TR EN

Dil Seçin

Ara

Ölüm Hayattan Ne İstiyor?

Ölüm Hayattan Ne İstiyor?

Misafir sorular vardır. Çabucak gelir, çabucak gider. Fakat misafirden öte sorular da vardır: Asıl sorular, ev sahibi sorular, kalbinizi vatan tutan sorular. Gelir karar kılar hayatın içinde, yerini alır; mutlaka ilgi ister. İşte bu sorular, sizinle büyür, sizinle yürür... Ne yaparsanız yapın kendi cevabından başkası durdurmaz bu soruları. Mesela: Ölüm hayattan ne istiyor?..

Bir soru; ama öyle böyle bir soru değil bu. Soru, bazen cevaptan büyük olur. Gelir, hayatın ortasına bağdaş kurup oturur. Böyledir sorular; ilgi bekler, cevap ister. Sabahın en erken saatlerinde kapınızı tıklayan altın sarısı güneş gibi cevap bekler, merhaba bekler…

Daha küçücük yaşlarda başlar sorular. Önce eşyayı ve çevreyi tanımak için başlar, sonra gitgide hayata dair, sonra ölüme dair sorular gitgide çoğalır. Ve döner, devrini tamamlar, ölümde karar kılar. Ölümün önünde durur ve sorar:

Ölüm hayattan ne istiyor?

Misafir nasibi ile gelir; kısmetinde ne varsa onu alır gider. Sorular da sanki böyledir. Yüzlerce, binlercesi arasından birisi gelir, yüzünüze bir ayna tutar. Şaşırırsınız birden. Oysa çok da meçhul ya da hiç bilinmedik cinsten değildir bu sorular.

Misafir sorular vardır. Çabucak gelir, çabucak gider. Fakat misafirden öte sorular da vardır: Asıl sorular, ev sahibi sorular, kalbinizi vatan tutan sorular. Gelir karar kılar hayatın içinde, yerini alır; mutlaka ilgi ister. İşte bu sorular, sizinle büyür, sizinle yürür... Ne yaparsanız yapın kendi cevabından başkası durdurmaz bu soruları.

Mesela: Ölüm hayattan ne istiyor?

Aslında bu sorular sizi köşeye sıkıştırmak için değil, sıkıştığınız köşelerden çıkarmak içindir. Hayatın kısır döngülerine değil, ötelere baktırmak içindir. Sizi alıp sahile doğru iten dalgalar gibi…

Gündelik sorulardan değildir, hayata gerçekten bakmaya çağıran sorulardır bunlar. İyi ki vardır. İyi ki ayrılmaz kapımızdan.

Sorular, hayatın anası, hayatın aynısı, hayatın aynası sorular... Uyandıran sorular; yattığımız hülyasız uykulardan uyandıran. Ayağa kaldıran sorular!.. Sormaya yemek içmek gibi, nefes almak gibi ihtiyacımız var bu soruları. Tâ ki hayatımıza can gelsin…

Ölüm hayattan ne istiyor?

Yönelişlerin en güzeliyle yönelelim Mevlâ’ya ve Elçisine (asm). Onun elindeki çağları aşan mucizesi Kur’an’a. Her soruya cevap veren, korkuya ümit veren, kurak topraklara hayat veren, daha da fazlasını, hayatın hayatını, hidayet nimetini veren, o muciznümâ kitaba yönelip gözümüzü açalım önce. Göklerle, yücelerle, gerçeklerle irtibat kuralım. Her hayrı sadece Ondan bilelim, ondan olduğunu görelim…

Sonra “Ah bu hayat bana neler etti...” demeyelim. Hayatın bize bir şey ettiği yok; sormamak, düşünmemek, anlamamak bizi bizden ediyor, ne olduğunu bilmez şaşkına çeviriyor…

Hayatın Ondan olduğunu bilince insan, hayat güzel oluyor… Dalga dalga her gün, ayaklarına kadar ne nimetlerin geldiğini, nasıl güzelliklerle sarıldığını o zaman anlıyor. Tesadüf yok, kasıt var. Bizi seven tek dostumuz, Mevlâmız var; hayat Ondan, göz Ondan, nefes Ondan, her şey Ondan… Yeter ki doğru soruları soralım. Vermek istemeseydi, isteme duygusunu vermezdi… Arayalım ki bulalım…

Ölüm hayattan ne istiyor?

Madem dünya fani, geçici, bitici; öyleyse sormak zorundayız: Ölüm hayattan ne istiyor?

Ölüm hayattan farklı bir şey istiyor. Hayatın içinde olan ama hayatın ötesine bakan bir şey, hayatın tükenmesiyle bitmeyen bir şey…

Kimlik memleketin içindir ama pasaport memleketin ötesi içindir. Memleketten çıkarken pasaportun olmalı ki, kaçak olmayasın.

Ölüm hayatın çıkış kapısı.

Ve ölüm pasaport istiyor; sağlam bir iman pasaportu…