmaz, sorumluluk almak istemez. Büyüdüğü zaman, alışık olduğu üzere, yine başkalarından yardım ve anlayış bekler, kendisi gayret göstermez.
Sorumsuz kişilik sahibi insanların Allah inancı da tutarsızdır. Her istekleri yerine getirildiği ve davranışlarına sınır konmadığı için, bir taraftan Allah’tan her işinin yerine gelmesi için yardım beklerken diğer taraftan Allah’ın emir ve yasaklarına karşı duyarsız davranırlar. “Allah’ın benim ibadetime ne ihtiyacı var?” derler.