Hz. Peygamber (asm), ahirzamanda meydana gelecek olaylardan söz ederken; Hz. İsa’nın tekrar dünyaya geleceğini, haçı kıracağını, domuzu öldüreceğini, İslâm dini üzere amel edeceğini bildirir. Bu rivayetler, bir kısım ilim ehlince ahirzamanda, Hristiyanlığın manen İslâm’a dönüşmesi olarak değerlendirilir. Bir kısım ilim ehli ise, Hz. İsa’nın bedenen tekrar geleceğini söyler. Kur’an-ı Kerim âyetlerinde Hz. İsa’nın tekrar gelişiyle ilgili bazı işaretler söz konusudur. Meselâ şu âyetlere bakalım:
“O, kıyamet için bir ilimdir (alâmettir).” (Zuhruf, 61)
Âyette ‘o’ zamiri Hz. İsa olarak açıklanır. Fakat aynı âyetin yorumunda, ‘o’ zamirini Kur’an’a raci kılanlar da olmuştur. Çünkü Kur’an, kıyametin gelişinin yakınlığına delalet eder. Veya onunla kıyametin halleri ve dehşetli durumları bilinir. Kurtubî, zamiri Hz. Peygambere raci görür. Çünkü Hz. Peygamber, işaret ve orta parmaklarını gösterip, “ben ve kıyamet bu ikisi gibiyiz.” demiştir.
O, insanlarla hem beşikte, hem de yetişkin iken konuşacak.” (Âl-i İmran, 46)
Hz. İsa daha kundakta bebek iken harika bir şekilde konuşmuştur. Mealde ‘yetişkin’ şeklinde ifade edilen kelimenin aslı ‘kehlen’dir ve bu ifade bazı yorumlara göre 35-40 yaşlarından sonrası için kullanılır. Hz. İsa ise, 33 yaşında semaya yükseltilmiştir. Demek ki tekrar gelecek ve o dönemi yaşayacaktır. Ancak ‘kehlen’ kelimesinde böyle bir yaş anlamı görmezsek aynı neticeye varamayız.
“Kitap ehlinden hiçbir fert yoktur ki, ölümünden önce O’na (İsa’ya) iman edecek olmasın...” (Nisa, 159)
Bazı yorumlara göre bu âyet Hz. İsa’nın tekrar geleceğine ve ehl-i kitap olan Yahudi ve Hristiyanların kendisine toptan iman edeceğine işaret eder. Kanaatimizce bu âyeti ‘sekerat hâli’yle açıklamak daha uygun olur. Perdenin aralandığı o anda ehl-i kitaptan olan her fert O’nun gerçek şahsiyetini görecek ve o şekilde inanacaktır. Ama bu iman kendilerine bir fayda sağlamayacaktır. Zira imtihan bitmiş, iş işten geçmiştir.
“Selâm bana doğduğum gün ve öleceğim gün ve diri olarak kaldırılacağım günde.” (Meryem, 33)
Bazı yorumlara göre ‘öleceğim gün’ ifadesi Hz. İsa’nın tekrar geleceğine bir işarettir. Zira O, ölmemiş, semaya yükseltilmiştir. Demek ki tekrar gelecek ölümü tadacaktır.
Bu yorum ilk bakışta çok kuvvetli görülse de delil olmaktan uzaktır. Çünkü Maide Suresi’nin son sayfasında anlatılan olayda Hz. İsa’nın vefat etmiş olduğu anlaşılmaktadır.
Konunun hayli ayrıntıları olmakla beraber, şu noktalara işaretle yetiniyoruz:
Kur’an’ın bir kısım âyetleri muhkem, bir kısım âyetleri müteşabihtir. Muhkem, mânâya delaleti açık olan; müteşabih, mânâya delaleti kapalı olan âyetler için kullanılır. Muhkemin te’vili bilinir, mânâ ve tefsiri kolay anlaşılır. Müteşabihte ise, mânânın çok vecihlere ihtimali söz konusudur. Muhkem âyetler, Kur’an ağacının kökü, müteşabih âyetler ise, o ağacın dalları durumundadır.
Müteşabih âyetler, aklı işlettirmek, taklit zulmetinden kurtarmak içindir. Muhataplarına, köklü bir anlayışa ulaşmaları için, lügat, fıkıh gibi ilimlerin tahsiline lüzûm hissettirir. Bu tür âyetler, insan aklının daha çok çalışmasını sağlamış, onu aklını kullanmaya zorlamıştır.
Müteşabih âyetler ufuk açıcıdır. Ulaşılan her ufuktan ilerde bir başka ufuk kendini gösterir. Böylece, idrak bir ufuktan bir başka ufka açılır, düşünce monotonluktan kurtulur, Kur’an’a yönelenler “ufuk-u âlâ”ya/en yüce ufka doğru yol alırlar.
Müteşabih âyetler sadece iman edilmek için değil, aynı zamanda anlaşılmak için gelmiştir. İslâmî düşüncenin gelişmesi, müteşabih âyetlerin muhkem âyetler rehberliğinde yorumuyla gerçekleşecektir.
Muhkem âyetler tefsir, müteşabih âyetler te’vil edilir. Te’vil, “bir delile dayanarak, lâfzın muhtemel mânâlarından birini tercih etmektir.” Te’vilde bir katiyet olmayıp, “mümkün bir ihtimal” söz konusudur. Bu cihetten, müteşabih âyetlerle ilgili te’viller, kanaat verebilirse de kesinlik ifade etmezler. Bunlarla ilgili nihai hüküm ve söz, Cenab-ı Hakk’ındır.
“Doğrusunu Allah bilir.” kaydıyla “bu müteşabih âyetten murat bu olabilir.” diye göstermek, “Onlar Kur’an’ı düşünmüyorlar mı? Yoksa bazı kalblerde kilitler mi var?” âyetinin mucibince amel etmektir. (Muhammed, 24) Müteşabihatı bütünüyle yorum dışı bırakmak ise, Kamer Suresi’nde beş defa tekrarlanan “Biz Kur’an’ı zikr (öğüt) için kolaylaştırdık. Yok mu düşünen?” âyetine aykırıdır. (Kamer, 15, 17, 22, 32, 40)
Muhkem âyetler ‘ümmü’l kitab’tır. Yani, ana kitap veya kitabın anası, esasıdırlar. Meselâ, Allah’a ‘el’, ‘vecih’, ‘gelmek’... isnat eden âyetler müteşabih; “hiçbir şey O’nun misli gibi değildir.” âyeti ise muhkemdir. (Şura, 11)
Keza, “Meryem oğlu İsa ancak Allah’ın elçisi ve kelimesidir. O’nu Meryem’e ilka etmiştir ve O’ndan bir ruhtur.” (Nisa, 171) âyeti müteşabih; “Allah’ın bir çocuk edinmesi olur şey değildir.” âyeti ise muhkemdir. (Meryem, 35)
Hz. İsa’nın Allah’ın bir kelimesi olması, babasız bir şekilde doğrudan ‘kün (ol)’ emriyle yaratılmış olduğu cihetledir.
O’ndan bir ruh olması ise,—haşa—Hristiyanların iddia ettikleri gibi, Hz. İsa’nın Allah’tan bir cüz, uluhiyetten bir rükün olması anlamında olmayıp ‘teşrif’ içindir. Her ne kadar bütün ruhlar Allah’ın yaratmasıyla ise de, Hz. İsa’da özel bir durum olduğundan, Cenab-ı Hak, O’nu doğrudan zatına nispet etmiştir.
Kur’an-ı Kerim’de “Allah gökleri ve yerde olanları size musahhar kıldı.” âyetinin devamında “hepsi O’ndandır.” denilmesi konumuza açıklık getirmektedir. (Casiye, 13) Gökler ve yerdekiler Allah’tan bir parça olmadığı gibi, Hz. İsa da O’ndan bir cüz değildir.
SONUÇ
İşte, bu tür farklı yorumlara açık olması sebebiyle, bahsedilen âyetlerin Hz. İsa’nın nüzulüne delaleti katiyetten çok, bir kanaat bildirebilir. Bu konuda gelen hadisler esas alındığında ise, Hz. İsa’nın kıyamet öncesi geleceği yorumu çıkar.
Hz. İsa’nın nüzulüne inanmak, akideye dahil değildir. İlgili âyetler ve hadisler te’vile açık olduğundan “ben Hz. İsa’nın ahirzamanda bedenen tekrar nüzulüne inanmıyorum.” diyen birisi, asla tekfir olunamaz. Zira bu tür bir ifade, âyet veya hadisi inkâr olmayıp, onların muhtemel bir te’vilini reddetmektir. Aynı âyet ve hadislerin başka yorumları da vardır.
Müteşabih âyetlerde nihai söz Cenab-ı Hakk’ındır. “O gün sırlar ortaya çıkacak.” (Tarık, 9) âyetinin hükmüyle, sırlar kıyamet günü bildirilecek, “Allah kıyamet günü, ihtilafa düştüğünüz şeyleri size açıklayacak.” âyetinin mânâsı görülecektir. (Hacc, 69)
…
Hem ilgili âyetler ve hem de ilgili hadisler bir arada düşünüldüğünde şöyle bir ortak kanaate varmak mümkündür: Cenab-ı Hak, Hz. Cebrail’i zaman zaman insan şeklinde Peygamber Efendimiz ve ashabına göndermiştir. Sahabeden, Dıhye şeklinde görülmesi veya tanımadıkları bir şahıs olarak gelmesi gibi.. Hz. Hızır’ın ara sıra bazı insanlara görünmesi, şehitlerin ruhlarının bazı savaşlarda Müslümanlara yardım için gelmeleri çokça rivayet edilmektedir. Hatta vefat etmiş bazı zâtların ara sıra onlarla alâkalı bazı kişilere göründüğü bilinmektedir.
Bu tür olaylardan hareketle, ahirzamanda Hz. İsa’nın bazı insanlara görünmesi, onları irşad etmesi, kendi dinine mensup insanları teslisten kurtarıp tevhide sevk etmesi mümkündür. Bu şekilde geldiğinde, herkesin onu gerçek Hz. İsa olarak bilmesi tanıması gerekmez. Kanaatimizce, herkesçe bilinecek şekilde gelmesi de şu dünyadaki imtihan sırrına aykırı düşmektedir.