Ninja Kaplumbağaları bilmeyen var mı? Bir dönem televizyonlarda çok ünlü olmuş bir çizgi filmden bahsediyorum. Ancak Ninja Kaplumbağaları kendi ününden daha çok ünlü ettiği isimler Avrupa sanat tarihinin dört ünlü sanatçısına ait. Leonardo, Rafael, Mikelanjelo ve Donetello. Birde Sprinter usta vardı ama o çok önemli değil. Bu çizgi filmin diğer bir önemli tarafı pizzayı da dünyada meşhur etmesi. Hatta çizgi film yayınlanmadan bir zaman önce çok ünlü bir pizza markası İstanbul’da bir şube açmış ancak çok tutulmadığı için dükkânı kapatmak zorunda kalmıştı. Tabii ki Ninja Kaplumbağaları yayınlandıktan sonra pizza dükkânı tekrar açılmış ve öyle başarılı olmuş ki neredeyse tüm ülkede bayilikler açılmıştı.
Bizi çizgi filmin ekonomik propagandasından daha çok ilgilendiren kültürel etkisi. Bugün dünyada neredeyse herkes Rönesans sanatının ünlü İtalyan ressam ve heykeltraşları Leonardo Da Vinci, Mikelanjelo, Rafael ve Donetello’yu tanıyor. Bizim ülkemizde Osmanlı’nın son döneminden itibaren sanat, edebiyat ve kültür denilince Batı klasikleri, Batı düşüncesi, Batılı büyük adamlar vesaire üç kuşağımızı işgal etmiş durumda. Ancak yeni yeni kendi değerlerimizin farkına varıyoruz.
Okulda öğrencilere hep sorarım. Leonardo Da Vinci’nin Mona Lisa tablosu mu daha güzel yoksa ona modellik yapan Mona Lisa ya da gerçek adıyla (Lisa del Giocondo) mu? Genelde öğrenciler Mona Lisa tablosunun daha güzel olduğunu söylüyorlar. Haksız da değiller. Tablosu olmasa kendisini herhalde kimse tanımazdı bugün. Ben de hemen ikinci sorumu soruyorum. Mona Lisa tablosu size gülümser mi? Ya da sizi sever mi?
Geçenlerde Evliya Çelebi Seyahatnamesinde geçen ve aslında Şeyhülislam Bahai Efendi’nin divanında yer alan şu beyte rastladım ve benim sorduğum sorunun bir benzerinin bundan beş yüz yıl önce sorulduğunu fark ettim:
Güzel tasvir edersin hatt u hâl-i dilberi amma
Füsun u işveye geldikde ey Behzâd neylersin
Beyti okuduktan sonra araştırıp daha iyi tanıdığım ünlü bir Türk-İslam ressamı Behzad’a seslenen beyit şöyle soruyor.
“Ey Behzâd! Güzelin şeklini, halini, görünüşünü güzel çizersin ama o güzelin işvesindeki büyüyü nasıl çizeceksin?”
Beytin edebi ve tasavvufî inceliklerini erbabına bırakıp ben Behzad’a dönmek istiyorum. Bizim gibi sanat ve kültürle uğraşanların bile yeterince tanımadığı tarihimizde yaşamış büyük insanları, büyük sanatkârları hatta büyük kahramanları yeni kuşaklar nasıl tanıyacaklar. Zaten bütün okul kitapları sanat ve bilim dünyasında Batılı adamları örnek verip çocuklarımızın dimağına işliyorlar. Çizgi ve dizi filmler de aynı amaca hizmet ediyor.
Onlar kendi değerlerini ve insanlarını tanıtıp reklamını yapıyorlar; kendi etkilerini oluşturuyorlar. Eğer biz de bütün görsel, yazılı ve sosyal medya imkânlarını seferber edip kendi değerlerimizi yaşatmaz ve yaymazsak zaten hepsi tarihin tozlu rafları arasında unutulup gidiyor. Çocuklarımız bunların adlarını bir şekilde duysa bile nostalji deyip gelip geçecekler. Behzad gibi sanat, edebiyat ve kültür alanında yüzlerce kahramanımız yeni nesillerce keşfedilmeyi bekliyor.
Behzad (1450-1535), bundan beş yüzyıl önce Timurlular devletinde sarayın sanat atölyelerinin başında üstat olarak bulunan büyük bir ressam ve minyatür sanatçısıdır. Birçok sultanın hizmetinde bulunmuş ve çok sayıda sanatkâr yetiştirmiştir. Sadi’nin Bostan’ını ve Nizamî gibi büyük şairlerin el yazma kitaplarını resimlemiştir. Ne yazık ki bugün bu eserler de Londra’ da İngiliz kütüphanelerinde bulunuyor.
Resim 1: Timur’un biyografisi Zafernâme'den (1467) alınan, Behzad tarafından çizilen ve İzmir Kuşatması'nı gösteren minyatür.
Resim 2: Hîre’deki Havarnak Kalesi'nin yapılışı, 1494-1495
Resim 3: Behzad’a ait İskendernâme'den bir başka minyatür resmi