TR EN

Dil Seçin

Ara

Kabına Sığmayan Duygu: Hırs

Önce hırsın tanımından başlayalım isterseniz. Hırs, “şiddetle arzu etmek, bir şeyin üzerine çok düşmek” anlamına gelen bir İslâm ahlâk kavramıdır. Maddî şeylere yönelince, şiddetli arzu ve çok rağbet göstermeyi anlatan hırs, insanların duyguları açısından “acımak, çok şefkat etmek, iyiliğine çalışmak, aşırı ilgilenmek” gibi anlamları ifade ediyor.

Çoğunlukla hırs kelimesi ‘tamâ’, yani “açgözlülük, inatla sefilce istemek, doymazlık” anlamlarında kullanılır olmuş. Böylece bu kelime, günümüzde tamâ kelimesiyle özdeş olarak zemmedilen bir davranış biçimi haline dönüşmüştür.

Ancak, hırs kelimesinin gerçek anlamı hakkında, adi şeylere olan hırsın kalb fakirliği, yüce şeylere karşı hırsın ise, ruhun olgunluğu olduğu da ifade edilmiştir. (Ö.N. Bilmen, Dinî ve Felsefî Ahlâk Lügatçesi)

Şu ayetler, hırs kavramının olumlu ve olumsuz anlamlarına güzel örneklerdir:

“Ey inananlar, andolsun ki, size içinizden sıkıntıya uğramanız kendisine ağır gelen, size düşkün, inananlara şefkatli ve merhametli bir peygamber gelmiştir.” (Tevbe, 128) “Sen ne kadar yürekten istesen de, insanların çoğu inanmazlar.” (Yusuf, 103) “Ne kadar uğraşsanız da kadınlar arasında adalete gücünüz yetmez.” (Nisâ, 129) “Onların hak yolda olmaları için ne kadar çırpınsan yine de Allah saptırdığını doğru yola iletmez; onların yardımcıları da yoktur.” (Nahl, 37) “Doğrusu, onların (Yahudilerin) hayata, diğer insanlardan, hatta müşriklerden daha düşkün (daha hırslı) olduklarını görürsün. Her biri ömrünün bin yıl olmasını ister. Oysa, uzun ömürlü olması onu azaptan uzaklaştırmaz. Allah onların yaptıklarını görür.” ( Bakara, 9)

İlk dört ayette, hırs kelimesiyle anlamdaş sözcükler olumlu bir tutumu anlatmak için kullanılırken; son ayette ise dünyaya rağbet anlamında olumsuz olarak kullanılmıştır.

Bu noktada hırs nedir diye sorduğumuzda, kullanıldığı yere göre bir tarif yapmak en doğrusu olacaktır. Yani, tıpkı iyi şeyleri sevmenin iyi, kötü şeyleri sevmenin kötü olduğu gibi, hırs gösterilen şey açısından bir değerlendirme yapmak gerekir. Çünkü hırs duygusunun da iyiye ve kötüye kullanımı sözkonusudur.

 

NE İÇİN HIRSLI OLMALI?

Bediüzzaman Hazretleri Mektubat adlı eserinde şöyle der: “...dünyaya ait işler, kırılmaya mahkûm şişeler hükmündedir. Bâki umur-u uhreviye ise, gayet sağlam elmaslar kıymetindedir. İnsanın fıtratındaki şiddetli merak ve hararetli muhabbet ve dehşetli hırs ve inatlı talep ve hâkezâ şedit hissiyatlar, umur-u uhreviyeyi kazanmak için verilmiştir. O hissiyatı şiddetli bir surette fâni umur-u dünyeviyeye tevcih etmek, fâni ve kırılacak şişelere bâki elmas fiyatlarını vermek demektir.”

Bu ifadelerden de açıkça anlayacağımız gibi hırs duygusu ebedî hayata ait şeyleri kazanmak için verilmiştir. Ahiret için kullanıldığında güzel ve faydalı bir duygu olmaktadır. Oysa sırf dünya hayatı için kullanıldığında, hırs, insana zarar veren, ebedî hayatı hakkında kaybetmesine sebep olan bir duygu olur. Zaten insanın doymak bilmeyen duyguları, dünya gibi sınırlı bir zeminde karşılığını bulamamakta, hırsla fani şeylere saldıran insan da bir türlü tatmin olamamaktadır.

 

ARAYA HIRS GİRİNCE

Mesela, iki dilenci bir şey istedikleri vakit, hırsla ilhah eden dilenciden istiskal edip vermemek, diğer sakin dilenciye merhamet edip vermek, herkes kalbinde hisseder.

Hem mesela, gecede uykun kaçmış; sen yatmak istesen, lâkayt kalsan, uykun gelebilir. Eğer hırsla uyku istesen, ‘Aman yatayım, aman yatayım’ dersen, bütün bütün uykunu kaçırırsın.

Hem mesela, mühim bir netice için birisini hırsla beklersin. ‘Aman gelmedi, aman gelmedi’ deyip, en nihayet hırs senin sabrını tüketip, kalkar gidersin. Bir dakika sonra o adam gelir; fakat beklediğin o mühim netice bozulur.

İnsanın, hayatın kurallarını değiştirmesi imkânsızdır. Hayatta her şey belli bir düzen ve kurallar dahilinde akar. Yukarıda verdiği örneklerle Bediüzzaman Hazretleri, hırs devreye girdiğinde sonuçların nasıl değiştiğini gösteriyor. Devamında ise bunun neden böyle olduğunu açıklıyor:

“Şu hâdisâtın sırrı şudur ki: Nasıl ki bir ekmeğin vücudu, tarla, harman, değirmen, fırına terettüp eder (onları gerektirir). Öyle de, tertib-i eşyada bir teennî-i hikmet vardır. Hırs sebebiyle, teennî ile (acele etmeden akıllıca) hareket edilmediği için, o tertipli eşyadaki manevî basamakları müraat etmez; ya atlar, düşer veyahut bir basamağı noksan bırakır, maksada çıkamaz.”

Demek amaca ulaşmak için hırs değil, o şeyin gereklerini dikkatlice yapmak lâzımdır.

 

“MÜMİNDE HIRS, HASARETTİR”

Müslümanın hırs göstermesi kaybetmesine sebep olur. Çünkü hırs duygusunda ‘her şey benim elimde, her şeyi ben halledeceğim’ havası vardır. Bu da, Müslümanın, her şeyin tek yaratanı ve idare edeni olarak inandığı Allah’a imanıyla zıttır. Hırsta benlik vardır; oysa Hz. Mevlânâ’nın dediği gibi, “ben diyen kâinattan silinir.”

Söz gelimi, şehirde yaşamayı kabul eden birisi, orasının kurallarına da uymak zorundadır. Trafik, çevre, vergi, yolda yürüme vs.. Hem şehirde yaşayıp hem de hiçbir kuralı takmamak cezaları getirir. İşte mümin de Allah’ın bir açıdan misafiri, bir açıdan dünya okulunun öğrencisi olarak imanıyla belli kurallara uymayı kabul etmiştir.

Allah (c.c) hikmetiyle her şeyi belli sebeplere bağlamıştır. İstediğimiz sonuçlara ulaşmak için bu sebepleri en güzel şekilde yerine getirmek de Allah’ın koyduğu kanunlara uymaktır. Başarılı olmak için çalışmak gerekirken, ben çalışmadan başarılı olayım ya da bu böyle değil böyle olsun demek, Allah’ın koyduğu kuralları kabul etmemek anlamına gelir. İşte bu da imanla bağdaşmadığı için hırs, müminin kaybına sebep olur.

Bir de hırslı insan şunu şöyle yaparsam bunu elde ederim diye sebeplere o kadar çok özen gösterip onlara öyle sarılır ki, âdeta onları yaratıcı gibi görür. Allah’tan başka yaratıcı olmadığını bilen müminin böyle bir gaflete düşmesi de amacını elde edememesine sebep olur.