TR EN

Dil Seçin

Ara

Zaman Bana Uymazsa Ne Yapmalıyım?

Zaman Bana Uymazsa Ne Yapmalıyım?

Eğer tekerlemenin dediğine bakacak olursam, zaman bana uymadığında benim ona uymam gerekecek. Tekerlemenin buyruğu öyle: zaman sana uymazsa, sen zamana uy!

Eğer tekerlemenin dediğine bakacak olursam, zaman bana uymadığında benim ona uymam gerekecek. Tekerlemenin buyruğu öyle: zaman sana uymazsa, sen zamana uy!

Bu tutum, sahabi uygulamasının tam da aksini dermeyan ediyor. Ve günümüz Müslüman’ı ile Asr-ı Saadet Müslüman’ı arasındaki derin fark, tam da bu noktada ortaya çıkıyor.

Asr-ı Saadet’te, insanlar Müslüman oldukları andan başlayarak Müslüman’ca bir dünya kurma cehdi içine girmiş buldu kendisini. Vahyin ve Sünnet’in her yeni tebliği, Müslüman’ca bir dünyanın kurulmasında yeni bir adım oluşturuyordu. Bir bakıma, dinin tamamlanması da bu sürecin yolunu aynı istikamette izliyordu.

Asr-ı Saadet’ten sonra ne oldu?

Asr-ı Saadet’te, insanlar kendilerini, giderek tamamlanmakta olan bir dinin rükünlerini yerine getirmeye adamışken; Asr-ı Saadet’ten sonraki insanlar, kendilerini tamamlanmış bir dinin içinde buldular. İlkinde insanlar dinin hükümlerini içselleştirerek yollarına devam ederken; ikinciler, içine doğdukları tamamlanmış dini kendi yaşayış tarzına uyarlamaya girişti. Böylece sahabi ile sonrakiler arasındaki telakki tarzı kapatılması imkân dışı kalan bir yarılmayla ayrıldı.

Böylece sahabeler kendilerini dinin öngörülerine doğru değiştirmeye çabalarken sonrakiler, dini, içinde yaşadıkları dünyanın şartlarına göre algılamaya girişti. Herkes ona kendi dünya görüşüne, felsefi telakkisine, hatta keyfine göre bir anlam vermeye çalışınca; din ne ise o olarak değil, fakat herkesin ona izafe ettiği görüşe göre anlam kazanmaya başladı.

Asr-ı Saadet’ten sonraki klasik İslam dönemleriyle günümüzün seküler ve laik uygulaması arasındaki şu ciddi fark gene de göz ardı edilmemelidir: Klasik dönemlerde de insanlar bir bakıma kendi telakki tarzına göre İslam’ı uygulamaya çalışıyordu. Ancak buradaki niyet, her şeye rağmen İslam eksenli bir uygulamanın yolunu açmaya matuf bir gayreti içeriyordu.

Günümüz seküler ve laik uygulamasında ise İslam asıl kabul edilmiyor, bilakis günün telakki tarzı asıl kabul edilerek din ona göre algılanılmaya çalışılıyor.

İslam şemsiyesi (egemenliği) altında gerçekleştirilmeye çalışılan yorumun niteliği ile İslamdışı uygulamanın egemenliğini esas kabul ederek İslam’ı seküler ve laik telakki tarzına göre yorumlama arasındaki uzlaşma kabul etmez farka dikkat istiyorum.

İlkinde aslolan her şeye rağmen İslam iken, ikincisinde İslam asıl olmaktan çıkartılmış, o, İslamdışı uygulamanın aleti haline getirilmiştir. Türkiye’nin şimdiki İslam gerçeği bu sonuncu telakki tarzına uygun düşüyor.

İnsanlar kendi kişisel durumlarını “zaman sana uymazsa sen zamana uy” tekerlemesine izafe ederek İslam’ın neresinde durduklarını kolayca test edebilirler.