TR EN

Dil Seçin

Ara

İbadet Yapmamak da Zulümdür

İbadet Yapmamak da Zulümdür

Zulüm; haksızlık yapmak, işkence ve eziyet yapmak, adaletsiz davranmak manalarına gelir. İnsan, mesela bu dünyanın suyu, havası, ışığı, ısısı, toprağı ve canlıları ile yoktan yaratılıp en güzel şekilde halk edilmesini düşünmezse, bu durumu da bir zulümdür.

Allah (cc), Kuran-ı Kerîm’de “O, Allah ki Ondan başka ibadete lâyık hiçbir ilah yoktur. En güzel isimler Onundur.” (Taha Sûresi, 20/8)

“Ben cinleri ve insanları ancak bana ibadet etsinler diye yarattım.” (Zâriyat Sûresi, 51/56)

Bu ve başka ayetlerde insanın bu dünyaya gönderilmesinin hikmet ve gayesi kâinatın yaratıcısını tanımak ve Ona iman edip ibadet etmek olduğunu belirtmektedir.

Kuran açıklıyor ki, arştan ferşe, gökten yere, yıldızlardan sineklere, meleklerden balıklara, gezegenlerden, zerrelere kadar her şey Allah’a secde, itaat, ibadet ve tesbih eder. Fakat, ibadetleri kabiliyetlerine göre farklı farklıdır.

Demek ki Allah (cc), insanları kendini tanıması, ibadet etmesi için yarattığını, varlıkların her biri gayri ihtiyari görevlerini yaparak Onun Zâtını tesbih, ibadet ve itaat ettiğini, kelâmında buyurmaktadır.

İnsanın da yaratıcısını tanımaması, yaratılış gayesine terstir ve zulümdür. Yani, hiçbir şeye sahip olmayan insan, mesela bu dünyanın suyu, havası, ışığı, ısısı, toprağı ve canlıları ile yoktan yaratılıp en güzel şekilde halk edilmesini düşünmezse, bu durumu da bir zulümdür.

Zulüm; haksızlık yapmak, işkence ve eziyet yapmak, adaletsiz davranmak manalarına gelir. 

Bilinen bu genel anlamı dışında, Said Nursi Lem’alar Kitabı 23. Lem’a’da, ibadeti terk etmeyi de zulüm olarak açıklamakta ve ibadeti terk etmeyi, üç türlü zulüm olarak ifade etmektedir:

• Kâinatın, mükemmel olarak işleyen kanunlarına karşı zulüm.

• Hikmet-i İlahiyeye karşı zulüm.

• İnsanın kendisine karşı zulmüdür.

Birinci zulüm: İbadet, Allah’ın emirlerine uymak, yasaklarından sakınmaktır. Allah’ın emirlerine aykırılık zulümdür. Çünkü, kâinatta genel bir itaat görülüyor. Her varlık vazifesini yapıyor. Görünen varlıkların yaptıkları hizmetleri, onların ibadetidir; Güneş’in ısı ve ışık vermesi, hayvanların et ve süt vermeleri vs. onların ibadetidir. Yani varlıkların tümünde kendilerine verilen göreve itaat var. İşte aziz misafir olarak yaratılan insan, ibadeti terk ederse, mevcudatın ibadetini, itaatini göremez, belki inkâr eder. O zaman da mevcudattaki yüksek yaratılışı göremez; o varlıkları anlamsız, vazifesiz, değersiz görerek anlamlarını ve değerlerini anlayamaz. Böylece, mevcudatın hukukuna tecavüz eder.

Mevcudatın adeta şuurlu gibi işler yapmaları güneşin, ayın, havanın, nebatat ve hayvanatın hizmetleri bir nevi onların tesbihleridir. Mevlevi gibi, atomların itaatkâr hareketleri, onların ibadetleri, secdeleri ve tesbihleridir. Mevcudatın ibadetleri, fıtri ve iradesizdir. Ama hizmetlerini tam yaparak, ibadetlerini yapmaktadır.

Şayet insan ibadet yapmazsa kâinatı başıboş zanneder. Böylece mahlukatın hukukuna tecavüz etmiş olur. İnsan da ibadet görevini yerine getirince, her şeyin Allah’ı tesbih etmekte olduğunu, kâinatın bir bütün halinde Allah’a itaat etmesiyle Onu tâzim ve tesbih ettiğini anlar. Vücudumuzdaki kaç trilyon hücre, görevlerini yapmaktadır; işte bu onların ibadetidir. Bunları görmek ve haklarını vermek lazımdır ki, zulüm olmasın.

İkinci zulüm: Hikmet-i İlahiyeye karşı yapılan zulümdür. Allah (cc), insanı en donanımlı bir varlık olarak halk etmiş. En mükemmel insanlar, İslam’ı sünnet üzere yaşayan Müslümanlardır. Bu Müslümanların da en mükemmeli Peygamberimiz Hz. Muhammed’dir (sav). İşte hakiki ibadet eden, tesbih eden Müslümanlar kâinatın itaatini, tesbihatını bir derece hisseder. İbadet etmeyenler de Allah’ın hikmetli yaratmasını kavrayamaz; varlıkların ne olduklarını ve ne için yaratıldıklarını göremez, onları anlamsız ve başıboş zanneder. Hikmet-i İlahiyeye karşı bir zulüm yapmış olur.

Üçüncü zulüm: İnsan kendine malik (sahip) olmadığı için, Allah’ın bir kulu olarak kendi nefsine zulmeder. Mevcudatın görevlerini yaparak, ibadetlerini yapmış olmalarına karşı; insanın, mahlukatın en şereflisi olarak yaratıldığı halde ibadetini yapmaması, insanın kendisine yaptığı haksızlık ve zulümdür.

Diğer bir zulüm de mümin kardeşine karşı, kin ve adavet (düşmanlık) beslemektir. Çünkü insan, kin ve adavetle kalbini elemde bırakır, kendine zulmeder. Onun için kalbte kin ve adavete yer verilmemeli ki rahat edilsin.