TR EN

Dil Seçin

Ara

Tohum ve Zaman

Tohum ve Zaman

Bir cisim kendisinden yüz hatta bin kat daha küçük bir cismin içine sığabilir mi? 

Böyle bir soruya fiziksel ve matematiksel kurallara göre cevap verecek olursak yanıtımız elbette hayır olacaktır. Çünkü biliriz ki, bir cisim kendi hacminden ve kütlesinden daha küçük bir cismin içine sığamaz.

 

Günlük hayatta algıladığımız dünya 3 boyutludur. Boyut kelimesi özelikle fizik ve matematik dünyasında sıklıkla kullanılan bir kavram. Peki nedir boyut?

Bilindiği üzere uzayda yer kaplayan her şeyin eni, boyu ve derinliği vardır. Görsel zekâmız 3 boyutlu fiziksel çevreye göre ayarlandığı için nesneleri ve bunlar arasındaki perspektif ilişkilerini bu gerçekliğe göre algılar. Buna fiziksel gerçeklik ya da görsel gerçeklik de diyebiliriz.

Bu fiziksel gerçekliğe uymayan bir başka boyut daha vardır. Bizim algı düzeyimizin üstünde bir boyut olsa da 4. boyutun ‘zaman’ olduğu söylenir. Söylenir diyoruz çünkü birçok teoriyle açıklanmaya çalışılan ama buna rağmen bilim adamlarının net bir cevap veremediği bir konudur zaman.

 

ZAMAN SABİT Mİ?

Günümüzde dünya hakkındaki bilgilerimizin çoğu son birkaç yüzyılda geliştirilmiş olan teorilere dayanmaktadır.

Newton’dan günümüze kadar geliştirilen fizik teorileri gündelik lisandan alınan zaman, ağırlık (kütle), uzunluk, hareket gibi kavramlarla nokta, doğru, eğri ve süreklilik gibi geometrik kavramların karışımı bir yapı üzerine kurulmuştu. Teknolojilerin ilerlemesi ile birlikte Newton’un bu teorileri daha da geliştirilerek özellikle uzay ve zaman konusunda iki başarılı teori öne çıktı. Genel Relativite Teorisi ve Kuantum Teorisi.

Einstein’ın izafiyet (relativite) ya da diğer ismi ile görelilik teorisine göre ışık hızıyla hareket eden bir araca binen kimse için zaman dünyaya göre daha yavaş akmaktadır. Ayrıca bu teoriye göre merkez çekim etkisi büyüdükçe zamanın daha yavaş akması beklenir. Dolayısıyla bu teori hıza ve kütle çekim kanununa göre uzayda farklı zaman dilimleri olabileceğini öngörür. Diğer bir deyişle, mutlak zaman diye birşey yoktur. Uzay ve zamanı algılama biçimimiz, nerede bulunduğumuza ve nasıl hareket ettiğimize bağlı olarak değişir.

Geçtiğimiz yıllarda bu teori ile alakalı yapılan deneylerde bilim adamları, atomun titreşimlerini ölçebilen, yüz defa daha hassas iki süper atomik saatle yaptıkları bir deneyle, yerçekiminden uzaklaştıkça zamanın daha çabuk geçtiğini kanıtladı.

Deneye göre yerçekiminin daha az olduğu bir yere doğru uçmakta olan bir uçağın yolcuları her uçuşta birkaç nanosaniye daha fazla yaşlanıyorlar.

Diyebiliriz ki; bu araştırmalar eski felsefecilerin ya da materyalistlerin “mutlak zaman-sonsuz evren” iddialarını da geçersiz kılmış, zamanın izafi (göreceli-rölatif) bir kavram olduğunu gün yüzüne çıkarmıştır.  

Şimdi bu verdiğimiz bilgilere göre yazımızın başında sorduğumuz soruya yeniden dönelim. 

Bir cisim kendisinden yüz hatta bin kat daha küçük bir cismin içine sığabilir mi?

Bu soruya mevcut algılarımızı ve standart fizik kurallarını düşünerek hayır cevabı verdiysek yanılıyor olabiliriz.  

Çünkü kendi cisminden çok büyük ve daha ağır bir yükü içinde taşıyan çok önemli bir varlık vardır: tohum.

Bir tohum kendi kapladığı hacimden çok daha fazla fiziksel bilgi barındırır. Fiziksel bilgi barındırmak konusunu bir örnekle biraz açalım: 

Kullandığımız cep telefonları, bilgisayarlar, mobil cihazlar, tabletler donanımsal ve yazılımsal olarak iki ana birimden oluşur.

En basit tabirle donanım, bir cihazın gözle görülebilen ve elle tutulabilen kısımlarına verilen isimdir. Cihazın gövdesi, işlemcisi, harddiski, ekranı vs. birimler donanıma girer.

Yazılım ise donanımların birbirleri ile haberleşmesini sağlayan, sağlıklı bir şekilde komut alıp vermesini ve çalışmasını sağlayan kodlardan oluşur.

Örneğin bir flash bellek ya da harddiskin kendisi donanımdır ama içinde barındırdığı bilgiler sanaldır.

Bir tohumu yapı olarak harddiske benzetebiliriz. Hatta canlılık özellikleri açısından tohum harddiskten daha çok gelişmiş bir bilgisayar gibi çalışır.

 

TOHUM HARDDİSKE BENZER AMA FAZLASI VARDIR

Ele alınan bir bitki tohumunun, ilk bakışta cansız olduğu sanılır. Oysa o küçücük tohumun içinde bir yaşam söz konusudur. Tohum hiçbir noksanı olmayan, her yönü ile olağanüstü olarak yaratılır. Tohumdaki iç düzenin açıklanmasında bugünkü bilgiler yetersiz kalsa da aşırı teknik anlatımdan kaçınarak bazı benzetmelerle tohumun karmaşık yapısından biraz bahsedelim. 

Tohumun DNA’sı, proteinlerin yapımı ile alakalı bütün bilgileri içerdiğinden, makine diline yani proteinlere çevrilen özel bir kod diliyle yazılmış programa, yani işletim sistemine benzetebiliriz.

Tohumun içinde yer alan proteinler ise DNA’ya göre daha aktif moleküllerdir, ve hücrenin bütün işlevlerini yerine getirirler; hatta birçok görevi üstlenmelerinden dolayı yapıları daha karmaşıktır. Proteinleri “makine dili”ndeki programlar olarak düşünebiliriz. Hatta bu karmaşık görevlerinden dolayı donanım olarak bilgisayarlardaki işlemciye benzetebiliriz.

Ribozomlar ve tRNA molekülleri ise DNA’da proteinlere yapılan çeviriye aracılık ederler; bir başka deyişle, ribozomlar yorumlayıcılar olarak iş görürken tRNA molekülleri üst-düzey kod dilinin tanımını sağlarlar.

Sizi sıkmamak için çok fazla teknik ayrıntısına girmediğimiz bu örneklerde bile aslında küçük cansız ve basit bir çekirdek gibi görülen tohumun içindeki faaliyetlerin hiç de basit olmadığını görüyoruz.

 

BUNLAR İLK OLARAK NASIL BAŞLADI?

Yazılım ve donanımın inanılmaz derecede karışık şekilde birbirine kenetlenmiş parçalarının varlığı karşısında insan sormadan edemez: “Bunlar ilk nasıl başladı?” Bu gerçekten sersemletici bir şeydir.

Bilgisayarla uğraşanlar bilirler anakartların içinde “bios” isimli bir ön yükleme programı vardır. Bios donanımların doğru çalışabilmesi için gerekli çok hassas teknik bilgileri barındırır. Dolayısıyla kâinatı çok donanımlı bir bilgisayar gibi düşünürsek ön yükleme işlemi yapılmadan çalışabilmesi imkânsızdır. Bilgisayar dilinde kullanılan kodlama gibi bir şeydir ama basit moleküllerden kompleks hücrelere yükselebilme insanın hayal gücünün ötesindedir.

Yaşamın kökeni üstüne değişik materyalist kuramlar vardır. Bunların hepsi sorulması gereken şu soru karşısında tökezlemektedir:

“Tercüme mekanizmaları (ribozomlar ve tRNA) ile birlikte Genetik Kod nasıl ortaya çıktı?”

...

 

Bir mucize beklerken! 

Ben bir mucize arıyorum. Beni inandıracak bir mucize görmediğime üzülüyorum. Görünen, elle tutulan bir mucize yeterdi inanmama.

Oysa gerçekleşebilecek, sürekli var olan. beni dört bir yandan kuşatan mucize işte! Şimdiye dek fark edememiştim onu. (Tolstoy) 

...

 

ZAMAN ATLAMALI ÇEKİM TEKNİĞİ İLE TOHUM

Bir flash belleğin ya da harddiskin içine gerçek bir ağaç ya da çiçek sığdırabilir miyiz? Elbette hayır ama şunu kesin biliyoruz ki tırnak ucu kadar tohum içinde vakti gelince uyanmayı bekleyen 120 m boyunda 7 m çapında dev bir sekoya ağacı olabilir.

Evet. Tohumun içindeki ağacı fiziksel bir gözle görebilmemiz, zaman perdelerinin açılmasına ve çekirdeğin içinde ilahi bir kalemle yazılmış olan kader programının başlatılması ile mümkündür. Gelin şimdi hayal gücümüzü zorlayarak yazımızın başında bahsettiğimiz zamanın göreceli olma özelliğini başka bir senaryo ile tohum için düşünelim:

Elimizdeki bir tohumu yaşaması için şartların elverişli olduğu ve yerçekiminin dünyaya göre daha az olduğu bir ortamda ekebilsek görülecektir ki, dünya süresiyle yılları alan büyüme süreci bir anda hızlanacak, belki de tohum toprağa düştüğü anda oradan muhteşem dalları ve yaprakları, hatta meyveleri ile bir ağaç çıkacaktır. Dünyamızdaki zaman ve şartlar ilahi takdir gereği o tohumun içinde var olan ama görünmeyen muhteşem canlıyı gizlemektedir.

Peki, aslında dünyamızda zamanı hızlandırmak mümkün desek bu nasıl olurdu? Günümüzde teknolojik imkânlar ve özel lensli kameralar kullanılarak geliştirilen bir teknik var. “Time lapse” yani Türkçe’siyle “Zaman atlamalı çekim tekniği.” Bu tekniğe belgesellerde hemen hepimiz denk gelmişizdir.

Mesela bir tohumun filizlenip çiçek oluncaya kadar olan bütün aşamaları tek tek fotoğraflanır ve bu görüntüler birleştirilerek video haline getirilir. Daha sonra bu görüntüler, hızlandırma efektinin uygulanması ile aklımızın almayacağı güzellikte görsel bir şölene dönüşür. İnsan yeter ki kendisine verilen imkânlarla, bilimle, teknoloji ile bu mucizevi güzelliğin arkasındaki gücü görmek istesin…

Evet anlıyoruz ki, zaman görevli birer memur gibi hareket ediyor, ilahi kanunlar ve kader programı çerçevesinde işliyor. Zamanın mekâna ve hıza göre göreceli olması, yaşadığımız fiziki ortama ve bizim algı seviyemize hitap edecek en uygun bir şekilde ayarlanmış olması da Rabbimizin bize olan sonsuz rahmetini, şefkatini göstermez mi!..

“Allah’ın göklerde ve yerde ne varsa sizin kullanımınıza verdiğini görmüyor musunuz?” (Lokman 31/20) 

 

ELİNİZDEKİ TOHUM, KALBİNİZDE İMAN TOHUMU OLUR

Bir tohumun hal diliyle ‘bismillah’ diyerek yavaş yavaş kabuğunu yarıp, filizlenip, yer çekimine rağmen yukarı doğru toprağı hatta bazen kayaları delerek çıkması, ve rengârenk mis gibi kokulu çiçeklere, türlü türlü şekillerde ve lezzetlerde meyvelere dönüşmesi, kuşların ahenkle uçması, seslerin belirli düzey ve tonlarda duyulması, dalgaların senkronize ve belirli bir hızla kıyıya vurması ve yeryüzündeki diğer bütün intizamların beynimizin algı düzeyine eşdeğer olması, şüphesiz ki bizim ihtiyaçlarımızı bilen ve ona göre veren, gücü ve emri her şeye yeten kudretli bir zatın ilmini, iradesini apaçık gösterir.

Düşünmesini ve görmesini bilenlere...