TR EN

Dil Seçin

Ara

Çin İşgali Altında Doğu Türkistan

Doğu Türkistan Müslümanları, Çin esareti altında ağır baskı ve zulümlere maruz kalmaktadırlar.

Geçen sayımızda İslam Âleminin maalesef en sahipsiz ve kanayan yarası olan Doğu Türkistan'a değinmiş ve orada yaşayan kardeşlerimizi hatırlamıştık. O bölgeyle ilgili geçmişten bugüne doğru bazı değerlendirmeler yapmıştık. Bu yazımızda ise, o kardeşlerimizin şu an içinde bulundukları durumlara dikkat çekmek istiyoruz.

...

Doğu Türkistan, doğu-batı enerji kaynakları açısından stratejik bir öneme sahiptir.

Bölgenin sahip olduğu stratejik, politik ve ekonomik önemden dolayı Çin, Uygur nüfusuna yönelik asimilasyon politikasını uluslararası kamuoyunun gözü önünde artırarak sürdürmektedir.

Doğu Türkistanlı tarihçi Rüstem Sadri’ye göre 1944-45 yıllarında bölgenin nüfusu 3.300.000’di. Sadri, Uygurlar (2.500.000), Kazaklar (320.000) ve Kırgızlar (60.000) olmak üzere toplam nüfusun %90’ının Türk asıllı halklardan oluştuğunu, geri kalanının da Çinliler (202.000), Huiler (93.000), Moğollar (63.000), Ruslar, Tacikler, Mançular, Hindular, Şibeler ve Çingeneler gibi etnik gruplardan oluştuğunu belirtmiştir.  Bu rakamlar, daha önce Doğu Türkistan’da çok az Çinli nüfus olduğunu göstermektedir.

Ancak Çin yönetimi nüfus yapısını değiştirmek üzere bölgeye Çinlileri iskân politikası uygulamaktadır. Çinli sayısı da her yıl ortalama %8’lik bir artış göstermekte ve Doğu Türkistan giderek Çinlileştirilmektedir.

Çin'in Doğu Türkistan halkına olan bu zulmünün sebebi iki noktada özetlenebilir: doğal kaynakları ve artan nüfusunu oraya sevketmesi. Çin, Doğu Türkistan’daki tarım bölgelerinin üretimlerine el koymakta ve ayrıca kendi kırsal kesimindeki işsizleri buraya yerleştirmektedir.

 

Zengin Toprakların Sömürülen İnsanları

1934-1943 yılları arasında Rus araştırmacıların incelemeleri sonucunda, Doğu Türkistan’da 5 bölgede uranyum, 13 bölgede kalay, 32 bölgede kurşun, 5 bölgede volfram, 50 bölgede altın, 46 bölgede demir, 70 bölgede kömür, 2 bölgede cıva, 6 bölgede amonyak rezervlerinin bulunduğu; bunlardan petrol rezervlerinin 120.000.000 ton, altın rezervlerinin ise 18.500.000 ton olduğu tespit edilmiştir.

Yani Doğu Türkistan, yer altı ve yer üstü kaynakları açısından çok önemli bir zenginliğe sahiptir. Bölgede 3.000 madenden 122 çeşit mineral çıkarılmaktadır. Çin’in kömür üretiminin beşte ikisi de Doğu Türkistan’da yapılmaktadır. 

Dünyanın madenler bakımından en zengin bölgesinde fakirliğe, açlığa mahkûm edilen Müslüman kardeşlerimizin bu durumunda, Çin’in asimilasyon politikasının bir sonucu olarak bölgeye yerleştirdiği Çinli halk da etkili olmuştur. Zira sanayi kuruluşlarında çalışanların %90’ı, petrol tesislerinde çalışanların %99’unu Çinliler oluşturmakta, Müslüman halkın zenginliklerden faydalanması engellenmektedir.

 

Ekonomik Yaşamdan Dışlanma

2004’te Sincan Eyalet Hükümeti tarafından yayınlanan bir rapora göre Çinli nüfusun ‘ortalama’ gelirinin, Uygurların genelinin gelirinden 4 kat daha fazla olduğu belirtilmiştir.

Çin, işgalin ardından Doğu Türkistan'ın yalnızca değerli madenlerini değil, aynı zamanda verimli tarımsal kaynaklarını sömürmektedir. Doğu Türkistan tahılı Çin'e götürülerek Müslümanlar neredeyse açlığa mahkûm edilmektedir. Şu an bölgede açlık ve işsizlik büyük bir sorundur. Nüfusun %85'inden fazlası çiftçilikle uğraşmakta ve toplam nüfusun nerdeyse %85'i yoksulluk sınırının altında yaşamaktadır.

Doğu Türkistan, Çin hükûmetinin “zorunlu çalıştırma (haşhar)'' politikasının uygulandığı tek bölgedir. Doğu Türkistanlılar arasında “haşar” olarak adlandırılan sistemde, çiftçilikle geçimini sağlayan aileler, aile fertlerinden bir kişiyi yılın belirli zamanlarında iki ya da üç hafta süreyle tarım, altyapı çalışmaları ya da diğer kamu alanlarında çalıştırılmak üzere Çin’in kilometrelerce mesafedeki iç bölgelerine göndermeye zorunlu tutulmaktadır. Bu insanlara çalışmalarının karşılığı olarak herhangi bir ücret ödenmemekte, yol ve kalacak yer masraflarını da yine kendileri karşılamak zorunda bırakılmaktadır. Çalışacak kişi göndermeyen aileler para cezasına çarptırılmakta, ailede çalışmaya gücü yeten bir erkeğin bulunmaması durumunda çocuk ve yaşlı kadınlar bu şartlarda çalışmaya mecbur tutulmaktadır.

 

Dil Ve Eğitim

Dil konusu Doğu Türkistan halkı için büyük bir sorundur. 1950’lerde ise Çin Komünist Partisi’nin başlattığı “dil reformu” ile Uygur dili Latin alfabesi kullanımına mecbur bırakılmıştır. Ancak bu değişiklik halk tarafından bir asimilasyon aracı olarak addedildiğinden kabul görmemiş ve “Uygur alfabesi” resmî olmasa da günlük hayatta kullanılmaya devam etmiştir.

Eğitim konusu da Doğu Türkistanlıların en çok mahrumiyet yaşadıkları alanlardan biridir. Uygur çocukların okuduğu okullardaki öğretmenler, Çince seviye tespit sınavlarında başarılı olamadıkları takdirde işten atılmaktadır.

 

Zorunlu Doğum Konrolü Ve Kürtaj

Asimilasyon politikasına ek olarak Çin hükûmeti 1979 yılından itibaren doğum kontrolü politikası uygulamaktadır. Çin’in geri kalanında olduğu gibi Doğu Türkistan’da da doğum kontrolü politikası evlenme yaşının, çocuk sayısının ve çocuk sahibi olma zamanlamasının kontrol edilmesi gibi konuları içermektedir.

Kadınlar hamilelik için “resmî izin” almak zorundadır. Doğum kontrolü çerçevesinde okul, fabrika veya köy gibi her bir ünite için, yıllık doğacak çocuk kotaları dayatılmaktadır. “Kota fazlası” çocuk sahibi olan çiftlere ağır para cezasını da kapsayan yaptırımlar uygulanmaktadır. Kırsal kesimlerde bu parayı ödeyemeyenler evlerinin tahrip edilmesi, devlet memuru iseler işten çıkarılma veya kıdemlerinin indirilmesi gibi cezalarla karşı karşıya kalmaktadır.

Bazı vakalarda “kota fazlası” bir bebeğe hamile olan kadınların zorla özel karantina yerlerine alındıkları ve kürtaja razı olana kadar birkaç günden birkaç aya kadar değişen sürelerde tutuldukları bildirilmiştir. İşlemi fiziksel olarak kaldırabileceği öngörülen kadınlar, rızaları alınmaksızın, kürtaj sonrası kısırlaştırılma işlemine tâbi tutulmaktadır. Tüm bu ‘tedbir’lere rağmen, gözlem altında tutulan kadınların doğum yapması hâlinde bebekler iğneli yöntemlerle öldürülmektedir.

 

İnanç Ve İbadet Özgürlüğü

Komünist rejimin ilk dönemlerinde dinî inançlar yasaklanmış, 1970’lerin sonlarına doğru ekonomik reformlarla birlikte Doğu Türkistan’da da dinî inanç ve ibadet özgürlükleri alanında biraz serbestlik olmuş. Ancak 80’li yılların sonlarında Çin hükûmeti inanç ve ibadetler alanında baskı siyasetine geri dönmüştür.

2008 yılında dinî nikâh kıyılması, cenazelerin kaldırılması, halk tarafından kutsal sayılan mekânların ziyareti ve halka açık ortamlarda ibadet edilmesi dâhil “23 çeşit dinî faaliyet” Doğu Türkistan genelinde yasa dışı ilan edilmiştir.

Doğu Türkistan genelinde cami girişlerine “devlet memurları, öğrenciler, Çin Komünist Partisi üyeleri ile emekli memurların camilere giremeyeceklerini” belirten duyurular asılmakta ve camilere girip çıkanlar istihbarat elemanları tarafından takip edilmektedir.

Ebeveynlerin çocuklarını dinî konularda yönlendirme hakkı yoktur. 18 yaş altındaki çocukların camilere girmesi veya Kur’an eğitimi dâhil dinî eğitim almaları yasaktır. Çocukların ve üniversite öğrencilerinin eğitim dönemi boyunca camide ibadet ettiklerinin tespiti hâlinde öğrenciler okullarından atılmaktadır.

Camilerde gerçekleştirilen faaliyetler, içeride ve dışarıda bulunan görevli kolluk güçleri tarafından yakından takip edilmektedir. Başta Kur’an-ı Kerîm olmak üzere tüm dinî kitapların yayınlanması yasal izne tabidir. Ramazan ayında okullarda öğretmen ve öğrencilerin oruç tutmaları da yasaktır. Devlet memuru ve özel şirket çalışanlarının oruç tutup tutmadıkları “su içirme” gibi uygulamalarla kontrol edilmektedir. Kamu kurumlarında çalışan kadınların başörtü takması ve erkeklerin sakal bırakması da yasaktır. Hac ibadetini yerine getirmek isteyen Müslümanların önüne Çin resmî makamlarınca pek çok engel çıkarılmaktadır.

Sonuç olarak Doğu Türkistan Müslümanları, Çin esareti altında ağır baskı ve zulümlere maruz kalmaktadırlar. Gördüğünüz gibi kendi öz vatanlarında aşağılanan ve garip olan bu kardeşlerimizin, yardıma ve duaya çok ihiyaçları var. Onları unutmayalım…