“Tabiatları lâtif, ince ve lâtif sanatlara meftun bazı insanlar, bilhassa has bahçelerinde pek güzel hendesevari bir şekilde şekilleri, arkları, havuzları, şadırvanları yaptırmakla bahçelerine pek muntazam bir manzara verirler. Ve o letafetin, o güzelliğin derecesini göstermek için bazı çirkin kaya, kaba, gayr-ı muntazam—mağara ve dağ heykelleri gibi—şeyleri de ilâve ediyorlar ki, onların çirkinliğiyle, adem-i intizamıyla bahçenin güzelliği, letafeti fazlaca parlasın. Çünkü “her şey zıddı ile bilinir.” Lâkin müdakkik bir kimse, o ezdadı cem’eden bahçenin manzarasına baktığı zaman anlar ki, o çirkin kaba şeyler kasden yapılmıştır ki; güzellik, intizam, letafet artsın. Zira güzelin güzelliğini artıran, çirkinin çirkinliğidir. Demek bahçenin tam intizamını ikmal eden, o çirkinlerdir. Ve o çirkinlerin adem-i intizamı nispetinde bahçenin intizamı artar.” (Mesnevî-i Nuriye)
Yukarıda ifade edildiği gibi, ince ve estetik ruhlu ve güzel sanatlara düşkün insanlar özellikle peyzaj tasarımlarında, bahçelerine havuzlar, fıskiyeler, çağlayanlar ile çok güzel bir görüntü verirken, kaba saba taş ve kaya parçalarını da getirip bahçenin ortasına yerleştiriyorlar. Bundaki amaç ise, o taşların düzensiz şekilleri ve kabalığı ile bahçenin estetik kaygı ile yapılmış düzeni ve güzelliği arasında bir zıtlık ortaya koymak ve dikkat çekmektir. Zaten güzelliğin derecelerinin fark edilmesini sağlayan en önemli unsur da çirkinliktir. Çirkinin varlığı, güzelliğin daha parlak ortaya çıkmasına vesile olur. Ve dikkatli bakanlar hemen bunların bilinçli bir şekilde yapıldığını anlayabilirler.
Japon bahçeleri güzellikleri ile ünlüdür. Aslında dünyanın her yerinde sarayların ve önemli mimari binaların bahçeleri çok düzenlidir. Ancak botanik bahçelerin ve parkların peyzaj tasarımları geçmişte olduğu gibi bugün de olağanüstü güzelliklerini ve düzenlerini korumaktadırlar.
Örneğin tarihte Babil Asma Bahçeleri ve kat kat teras bahçeleri, Ortadoğu medeniyetlerinin zenginlik ve görkeminin masalsı efsanelerinde anlatılır.
Pek çok medeniyet, saraylarını ve bahçelerini büyüklük ve güç göstergesi olarak inşa etmişlerdir. Bahçelerin dizaynında ve dekorasyonunda fıskiyeli havuzlar, köprülerin altında akan sular, çeşit çeşit ağaçlar ve çiçekler, heykeller ve kaba saba kaya parçaları kullanmışlardır…
Hepsi iyi de bu kaba saba taş ve kaya parçalarını niçin getirip bahçenin ortasına koysunlar ki? İşte bunun sırrı “Her şey zıddı ile bilinir” veciz ifadesinde saklı.
Bundaki amaç, kaba taş parçalarının düzensizliği ile bahçenin geometrik ve matematik düzeni arasında kontrast bir ilişki ortaya koyup bahçeyi tasarlayan peyzaj mimarının estetik kaygısını ön plana çıkarmak. Ne de olsa karanlık ışığın, soğuk sıcağın, açık koyunun, tatlı acının zıddı değil mi? Hepsi de birbirlerinin fark edilmesini sağlıyor. Ve daha da önemlisi zıt şeyler birbirine karışarak derecelerin ortaya çıkmasına vesile oluyorlar. Sıcak ve soğuk birleşince sıcağın pek çok derecesi, güzellik ve çirkinlik karışınca güzelliğin pek çok derecesi elde edilmiş oluyor; güzellikler çoğalmış oluyor. Bu hakikat ise bize, kâinatta olumsuz görünen şeylerin niçin yaratıldığının bir hikmetini de göstermiş oluyor.
İşte yaşadığımız dünya da böyle tasarlanmış ve dizayn edilmiş büyük bir bahçe aslında. İçerisinde iyi ve kötü, hayır ve şer, güzellik ve çirkinlik birlikte yer alıyor. İnsanların yapması gereken, bu zıtlara bakıp her şeyin değerini, güzelliğini görmek ve anlamak…
Dünya bahçesine girip buradan kârlı çıkmak için de, bu bahçenin neresinde olursa olsun, çirkinlikleri değil, asıl olan güzellikleri görmeli, olumlu görüp olumlu düşünebilmeli. Çünkü asıl olan hayırlardır, güzelliklerdir; şerler hayırlara hizmet etmek ve onların görünmesini, anlaşılmasını sağlamak için yaratılırlar.
İşte hayat böyledir. “Her şeyin iyisine bak” prensibiyle, yaşamdaki güzellikleri görmek ve değerini takdir edip, bize hayat verdiği için Rabbimize teşekkür etmek gerek.