Bir sosyoloji profesörü öğrencilerine ilginç bir ödev verdi. Öğrenciler, şehrin fakir gecekondu semtlerinden birine gidecek, orada yaşayan gençlerle görüşüp, önceden hazırladıkları anket sorularını soracaklardı.
Anket bitince de, görüştükleri gençleri ileride nasıl bir gelecek beklediğine dair tahmini bir rapor yazacaklardı.
Bu öğrenciler, ödevleri gereği tam 200 gençle görüştüler ve anket yaptılar.
Sonunda hazırladıkları raporda ise, bu 200 gencin herbiri için, aşağı yukarı aynı tahmini yazdılar:
“Hiç şansı yok! Yirmi yaşına kadar, ölmez ya da birini öldürüp hapse girmezse, hayatını en iyi ihtimalle limanda hamallık yaparak geçirir.”
Ve bu çalışma unutulup aradan yirmibeş yıl geçti.
Aynı üniversitede görevli bir başka sosyoloji profesörü, üniversitenin kütüphanesinde o 200 genç hakkında hazırlanan anket ve raporları buldu. Sonra kendi öğrencilerinden oluşturduğu bir gruptan, raporlarda adı geçen gençlerin akıbetlerini araştırıp, bugün ne durumda olduklarına dair başka bir rapor yazmalarını istedi.
Öğrenciler, listede adı bulunanlardan, ölen ve başka şehirlere taşınan 20 kişi hariç, 180 kişiyi bulmayı başardılar.
Bu 180 kişinin 176’sı doktor, avukat, iş adamı, politikacı.. gibi küçümsenemeyecek kariyerler edinmişlerdi.
Her iki raporu karşılaştıran profesör, oldukça şaşırmıştı. Bu olayın üzerine gitmeye karar verdi ve bu 176 kişiye, başarılarını neye borçlu olduklarını sordurdu. Hepsi de aynı cevabı verdi:
“Öğretmenimize!”
Profesör, adı geçen öğretmenin hâlâ yaşadığını ve yakın bir yerde oturduğunu öğrenince büyük bir merak ve saygı ile ziyaretine gitti.
Öğretmen, oldukça yaşlı ve dinç bir hanımdı. Profesör, her iki rapor hakkında kendisini bilgilendirdikten sonra, bu fakir gecekondu mahallesindeki çocukların başarılı olmaları için nasıl bir sihirli formül kullandığını sordu.
Duydukları karşısında gözleri parıldayan yaşlı öğretmen, samimi bir tebessümle:
“Çok basit.” dedi, “Ben o çocukları sevdim.”