TR EN

Dil Seçin

Ara

Güz De Güzeldir

Güz De Güzeldir

Bir başkadır sonbahar.

“Ayva sarı, nar kırmızı sonbahar..”

Şair diliyle ile böyle güzel anlatılır sonbahar.

Her mevsim güzeldir. Her mevsim özeldir.

Her mevsim Yaratandan bize bir mektuptur.

Bu mektubun postacısı bazan ağaç olur, bazan meyve, bazan da yaprak.

Her mevsimde bize nice dersler ve ibretler vardır.

İlkbahar gider, yerine yaz gelir.

Ve ardından sonbahar gelir.

Devran sürer. Gelen gider.

Ferman Yaratandan olunca.

Hiçbir şey yerinde durmaz.

Gidenin de gelenin de, elinden bir şey gelmez. Bir mevsim gider, yepyeni bir mevsim gelir.

Getiren götürür, götüren getirir.

Geliş ve gidişlerde ilahi emre tam bir itaat hissedilir.

Ve aklı başında olan bir insan oturur, düşünür.

Nedir bu oluşlar, nereyedir bu gidişler?

Bu kaçıncı mevsimdir böyle yaşadığımız ve gördüğümüz?

Bu kaçınca bahçedir böyle tarumar? Bu kaçıncı ağaçtır böyle soyunup giyinir?

Her mevsim bir şeyler gösterilir gözlere.

Gördük mü sahi?

Bir prova, bir tatbikat yapılır dünya çapında. Hakikatı gören gözlere. Görmek isteyenlere…

Ağaçların her biri, birer model olurlar.

İlkbahar gelince elbiselerini giyerler.

Sonbahar gelince elbiselerinden soyunurlar.

Bir mucize yaşanır?

Nasıl mı?

Yazın en sıcak mevsiminde, güneşin ateş saçan hararetine karşı, nasıl olur da dayanır ve neden düşmez o incecik yapraklar.

Neden acaba?

Tam aksine. Güneşin etkisi azalınca sararıp düşmeye başlarlar.

Görevlidir yapraklar, canlılara ve en başta da biz insanlara yardımcı olmak için.

Yaz ayında bize tente görevi görevi görüp, gölge yapmak için.

Bu mevsimde hayret verici pek çok işler olur.

Yapraklar önce sararmaya, ardından da birer birer ve nazlı bir edayla düşmeye başlarlar.

Hepsi birden de düşmezler, düşürmüyor Yaratan.

Belki de tek tek görelim, ibret alalım diye.

Ömür ağacımızın başına doğru gözümüzü çevirip de şöyle bir bakalım diye.

Kaç yıl, kaç gün yaşadıysak o kadar yaprağımız dökülmüş demektir.

Ömür ağacının üstünde kalan son yapraklar da düşecektir er ya da geç.

Geçmiş günlere bakalım; ibret alalım.

Dün dökülen yapraklara bak, bu gün dökülecek olanlardan dersini al.

Böyle diyor sanki her bir yaprak.

Sonbahar tek tek ayrılışıdır sevenlerin ve sevilenlerin.

Faruk Nafiz Çamlıbel bakın nasıl ifade eder:

Yerlerde gezen hatıralar var korulukta;

Yapraklar, atılmış nice mektuplara eştir.

Mehtaba çalan sapsarı benziyle ufukta,

Binlerce dalın verdiği tek meyva güneştir.

 

İçlenme tabiattaki yekpare kederden,

Yas tutma dağılmış diye kuşlarla çiçekler.

Onlar dönecektir yine gittikleri yerden,

Onlarla giden günlerimiz dönmeyecekler.

...

Madem her mevsim tazeleniyor, yazılıyor ve unutulmuyor hiçbir şey.

O zaman gam, keder yok.

Çünkü geçip giden günlerimiz de dönecekler.

Nasıl yaşamışsak ama öyle dönecek ömür dakikalarımız.

Sevap ya da günah dolu bir defterin sayfaları gibi tek tek konacaklar, önümüze açılacaklar…

...

Sonbahara haksızlık ediyoruz sanki.

İlkbahardan aşağı kalır tarafı yok.

Yine yemyeşil bahçeler, toprağın üstündeki o yeşil halı yine şaşırtıyor insanı.

Ağaçların bir kısmı yeniden yapraklanıyor.

Doğumun müjdesini taşırken her yaprak..

Biz ise, ölümün yüzünü görmeye çalışıyoruz sonbahar aynasında her nedense. Haksızlık ediyoruz.

Sonbahar, son değildir. Yeniden doğuşun ve dirilişin işaretleri gizlidir.

Hiçbir yaprak, hiçbir çiçek ve hiçbir meyve kaybolmaz.

Çünkü burada gözden kaybolan, aynı anda dünyanın bir başka yerinde belirmeye başlar.

Sonra başka bir gün, burada kaybolur, orada belirir bu gün gidenler.

Bakışları sınırlı ve görüşleri dar olanlar.

Olan bitendeki bu ince hikmeti anlayamazlar.

Onlar sadece ortadan kaybolanı görürler.

Geçmişi ve geleceği birlikte görenler ise; ayrılık içinde kavuşmayı bir arada görenlerdir.

Hasreti ve vuslatı bir arada zevk edenlerdir.

Onlar için çok bir şey farketmez.

Güz mevsiminin hazin vedası da, onlar için dünyanın güzelliklerinden bir güzelliktir sadece.

Yenilenen ve tazelenen aynalarda, ebedi bir güzelliğin parıltılarını seyreder o gözler.

Ve o güzellerin güzel yüzlerinde bir ebediyet ve bir sonsuzluk müjdesi bulur.

Çünkü bir bahar giderse, yerine yenisi gelir.

Çünkü onları gönderen bâkîdir, ebedidir.

Ebedi olanı gösteren aynalarda, güzelliğin rengi değişir sadece.

Ve sımsıcak renkler içerisinde, dünyanın grubunun arkasında da bir haşir sabahını haber verir güz mevsimi.

Güzden bu mesajı alan yüzler, sevinçle, neşeyle güler.

İlkbaharı da sevdikleri gibi. Sonbaharı da severler.

Yazı gibi, güzü de güzeldir bu dünyanın.

Yüzler sevinç içinde güler.

Güz mevsiminde an be an değişimler meydana gelir.

Bu değişimler.

Hayretli bakışlar ister.

Güzdeki güzelliği görecek gözleri bekler.

Hisseden kalbler;

“Güz de güzelmiş,” derler...

...

Gençlik yıllarımda sonbahar geldiğinde, düşen yapraklara dayanamaz içime hüzün dolardı. Eve kapanırdım.

Bir gün Haşir Risalesinin Altıncı Hakikatını okuyunca sonbahara bakışım tamamen değişti.

Her ne kadar içimdeki göç davulu, düşen her yaprak ile gönül tellerime dokunsa da, işin iç yüzünü bilmek başka şey. Ebediyete açılan kapıyı görmek bambaşka bir şey.

İşte bu yazı sonbahardan ve o mevsimi binbir nimetler ve hikmetler içinde yaratıp gönderen Rabbimizden bir özür yazısıdır.

Özrümüzün ve affımızın kabulü niyazıyla inşaallah...