TR EN

Dil Seçin

Ara

Her Günahın Bir Tevbesi Vardır

İnsan sadece akıl ve kalbden ibaret değil. Başta nefis olmak üzere öyle baskın duygular altındayız ki, bazen irademize söz geçiremiyor, günahlara giriyoruz.

Öyle ki, nasıl acıkıyor, yoruluyor ve hastalanıyorsak, bir şekilde günahları da işleyebiliyoruz.

Diğer yandan şeytan sürekli yanımızda yöremizde dolaşıyor, içimizde nefis çalışıyor, bir de bakıyoruz ki, bir günaha girmişiz. O anda hemen “Affet Allah’ım, bağışla yâ Rabbi, bir daha yapmayacağım, özür dilerim.” diye yalvarıyoruz, dua ediyoruz. Niçin dua ediyoruz? Çünkü inanıyoruz ki, biz günahkârız, Allah bağışlayandır; biz tevbe edeniz, Allah tevbemizi kabul edendir.

Allah Ğafûr’dur, Afuvv’dur, Ğaffâr’dır, Tevvâb’dır. İşlediğimiz günahlar bizi Allah’ın bu isimlerine götürüyor. Böylece Allah’ın Ğafûr ve Ğaffâr olduğunu öğreniyoruz.

Bu gerçeği Peygamberimiz çok güzel dile getiriyor:

“Nefsim kudret elinde olan Zâta yemin ederim ki, eğer siz hiç günah işlemeseniz, Allah sizi toptan helak eder; sonra günah işleyen, ardından da istiğfar eden bir kavim yaratır ve onları mağfiret ederdi.” (Müslim, Tevbe, 9)

Hani bazen bir günahla kalbimiz kirlenir de, fazla bir vakit geçirmeden tevbe üstüne tevbe eder ya, işte kulun bu halinden Cenab-ı Hakk hoşnut oluyor.

Allah ile kul arasındaki bu durumu Ebû Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor:

“Resulullah aleyhissalâtu vesselâm Rabbinden naklen buyurdular ki:

“Bir kul günah işledi ve ‘Yâ Rabbi günahımı affet!’ dedi.

“Hak Teâlâ da: ‘Kulum bir günah işledi; ardından da bildi ki, günahları affeden veya günah sebebiyle cezalandıran bir Rabbi vardır.’

“Sonra kul dönüp tekrar günah işledi ve ‘Ey Rabbim günahımı affet!’ dedi.

“Allah Teâlâ da, ‘Kulum bir günah işledi ve bildi ki, günahı affeden veya günah sebebiyle cezalandıran bir Rabbi vardır’ dedi.

“Sonra kul dönüp tekrar günah işledi ve ‘Ey Rabbim beni affeyle!’ dedi.

“Allah Teâlâ da, ‘Kulum günah işledi ve bildi ki, günahı affeden veya günah sebebiyle cezalandıran bir Rabbi olduğunu bildi. Ey kulum, dilediğini yap, ben seni affettim’ buyurdu.” (Buhari, Tevhid 35; Müslim, Tevbe 29)

Büyük hadis âlimi İmam Nevevî bu hadisten şu hükmü çıkarıyor:

“Günahlar yüz kere, hatta bin ve daha çok kere tekrar edilse de, insan her seferinde tevbe etse, tevbesi makbuldür. Veya bütün günahlar için bir tek tevbe etse bile, yine tevbesi sahihtir.”

Bir hadis-i şerifte de, Peygamberimiz istiğfar eden kimsenin günde yetmiş defa günahını tekrar etse bile, yine günahında ısrar etmiş sayılmayacağı belirtiliyor. (Ahmed bin Hanbel, Müsned, 5:130)

Şayet Cenab-ı Hak kulunu hayatı boyu sadece bir sefere mahsus olmak üzere affedecek olsaydı, ondan sonra insana günah işleme imkânı ve fırsatı vermemesi gerekirdi. Yani Allah affetmek istemeseydi, bize af isteme duygusunu vermezdi.

Bir insanın günahı ne kadar çok olursa olsun ve ne kadar af dilerse dilesin, hiçbir zaman isteğinin karşılıksız kalmayacağını Hz. Enes haber veriyor.

Enes radıyallahu anh, “Ben Resulullah sallallâhu aleyhi ve sellemi şöyle buyururken dinledim.” diyor.

“Allah Teâlâ: Ey Âdemoğlu! Sen bana dua ettiğin ve benden af umduğun sürece, işlediğin günahlar ne kadar çok olursa olsun onların büyüklüğüne bakmadan seni bağışlarım.

“Ey Âdemoğlu! Günahların gökleri dolduracak kadar olsa, sen Benden bağışlanmanı dilersen, günahlarını affederim.

“Ey Âdemoğlu! Sen yeryüzünü dolduracak kadar günahla huzuruma gelsen, fakat bana hiçbir şeyi ortak koşmamış, şirke bulaşmamış olsan, ben de seni yeryüzü dolusu mağfiretle karşılarım.” (Tirmizî, Deavât, 98)

Kulun işlediği günahtan dolayı tevbe edip Rabbine dönmesini Peygamberimiz, çölde yaşayan bir insana benzetiyor.

“Öyle bir kimse ki, çorak, boş ve tehlikeli bir arazide bulunuyor. Beraberinde devesi vardır. Devesinin üzerine de yiyecek ve içeceğini yüklemiş. Derken uyur. Uyandığında bir de bakar ki, devesi gitmiş. Devesini aramaya koyulur. Bir türlü bulamaz. Açlıktan ve susuzluktan perişan bir vaziyette iken kendi kendine şöyle der: ‘Artık ilk bulunduğum yere gideyim de, ölünceye kadar orada uyuyayım.’ Gider, ölmek üzere başını kolunun üzerine koyar. Bir ara uyanır. Bakar ki, devesi yanıbaşında duruyor. Bütün azığı, yiyeceği ve içeceği de devesinin üzerindedir. İşte Allah mü’min kulunun tevbe ve istiğfarı ile, böyle bir durumda olan kimsenin sevincinden daha fazla sevinç ve lezzet alır.” (Müslim, Tevbe, 3)

...

Herkes hata işleyebilir, günaha girebilir. Fakat günah işlemeyen insanların hayırlısı olduğu gibi günahkârların da hayırlısı vardır. Bu hayrı Efendimiz şöyle ifade eder:

“Her insan hata işler; ama hata işleyenlerin en hayırlısı, çok tevbe edenlerdir.”

Hata işleyenlerin tevbeleri ile hayırlı bir insan olmalarının ötesinde, bir de Allah’ın sevdiği bir kul olma mertebesine yükselmeleri söz konusudur. Kur’ân’ın gösterdiği bu müjde, İslâm’ın insana sunduğu en tatlı müjdelerden biridir:

“Muhakkak ki, Allah çok çok tevbe edenleri ve temizlenenleri sever.” (Bakara sûresi, 2:222)

Peygamber Efendimiz, bu âyeti şöyle tefsir eder:

“Şüphesiz Allah, tekrar tekrar günah işlediği halde üst üste tevbe eden kulunu sever.” (Müsned, 1:80)