Selim Gündüzalp, nam-ı diğer Hüseyin abi!
Arının bir çiçeğe dokunuşu gibi, cazibe-i faniye şuuruyla dünyayı mesken tutmayan muhacir ruhlu adam…
İnandığı usul ve tarz üzere, etrafına yaydığı enerji, verdiği ümit, gösterdiği anlayışla her gönülde yer etmesini bilen akl-ı selim…
Şahit olduğu küçücük güzelliklere, taşıdığı muhabbet merceği ile bakmasını becerebilen, büyüten büyüten, takdir ve şevk cümleleriyle yalnız mütevazi amelinizi değil sizi dahi uçuran engin ufuklu soluk…
Ömrünü bir bohça gibi sırtlanarak, önden gönderdikleri yanı sıra kocaman yüküyle giderken bile kainatı son bir okşayışla değil, son bir okuyuşla, öğüt veren mübelliğ…
Bu dünyayı yaprağıyla, yıldızıyla, deniziyle bir kütüphaneye çevirebilen mahir ve nadir bir değer…
Yüce Allah’ın tekvini ayetlerini tefekkürden usanmayan, şeksiz ve şirksiz bir imanın bekçisi…
Son nefeste dahi, doğayı büyük bir belağatla okuyan, zakir-i tevhid…
Kırk yıllık kemalat serüveninden sonra, İsra süresi, 14. ayeti hükmünce “Oku kitabını…” buyruğuna muhatap olduğunda, zannederim heyacanla kaleme aldığı “Allah ve Ümit” kitabından okumaya başlar, kendine has ses ve uslubuyla “Allah ve Hayat” kitabıyla devam eder, “Ölüm Son Değildir” kitabıyla noktalardı. Meleklerin tebessümleriyle karşılanacağı ümidiyle, bu satırların “Nasıl bilirdiniz?” sualinin cevabı olarak Rabbimiz katında rahmet vesilesi olmasını niyaz ediyorum.