Yaz mevsiminin bitimiyle birlikte, göçler de başladı. Bulutlu sonbahar gecelerinde, kendilerini göremediğimiz ama seslerini duyduğumuz binlerce kaz, turna ya da yaban ördeği, evlerimizin yüzlerce metre üzerinden, daha sıcak ve daha yaşanılır ülkelere doğru, kafile kafile göçmekteler. Çatıların kuytuluklarına inşa ettikleri çamurdan evlerinde, şen şakrak yaşayan yakışıklı kırlangıçlar, afilli kuyruklarıyla ufuk çizgisine doğru sürü sürü akıyorlar şimdi. Önlerinde uzun bir yol var. Hacı leylekler, ihtişamlı yuvalarını, bir sonraki sene bıraktıkları yerde bulmak ümidiyle, yolculuk için toparlanmaya başladılar bile.. Onların da yolu bir hayli uzun.. Çocuklar, merakla ve sevinçle gökyüzünde süzülen leylek kafilelerinin arkasından şarkılar söylüyorlar:
“Leylek leylek havada
Yumurtası tavada..”
Büyükler için ise, gökyüzündeki bu seremoni, yaz mevsiminin bitiyor olması ve senenin ihtiyarlık mevsimi olan kışın, yaklaşmakta olduğunun habercisidir. Bir kaç hafta içinde havalar soğuyacak ve bol yağışlı günler başlayacaktır. Üstelik, artık dallarda yemiş kalmadığı gibi, kuşların bayıldıkları minik böcekler ve bolca sinekler de ortalıklarda pek görülmemektedir. Vakit göç vaktidir artık.
İnsanların dünyasında çoğu zaman trajik bir sebebe dayanan göçler, pek çok hayvan için, bir yaşam şeklidir. Bulundukları ortamdaki hayat şartları ağırlaştığında, yiyecek azaldığında, iklim değiştiğinde, yeryüzünde kendilerine uygun başka bir bölgeye toplu halde göçen hayvanlar, sadece kuşlar değildir. Onlar gibi hava yolunu kullanarak göç eden yarasalar, kelebekler ve bazı böcekler de vardır. Kara hayvanları arasında göçleriyle meşhur olan filler, yılanlar ve zebralar sayılabilir. Denizlerdeki canlılar içinde de göçebelerin sayısı bir hayli kalabalıktır, hemen ilk akla gelenler; balinalar, somon balıkları, ıstakozlardır.
Hangi hayvan için söz konusu olursa olsun göç, başlangıcından sonuna kadar, mucizevi olaylarla doludur. İnsanların yüzyıllardır, merak ettiği ve sırlarına vakıf olmaya çalıştığı hayvan göçleri, bugün bile, bilim adamlarının önünde duran iri bir sorular yumağından ibarettir.
KUŞ GÖÇLERİ
Bütün hayvan türleri içinde, göçleriyle bizlerin ilgisini ve merakını en çok cezbedenler elbette kuşlardır.
Kuşların göçlerini araştıran bilim adamlarının karşısına çıkan ilk soru, neden bazı kuşların göç ettiği ve neden bazılarının yerleşik hayatı tercih ettiğidir. Bu durum, göçün evrimci bilim adamlarının iddia ettiği gibi, hayatta kalmak için geliştirilmiş bir yöntem olduğu açıklamasını geçersiz kılmaktadır. Böylece, sorumuza cevap olarak tek bir şık kalır: Göç etme tercihini kuşlar yapmamaktadır. Göçmek, ne içgüdüdür, ne de, ‘biyolojik saatin’ vakti geldiğinde çalması. Yazımızın ilerleyen bölümlerinde okuyacağınız çeşitli olayların da, düşünenlere apaçık göstereceği gibi göç, bir mucizeler silsilesidir ve tabiatla ve tabiatın içindeki herhangi bir sebeple açıklanması kabil bir şey değildir.
HAYDİ KUŞLAR GÖÇ VAKTİ
Kazlar, turnalar, leylekler, kırlangıçlar, pelikanlar ve bunların dışındaki daha pek çok kuş beyinli kuş, göç etme vaktinin geldiğini nasıl farkediyor? Kuş göçlerini inceleyen bilim adamları aslında bu soruya hâlâ daha net bir cevap verememişlerdir. Cevap vermek yerine, özellikle evrimci bilim adamlarının sık sık başvurdukları ‘içgüdü’, ‘biyolojik saat’ gibi bir takım beylik açıklamalarla yetinmektedirler. Bu açıklamalar sorunun cevabı olmaktan çok, başka sorulara kapı açmaktadır: “İç güdü nedir ve onu kim gütmektedir?” ya da “Biyolojik saat nasıl bir saattir ve kim tarafından kurulmaktadır?” gibi...
Bilim adamlarının açıklamaktan aciz kaldıkları bu mükemmel zamanlama yeryüzünde ilk kuş kafileleri yaratıldığından beri sürüp gitmektedir. Kuşlar, yaşadıkları bölgenin artık kendileri için iyi bir yaşam alanı olmaktan çıkmasına ya da mevsimin değişmesine göre, toparlanıp göç yollarına çıkarlar. Her bir kuş tek tek, artık göç etme vakitlerinin geldiğini bilmektedir. Bilim adamları bunun nasıl olduğunu açıklayamazlar. Ancak son yıllarda yapılan pek çok araştırmanın sonucunda, göçmen kuşların yaratılışları gereği, göçme zamanları yaklaştığında bir dizi fizyolojik değişim geçirdikleri anlaşılmıştır. Mesela, günlerin uzayıp kısalması, gün ışığındaki değişmeler, göç edecek kuşların, sinir sistemlerinde bir takım uyarılara yol açar. Bunun dışında, hormonal yapıları da değişen kuşlar, göç için hazırlıklı hale gelirler. İştahları açılır ve uzun yolculukları için gerekli yağ ve enerjiyi vücutlarında depolamaya başlarlar. Göç zamanına doğru, sair vakitlerdekine oranla %40 daha fazla beslenmeye başlarlar. Normal şartlarda vücutlarının %3-5’ini oluşturan yağ, %15’e kadar çıkar. Çok uzun mesafelere göçen kuşlarda ise bu oran, %30 oranındadır. Bütün bu değişiklikler, bilim adamlarınca tesbit edilmiştir ama ne onlar, ne de kuşlar bu işlerin nasıl işlediğini biliyor değillerdir. Ve göç başlar.
UÇMAK ZORDUR
Kolay geçen bir seyahati anlatmak için ‘uçar gibi’ diye bir tarif kullanırız. Oysa, bir yerden bir yere gitmenin en zor yolu uçmaktır. İnsanların bir ulaşım aracı olarak hava taşıtlarını kullanmasının çok yakın bir geçmişi vardır. Çünkü, uçarak gitmenin, ağır şartlarını yerine getirmek gerekmektedir. Yoksa ancak çok kısa bir süre uçarsınız, onun da yarısını yukarıdan aşağıya doğru!
Göçmen kuşlar, uzun ve yüksek uçuşları sırasında pek çok zorlukla karşılaşırlar ancak yaratılışları bütün bu zorluklara karşı gerekli teçhizata sahiptir.
Kuşların kulakları tıpkı bir barometre gibi iş görecek şekilde tasarlanmıştır. Böylece, yerden ne kadar yüksekte olduklarını hava basıncındaki değişikliklerle ölçebilirler. Aynı sistem, hava tahmini yapma konusunda da yardımcı olur. Eğer insanların kulakları da aynı şekilde yaratılmış olsaydı, bir apartmanın kaçıncı katında bulunduğumuzu pencereden dışarıya bakmadan bilebilirdik!
...
Göçmen kuşlar yolculukları sırasında inanılmaz yüksekliklere çıkabilirler. Bu mesafenin neye göre belirlendiği bilinmemektedir, ancak yüksekten uçmanın pek çok avantajı vardır.
Bazı kaz türlerinin, atmosferin 8-40 km arasındaki stratosfer tabakasına kadar çıktığı tesbit edilmiştir. Yüksekten uçuş, görüş mesafesini artırdığı gibi, ısının düşük olduğu bu seviyelerde kuşlar için su kaybının da en az seviyeye indiği bilinmektedir.
7000-8000 metre gibi inanılmaz yüksekliklerde oksijen oranı, deniz seviyesindekinden 1/3 daha azdır. Ancak kuşların bedenleri buna da hazır yaratılmıştır. Vücutlarındaki yoğun kılcal damar ağı ve kuşlara özgü akciğer sistemi sayesinde, oksijensiz kalmazlar. ‘Avien akciğer’ adı verilen bu sistemde, hava tek yönlü olarak sürekli emilir ve her an solunan hava sayesinde, oksijen gereksinimi karşılanır.
Göçmen kuşların -15 dereceyi bulan soğuk havaya nasıl dayandıkları ise yine göç hadisesinin sırlarından biridir. Ancak evrimcilere sorarsanız size mutlaka bir cevap verirler: “İlk göçmen kuşlar, 8000 metrede soğuktan donup yere çakılınca bir sonrakiler, ‘bu iş böyle olmayacak’ deyip, olağanüstü bir sistem geliştirdiler. Bu sistem o kadar olağanüstü ki, henüz ne olduğunu anlayamadık!”
‘ORTHODROME’
Orthodrome nedir bilir misiniz? Sanırım pek çoğumuz bu kavramı ilk kez duyuyor! Orthodrome kısaca, bir küre üzerindeki iki nokta arasında çizilebilecek en kısa yol demektir. Ve bu en kısa yolu tesbit edebilmek için, kürenin tamamını görmeniz gerekmektedir. Eğer söz konusu küre, yerküre ise, işte o zaman olağanüstü karışık bir yığın formülle orthodrome çizgiyi belirleyebilirsiniz. Ya da atmosferin dışına çıkarak bir uzay mekiğinin penceresinden gördüğünüz kadarıyla kabaca bir göz hesabı yapılabilir belki.
Göçmen kuşlar için ne formülden ne de atmosferin dışına çıkmak gibi bir şeyden bahsedilebilir. Ancak onlar, yolculukları sırasında bir ülkeden bir başka ülkeye göçerlerken her zaman en kısa yolu yani, orthodrome rotayı tercih ederler.
Bizim gemilerimizin okyanuslarda sefer ederlerken orthodrome rotayı tercih etmeleri ise ancak 19.yy.’da mümkün olabilmiştir.
HANGİ YÖN BİZİM YÖN?
İnsanoğlu, büyük gemiler inşa etmeyi öğrenip, engin denizlere açılmaya başladığı zamanlar, çok büyük bir problemle karşılaştı: Yön bulma. Binlerce yıl, limanlardan ayrılan ve bir daha asla geriye dönemeyen gemilerin arkasından, akla hayale sığmaz hikâyeler anlatıldı durdu. Deniz canavarları, ufkun arkasındaki sonsuz çağlayanlar, karanlık girdaplar vs.. Oysa, gemiler çoğu zaman yönlerini kaybetmelerinden dolayı geriye dönemiyorlar ve türlü sebeblerden batıp gidiyorlardı.
Göçmen kuşların binlerce kilometrelik yolculukları boyunca, yönlerini nasıl tesbit ettikleri göç hadisesinin en büyük sırlarından biriydi ve hâlâ da öyle sayılabilir. Bu konuda yapılan açıklamaların başında, kuşların yeryüzü şekillerinden faydalandıkları gelir. Evet, bu kısmen doğrudur, ancak bazı kuş türleri az önce de bahsettiğimiz gibi bulutların üzerinde uçar. Üstelik pek çok kuş, gece karanlığında yolculuk etmeyi tercih eder. İşte bu noktada, kuşların güneşin, yıldızların konumlarından faydalandıkları gibi, tezler kabul gördü. Bunlarda kısmen doğruydu. Ancak, bulutlu havalarda güneş ve yıldızların görülmemesi gibi bir durum söz konusuydu. En akla yatan teori çok çok sonraları ortaya atıldı:
Kuşların beyinlerindeki hücreler, mıknatıs etkisi gösteren bazı mineraller içermekteydi. Üstelik kafa taslarında ve boyun bölgelerinde de, manyetik etki oluşturabilecek parçacıklar bulunuyordu. Buradan hareketle, kuşların tıpkı pusulalar gibi dünyanın manyetik etkisiyle yönlerini bulabilme gibi bir özellikleri olmalıydı! Bugüne kadar yapılan pek çok deney de, pusula teorisini güçlendirdi. En azından, Evrim teorisi ile kıyaslandığında, kuşların yönlerini dünyanın manyetik etkisi sonucunda bulabildiklerine dair teori çok çok daha güçlü. Ancak, keşfedilen her yaratılış mucizesinde olduğu gibi evrimciler için bunda da büyük bir sorun var: “Bu işi hangi tesadüfler zinciriyle, hangi mutasyonla, hangi naturel seçimle, hangi evrimsel süreçle açıklayacağız?”
Öyle ya, dünyanın jeolojik özelliklerinden kaynaklanan manyetik etki nerede, kuşların beyin hücrelerindeki mıknatıslı mineraller nerede. Bu iş, her ikisini de bilen birinin işi olabilir ancak. Daha doğrusu, her ikisini de yaratan birinin...
SÜRÜSÜNE BEREKET
Sürü halinde uçmak, kuşlar için çok önemli avantajlar sağlar. Gökyüzünde oluşturulan büyük sürüler, düşmanlar için caydırıcı bir özellik taşır. Bu sebeble özellikle yırtıcı kuşların avlanma zamanları olan gündüzleri, daha büyük sürüler halinde yolculuk yapılır.
Sürünün yavru kuşlar için önemi çok büyüktür. İlk kez göç edecek olan kuşlar sürü içinde emin bir şekilde menzillerine ulaşırlar.
Yavruların sürüye katılmaları için çok ilginç bir zaman ayarlaması yapılmıştır. Yumurtasından çıkan yavrular elbette bir süre için böyle uzun bir uçuşa hazır değillerdir. İşte bu süre içinde yetişkin kuşların da kanatlarındaki tüylerin bir kısmı dökülür. Böylelikle onlar da uzun uçuşlara çıkacak durumda olmazlar. Yavrular büyüyüp, uçuşa hazır hâle geldiklerinde, yetişkinlerin de tüyleri tekrar uzamış olur ve hep birlikte uçup giderler. Bu gerçek bize şunu söyler: Kuşlar kendi başlarına öyle ince hesaplamalar yapabilecek yaratıklar değillerdir. Bütün bu hesaplamalar, bu denk getirilişler, yaratıcının birer rahmet eseridir.
VE ‘V’ UÇUŞU
Uçmak için gerekli organ ya da araçların başında kanatlar gelir. Uçuşu asıl sağlayan da kanatlardır. Ancak uçuş sırasında, havayla sürtünen kanatlar, hemen arkalarında bir akım oluştururlar bu da arkadan gelen kuş için bir engeldir. Oysa kanadın hemen yanında uçmak avantaj sağlar. Bu pozisyonda ikinci kuş, birincisinin hava akımından olumlu şekilde etkilenir ve uçuşu kolaylaşır. Bu durumda kuşların tek bir sıra hâlinde kanat kanada uçması çok avantajlı görülebilir. Ancak kuşlar böyle uçmazlar. Göçmen kuşların uçuş sıralaması V şeklindedir. Peki neden?
Eğer, düz bir sırada uçuyor olsalar, ortadakiler akım avantajından maksimum seviyede yararlanırken, kenardakiler için aynı şeyi söyleyemezdik. İşte bu yüzden V formu, avantajı sürüdeki her kuş için eşitler. Düzgün bir V formunda sürüdeki tüm kuşlar eşit şekilde enerji harcamış olurlar. Bu şekil, tek başına uçan bir kuşa oranla %70 daha az enerji harcayarak uçmalarını sağlar. Bu oranın çok uzun yolculuklarda ne kadar hayatî bir önem taşıdığını siz hesap edin artık.
Ancak V formunun tek kötü tarafı, en önde giden kuştur. O hava akımlarından faydalanamaz. Ancak burada müthiş bir yardımlaşma ile karşılaşırız. Önde giden kuş, belli aralıklarla değiştirilir. Sürüdeki hasta, sakat ve yaşlı kuşlar hariç, tüm diğer kuşlar sırayla V’nin ucuna geçer.
Bir önceki bölümde hatırlarsanız, yetişkin kuşların yavrularını iyice büyütmeden uçup gitmelerine engel olan bir tüy dökme hadisesinden bahsetmiştik. Şimdi aynı kuşların uçarken birbirlerine yardım ettiklerinden bahsediyoruz. Bu iki zıtlık, böyle hikmetli işlerin kuşların işi olmadığına bir kere daha parmak basıyor.
Eğer evrimcilerin iddia ettiği gibi her canlı kendi paçasını kurtarma derdinde ise, göçmen kuşlar arasındaki bu yardımlaşmaya ne demeli? Merhamet, evrim ağacının hangi dalında asılıdır? Hangi naturel seçim, kuşlara ‘Aman kardeşimize yardımcı olalım.’ duygusunu kazandırmıştır. Tamamen tesadüfler sonucu var olmuş bir canlılar dünyasında bir ‘kardeşlik’ten bahsetmek mümkün müdür peki? Şu evrimcilerin işi de ne kadar zor!
SICAK HAVA DALGALARI
Bütün bu anlatılanlara rağmen, göç uzun bir yol demektir ve zahmetli bir iştir. Günlerce, haftalarca hatta aylarca kanat çırpmak, kuşlar için kolay olmasa gerek. İşte bu noktada kuşların imdadına havadan yardımlar koşturulur. Görünmeyen kolaylık yolları, kuşlara seyahatlerinde eşlik eder.
Isınan havanın yükseldiğini ilkokuldan beri duyarız. İşte yeryüzünde ısınan hava, yükselirken, kuşların farkedebildikleri akımlar oluşturur ve pek çok göçmen kuş—özellikle leylek, pelikan gibi iri olanlar—bu hava akımları sayesinde kanat çırpmadan ya da çok az enerji harcayarak birer planör gibi yükselirler ve yeterince yükselen kuşlar, göç yollarında süzüle süzüle ilerlerler. Böylece hem yorgun kanatlarını dinlendirmiş olurlar, hem de daha az enerji harcarlar.
Göçmen kuşların bu hava akımlarını bulabilmeleri, çok hassas işitme organları sayesindedir. Isınan hava düşük frekansta bir ses yayar, bu ses kuşlara kılavuzluk eder. İşte yine evrimcileri çileden çıkartacak bir problem çıktı karşımıza: Isınan havanın çıkardığı ses ve kuşların hassas kulakları! Birbirlerinden tamamen farklı iki âlem arasındaki mükemmel denge ve uyum. Hiç mümkün müdür ki, tesadüfler sonucunda, bir evrimsel süreç ile bir araya gelmiş olabilsinler?
SONUÇ
Yaz bitti ve göç başladı. Sürü sürü leylekler, turna katarları, yakışıklı kırlangıçlar, yaban ördekleri, geride bıraktığımız baharın müjdecisi olarak geldikleri gibi, kışın habercisi olarak gidiyorlar şimdi. Göklerde büyük bir mucizenin izleri gibi süzülüp giden kuş sürülerinin arkalarından bakarken, ne kör tesadüfün, ne şuursuz sebeplerin, ne de temelleri bunlar üzerine kurulmuş bulunan, evrim teorisinin hiçbir şubesine sahip çıkamayacağı pek çok yaratılış eserini seyrediyoruz. Allah’ın her göç mevsiminde gökyüzüne, turnalardan, leyleklerden, kırlangıç sürülerinden harflerle yazdığı âyetleri, Kur’an’ın mucizevî beyanlarını anlamamıza yardımcı oluyor, Kur’an ise kâinatı okuyor:
“Göklerde ve yerde olanların ve kanat çırpan kuşların Onu tesbih ettiğini görmedin mi? Onların hepsi duasını da bilir, tesbihini de. Allah ise onların yaptıklarını bilir.”
— Nur, 41
“Gökyüzünün boşluğunda Allah’ın emrine uyarak uçan kuşları görmüyorlar mı? Onları havada tutan Allah’tan başkası değildir. İman eden bir topluluk için bunda âyetler vardır.”
— Nahl, 79
“Yerde hareket eden hiçbir canlı, havada kanat çırpan hiçbir kuş yoktur ki, sizin gibi birer topluluk olmasın.”
— En’am, 38
…
KUŞLARIN PUSULALARI
Güneş pusulası: Bazı kuşlar sadece güneşi net şekilde görebildiklerinde doğru yöne uçabilmektedirler. Gece göçmenlerinin dahi güneşi ipucu olarak kullandığı görülür; ki bu kuşlar genellikle tan yeri aydınlandığında havalanırlar.
Yıldız pusulası: Açık ve yıldızlı havalar gece göçmenlerini (gece göçen kuşlar) doğru yönü bulmaları için yönlendirirken, yıldızsız bulutlu geceler kuşların kafasını karıştırır, şaşırtır. Gece göçen kuşlar, tek bir yıldıza göre yönlerini belirlemek yerine uzaydaki takımyıldızları arasındaki ilişkiye göre yol alırlar.
Koku haritası: Bazı kısa mesafeler arasında göç eden kuşlar kışı geçirmek ve yuvalarına dönmek için bir çeşit ‘koku haritası’ kullanırlar. Araştırmalar küçük güvercinlerin rüzgarın taşıyıp yuvalarına kadar ulaşan kokuları öğrendiklerini gösteriyor.
Manyetik harita: Göçmen kuşlar kışı geçirmek ya da yuvalarına geri dönmek için bir tür harita kullanırlar. Ancak manyetik parazitler onları zaman zaman şaşırtabilir.
Manyetik pusula: Bir çok kuş türü, bulutlu ve kapalı havalarda kullanabilecekleri bir çeşit manyetik pusulaya sahiptirler. Tamamen denetim altına alınmış, kontrol edilen bir çevrede test edilen kuşlar güneş ya da yıldızsız bir havada dahi hangi yöne göç edeceklerini bildiklerini göstermişlerdir. Bu manyetik pusula, kuşların beyin hücrelerinde ya da kafataslarında bulunur.