TR EN

Dil Seçin

Ara

Bitkiler De Oruç Tutar mı?

Bitkiler De Oruç Tutar mı?

Kış boyunca bitkiler ölü gibidirler.

Aralık ayında kış mevsiminin girmesiyle birlikte başlayan ve Nisan ayına kadar devam eden yaklaşık 3-4 aylık bir sürede bitkilere adeta oruç tutturulur. Mart ayı sonunda cemrelerin düşmesi yani sıcaklıkların havada, suda ve en son toprakta artmasıyla birlikte bitkiler de adeta oruçtan çıkar ve iftar ederler. Çünkü bir kış boyunca bitkiler ölü gibidirler. Ölü bir kimse nasıl yiyip içmezse bitkiler de bu mevsim boyunca yiyip içmezler.

Son baharda bitkiler yapraklarını döktükleri için bitki topraktan su alamaz. Yine kışın hava sıcaklığının düşmesinden dolayı topraktaki su donmuş ve hareketsiz hale gelmiştir. Bu yüzden bitkinin topraktan su ve besin alması imkansız haldedir. Yaprakları olmadığı için fotosentez de yapamazlar ve besinlerini sentezleyemezler.

Yapraklarını dökmeyen bitkilerde de fotosentez olmaz. Çünkü fotosentezde görevli enzimlerin iş görebilmesi için uygun sıcaklığa ihtiyaç vardır. Tropikal iklime sahip bazı güney yarım küre ülkelerinde ise bu mevsimde havalar sıcak olmasına mukabil yağmur pek görülmediğinden yılın en kurak mevsimidir. Tüm bu sebeplerden dolayı bitkiler kış mevsimi boyunca genelde bir şey yiyip içmezler. Tabiri caizse bir çeşit zorunlu oruç tutarlar.

Cenab-ı Hakk’ın bir yaz-boz defteri olan yeryüzünde Âlemler Rabbinin tekvini (fizik dünya ile ilgili) kanunları hüküm fermadır. Yeryüzü bir bütün olduğundan, bu bütünün bir parçası olan bitkiler de bu kanunlara uymak durumundadırlar. Böylece Allah’ın “oruç tutun!” emrine bitkiler de boyun eğerler diyebiliriz.

Bitkiler zorunlu olarak bu emre uyarken, akıl ve irade sahibi olan biz insanlar da iradi olarak bu emre uymamız gerekmez mi? Belki de bitkilerdeki bu durum bize bir ibret ve örnek olsun diye takdir edilmiştir. Ta ki yarın, öbür âlemde vereceği hesabı düşünen insanlar, “Bitkiler bile bir nevi oruç tutarlarken, bana emredilmiş bu orucu elbette tutmam gerekir!” diye düşünsünler.

Kış boyunca acıkan bitkiler Nisan yağmurlarının top sesi gibi gök gürültüsüyle bir nevi iftar edip, köklerinden öyle iştahla su içerler ve suda karıştırılmış olan besinlerini alırlar ki, bu diğer zamanlarda az görülür. İştahla içilen suyun ve yenilen yemeğin daha lezzetli ve vücuda daha faydalı olduğu bilinen bir gerçektir.

Çünkü lezzetin derecesi açlığın şiddetine göredir. Bununla ilgili olarak Bediüzzaman’ın şu ifadeleri dikkat çekicidir:

“Kuru bir parça ekmek, tok olan adamlara, hususan zengin olsa, ondaki derece-i nimet anlaşılmıyor. Halbuki iftar vaktinde o kuru ekmek, bir müminin nazarında çok kıymetdar bir nimet-i ilahiye olduğuna kuvve-i zaikası (tat alma duygusu) şehadet eder.”1

“Evet bir fakirin, kuru bir parça siyah ekmekten açlık ve iktisat vasıtasıyla aldığı lezzet, bir padişahın ve bir zenginin israftan gelen usanç ve iştahsızlık ile yediği en âlâ baklavadan aldığı lezzetten daha ziyade lezzetlidir.”2

Demek orucun sağlık açısından çok faydaları olduğu gibi, nimetlerin lezzetini almak açısından da insana yararları var. Öyleyse diyebiliriz ki; açlık ve oruç, nimetlerden tam lezzet almaya ve bunların da şükrünü daha içten yapmaya sebeptir.

 

Kaynaklar:

1. Nursi, B. S., Ramazan risalesi, 2. Nükte

2. Nursi, B. S., İktisad risalesi, 5. Nükte