TR EN

Dil Seçin

Ara

Benmerkezci İnsan Tipi Ve Duygu Denetimi

Yaratılış gereği erkek güzellik, kadın işlevsellik duygusundan uzaktır.

 

Freud’un duyguların bastırılması sonucunda nevrozların ortaya çıktığı teziyle “insandaki temel duyguları bastırmanın, onun gelişimine engel olduğu” düşünüldü. Bu durum “duvarları yık, zincirleri kır, özgürlüklerini doya doya yaşa” tarzında temel duygulara karşı sınırsızlık ve sorumsuzluk anlayışını getirdi. Neticede zevkçiliği yaşam felsefesi olarak kabul eden, kendi çıkarından başka bir şey düşünmeyen, benmerkezci insan tipi ortaya çıktı. Nihayetinde gelinen nokta “Biz arzulara özgürlük vermekle yanlış yapmışız. Yapılması gereken şey, arzulardan özgür olmakmış” denildi ve duygusal zeka kavramıyla tanıştık. Beyinle ilgili gizler öğrenildikçe ‘duygusal okur yazarlık’ kavramı herkesçe önemsenmeye başladı. Karşı tarafın hislerini gerektiğince anlamak için ortaya atılan bu hususiyetin kadınlarda daha gelişkin olduğu tespit edildi. Bu özellikleri sebebiyle kadınlar hemşirelik, öğretmenlik, çocuk hekimliği gibi bazı mesleklerde erkeklere göre daha başarılı oldular.

 

Uzun vadeli düşünme

İnsanın vahşi duygularını eğitebilmesi, bu işe zaman ve enerji harcamasıyla mümkündür. Mesela, çocuk hoşlandığı her nesneyi almak ister. “Güzel şeyler hoşuma gidenlerdir. Geriye kalanlar kötüdür” diye düşünür. Erişkin insanların içinde de bir çocuk vardır. Kişi bu çocuksu duygulanımla, istediği her şeyi yapmak arzusundadır. Bu yaramaz çocuk, çabuk tatmin peşinde koşmayan, ‘uzun vadeli düşünme’ zihniyetinin kazanıldığı bir eğitim ile uslandırılabilir.

İnsanın çocukluktan itibaren eğitilmesi gereken en önemli hususiyeti duygularıdır. Hislerin terbiye edilmesinde denge unsurunun önemi göz ardı edilemeyecek kadar ciddidir. Duygular ne çok bastırmalı, ne de tamamen sınırsız bırakma yoluna gidilmelidir. Bu konudaki en iyi yardımcımız kendi kendimize uyguladığımız bazı testlerdir. Mesela, “Hoşlandığım şeye hakikaten ihtiyacım var mı? Bu isteğim bana gerçek bir yarar sağlar mı?” gibi sorulara verilen makul cevaplar, insanı doğru menzile ulaştırır. Ayrıca unutulmamalıdır ki, her duygunun eğitimi farklıdır.

 

Duyguların sorumlusu kalp mi, beyin mi?

Yüzyıllardan beri insan vücudunda duygulara ev sahipliği yapan yerin kalp olduğu düşünülüyordu. Ancak sonradan görüldü ki, kalp sembolik bir kavram. Bir insanın kan dolaşımı ve solunum çalışsa da beyin ölümü gerçekleştiğinde, o kimse ne korkuyor, ne seviyor ne de duyabiliyor. Eğer duyguların merkezi kalp olarak kabul edilirse kalbi çalışan kimsenin bunları yaşamaya devam etmesi gerekirdi.

İşte bu noktada duyguların yönetiminden sorumlu beyin alanlarının varlığı ortaya çıkıyor. Mesela, konuşma sırasında gramer ile ilgili özellikler beynin sol tarafında işlenirken, anlam özellikleri sağ tarafta gerçekleşiyor. Kalem dediğimizde, kalemin hangi harflerden oluştuğu beyindeki sol loba yazılırken, fonksiyonları sağ loba yazılıyor. Kalemle alakalı duygular ise beynin amigdala bölgesine, yani daha iç ve daha derin taraflarına kaydediliyor. Demek oluyor ki insan bir şey konuşurken, beyninin her alanı harekete geçiyor. İşte aslı beynin sağ tarafına kaydedilmiş duyguların analizi de yine bu bölümde gerçekleşiyor. Bazı epilepsi hastalarında beyindeki amigdala bölgesi çıkarıldığında bu hastalarda duygusal körlük oluşuyor. Böyle kimseler çok güzel cümleler kursalar da, robot gibi hiçbir şey hissetmeyen insanlar olup çıkıyorlar.

 

Sezgiler kadınlarda daha güçlü

Bir insanı doğruya götüren dört tane yol vardır. Birincisi pozitif bilim, deney ve gözlem yani ampirik yaklaşımdır; “ateş yakar, arsenik zehirler” gibi. Bundan sonra akıl yürütme yöntemleri gelir. Bu yöntemlerde dağın ardından çıkan ateşi gördüğümüzde “Ateş olmayan yerden duman çıkmaz. Duman çıktığına göre ateşte vardır” diye düşünürüz. Üçüncüsü sezgilerdir ki; bu doğuştan kadınlarda daha güçlüdür. Kadınların bazı şeyleri sezebilmesi, duygusal farkındalık ile ilgilidir. Meselâ, romatizmalı bir kişi eklemlerindeki duyarlılıkla yağmurun geleceğini bir gün önceden nasıl hissederse, duygusal farkındalığı olan kadınlar da bazı sıkıntıları, iç sesleriyle daha erken ve daha fazla hissedebilirler. Meselâ, erkek bazen bir riske girer ve eşi bununla alâkalı korku hisseder. Çoğu zaman da korktuğu konuda haklı çıkar.

 

Duygularda mekanikleşme

İnsandaki duyguların gözardı edilmesi, ruhsal hastalıkların ortaya çıkmasına sebep oluyor. Bu çağın en büyük özelliği olan vakit sıkıntısı ve insanların kendilerini zaman fakiri gibi hissetmeleri, onları duygusal bakımdan mekanikliğe itiyor. Bazı kimseler duygularını moda, sergi, sanat faaliyetleri gibi değişik yöntemlerle ifade etmeye çalışsalar da bunu herkes yapamıyor. Elektriğin bulunmasıyla beraber gecelerin kullanılır olması ve gelişmiş teknoloji dahi hiçbirimizi zaman yoksunu olmaktan kurtaramıyor. Eskiden işlediği kilimin desenlerine, bir oyanın motiflerine, ördüğü bir kazağın ilmeklerine duygularını aktaran kadın, şu anda bunlardan uzak bir şekilde kendisine terapi yolları arıyor.

 

Kadın yaptığı işe güzellik, erkek mantık katmalı

İnsan beyninde yeniliği arama geni vardır. Bu gen fizikî görünüm noktasında da geçerlidir. Yenilik ihtiyacı, kadındaki estetik kaygı ve beğenilme hissiyle birleştiğinde ortaya moda denilen kavram çıkmıştır. Kadının duygusallığını okuyup, analiz eden modacılar duyguları modanın bir unsuru olarak kabul etmişlerdir. Ancak burada, kent kültürünün etkisinden de bahsetmek gerekecektir. Köy kültüründe yetişmiş kimse için estetik kaygılar çok fazla önemli değilken, şehirli kadın içinde yaşadığı sosyal çevrenin de etkisiyle işlevsellikten öte bir güzellik endişesi taşır. Bu düşünce, satın aldığı bir mendilde dahi kendini gösterir. Ancak köylü kadın da tıpkı şehirde yaşayan kadın gibi her şeye zevkini yansıtmak ister.

Yani yaratılış gereği erkek güzellik, kadın işlevsellik duygusundan uzaktır. Kadınlar bir şey alırken, “ne kadar işe yarar, amaca ne derece hizmet eder?” düşüncesinden ziyade, hangi oranda güzel olduğuna bakarlar. Böyle düşündükleri için de alıp kullanmadıkları pek çok eşyaları vardır. Erkekler ise, beyinlerindeki modülün uyarımı gereği, “Güzellik de neymiş? Mühim olan bir şeyin ucuz ve kaliteli olması, işe yaramasıdır” diye düşünürler.

Erkek aldığı bir nesnenin rengine, kadın da fiyatına bakmayı bilmez. Oysa duygusal farkındalığın oluşabilmesi için her ikisinin de bu öğelere dikkat etmesi gerekir. Çünkü hayatta sahip olduğumuz şeylerin fonksiyonel, kaliteli ve estetik olması esastır. Akıllı erkek yaptığı işe güzellik katmayı, akıllı kadın da mantık katmayı becerebilirse durum dengelenmiş olacaktır.