Vaktiyle bir Hint Sultanının çok sevdiği bir devesi varmış. Bu çok değerli ve özel deveye iyi bakılması için sıkı emirler verirmiş. Bu da yetmemiş vezirini çağırmış ve tembihlemiş:
“Veziir!” demiş, “Eğer bu deveye bir hâl olursa evvelâ seni sorumlu tutarım bilmiş ol. Her sabah ona bizzat sen bakacaksın. Yemiyle, suyuyla özenle ilgileneceksin. Yoksa seni bu memleketten sürgün ederim...”
Zavallı vezir, emir böyle olunca her sabah deve çobanlığı yapmaya başlamış.
Bir gün bilge bir dostu, veziri deve otlatırken görünce şaşırmış ve:
“Bu ne hâl hazret?” diye sormuş, “Bu deve çobanlığı da ne oluyor?”
Biçare vezir, bilge dostuna konuyu anlatmış ve:
“Yâ, işte böyle dostum.” demiş, “Ya bu deveyi güdeceğim, ya bu diyardan gideceğim.”
Böylece bu söz, bir işi birisine yaptırmak için “ya yaparsın, ya gidersin” anlamında çeşitli şartlar ileri sürenler ya da böyle iki seçenekle karşı karşıya kalanlar tarafından söylenen bir söz olmuş.
•••
Bu deyim, “ya buranın şartlarına uymalı ya da buradan ayrılmalı” anlamında kullanılır.