TR EN

Dil Seçin

Ara

Ömür Saati

Ömür Saati

Başıboş bırakılan bir Allah’ın kulu yok. Gelen gider, giden gelmez. Getiren götürüyor. Bir değil sebepler, binler. “Azrail’e hoş geldin diyebilmektir hüner.”

Hepimizi birçok şeyler düşündürüyor hayatta. Ama ölüm bunların başında geliyor ve gelmeli de.

Ne olacak, ne getirecek gelecek günler, bilemiyoruz.

Nasıl yaşıyorsak hayatı, öyle öleceğimiz belirtiliyor… Nasıl ölürsek de mahşer sabahına öyle kalkacağımız.

Bu gün içimden geçti.

Aramızda 150-200 sene yaşayan olmadığını bir görelim şöyle. Unutulan hiç kimse yok.

Başıboş bırakılan bir Allah’ın kulu yok.

Gelen gider, giden gelmez. Getiren götürüyor.

Bir değil sebepler, binler.

“Azrail’e hoş geldin diyebilmektir hüner.”

Bir dostu bekler gibi ölüm meleğini beklemektir hüner.

Azrail de olsa gelen, melek değil mi? diyebilmektir hüner.

Genç yaşlı fark etmiyor. Ölüm takdir edilmiş bir güzel kader.

Kaderde ne varsa, bütünü güzel. Bir misafir edasıyla çağırıldığı yere girip, yine aynı adab ile çıkmak ne kadar güzel.

İki çizgi arasında bellidir, takdir edilmiştir hayatımız.

Yaradan bizi yaşatması zor olduğu için değil, bize tanınan süre bittiği için terhis ediyor… Onun için bir evden diğer eve göç ediliyor.

Göç vakti ne zaman? İşte orası biz bilmeyiz.

Her an hazır olmalı, kapının önünde beklemeli adeta.

Haydi denildiğine gitmemek olmaz. Dosttan davet var.

Burada ne varsa bırakıp gitmemek olmaz. Orda onca dost varken… Allah Rasulü (asm) varken, sevdiklerimiz varken.

Üstelik davet Rabbimizden…

Dostlar çok orada. En başta Habib-i Ekrem (asm).

O varken orada, bırakılmayacak ne var burada?

Vücudumuzda yer etmeye hazırlanan hastalıklar, ölümün keşif kolları, habercileri.

Yeteri kadar sinyaller, mesajlar geliyor ama üzerine almamakta direniyor nefsimiz.

Gençsin, güzelsin iltifatlarıyla aldatıyor nefsimiz. Oysa Azrail (as) nüfus kâğıdına bakmaz.

Âyet-i kerimede buyrulduğu gibi; ömür saati ne ileri de ne geri alınmaz.

Bir nefes ne eksik, bir nefes ne fazla. Gelen gider, giden gelmez. Çünkü ahiret gidip de dönülecek bir yer değil, gidilecek bir yerdir.

Dünyaya bir defa gelinecek; ahirete bir defa gidilecek.

Hayatı seven, ölümü de sever. Çünkü hayat güzelse, ölüm de güzel. Çünkü ölüm iki hayatın arasındaki köprü…

Hayatı kim verdiyse, ölümü veren de Odur, bellidir.

Bin defa da söyleseniz, nefsin kulağı sağırdır duymaz. Görmek ve düşünmek istemez. Gezdireceğiz ona kabristanları…

Parantezi açılıp da kapanmamış tek bir kimse var mı hayatta diye göstereceğiz..

Yok başka çare.

Evden okula kaçardı nefsimiz, dersten sokağa fırlardı bir vakitler..

Nefsin firarları hiç bitmiyor. Şimdi de ölümden kaçıyor.

Haylaz bir çocuk gibi hep gözü dışarılarda.

Menfaati neredeyse hep onun peşinde…

Vicdan ebed diyor; nefis dünya diyor.

Kalp evet diyor; nefis hayır diyor.

Akıl dikkat diyor; nefis boşver diyor.

İşimiz kolay değil yani.

Nefsimiz hangi oyunu sergilerse sergilesin, ölümün hakikatini unutturamaz bize, üzerini örtemez…

Her hatırlayış, bir silkiniş, bir uyanış olmalı.

Uykunun en ağırıdır ölümü unutmak.

Yaşlandıkça hayat tatlı gelir, güzel gelir. Ama bir gün de Azrail geliverir. Geldiğinde de yalnız gitmez, bizi de alıp gidiverir.

...

Allah’ım, hayatı veriyorsun güzel, ölümü veriyorsun o da güzel. Gizli tutuyorsun ecelin vaktini, bildirmiyorsun o da güzel.

Bilseydik, ölmeden önce, nerede ve nasıl öleceğimizi belki ölmeden evvel, bin defa ölürdük, hayat bize zindan olurdu, yaşayamazdık…

Şükür ki, başımıza ne geleceğini hikmetinle, rahmetinle saklı tutmuş ve bildirmemişsin. Ama işaretler gönderiyorsun, “hazırlanınız” diyorsun.

Ölenlerin ölümü gözlerimizi açtırmıyorsa, bir gün kendi ölümümüz göz açtırır…

Geç olmadan valizler hazırlanmalı, hatta zaman zaman yoklamalı içinde ne var, boş mu dolu mu diye.

Kul hakkı varsa hemen helalleşmeli, vasiyet varsa yazmalı, söylemeli. Vasiyet yazdı diye ölmez insan. Hazırlıklı olmak yakışır insana… Son pişmanlık fazda vermez.

Evvel giden ashaba, ahbaba ve ihvana selam olsun.