TR EN

Dil Seçin

Ara

Güz Dersleri

Güz Dersleri

Ayva sarı, nar kırmızıdır bahçelerde. Gölgeler daha uzun, daha koyu ve serin. Yıkanmış, süpürülmüş serin avlular, taze nane kokar. Kenar mahallelerden hızar sesleri yükselir. Pencerelerin demir korkuluklarında, elbise tellerinde kurutulmuş sebze dizileri… Güzün birinci dersidir bu: “Tıpkı bir kışa hazırlanır gibi hazırlan ömrünün kışına.”

Ayva sarı, nar kırmızıdır bahçelerde. Gölgeler daha uzun, daha koyu ve serin. Yıkanmış, süpürülmüş serin avlular, taze nane kokar. Kenar mahallelerden hızar sesleri yükselir. Pencerelerin demir korkuluklarında, elbise tellerinde kurutulmuş sebze dizileri…

Güzün birinci dersidir bu: “Tıpkı bir kışa hazırlanır gibi hazırlan ömrünün kışına.”

Kuytularda yığınla yaprak cesetleri... Yürürken nedense gözümüz hep kuytulara doluşan sarı yapraklara ilişir. Güz, kazak çıkarıp kazak giyme, kendi içine daha çok gömülme, iç sesi çoğaltma mevsimidir. Dışarıda muazzam bir göç… Renkler, güneşin parlak ışıkları göçüyor. Kurşuni bir hırka giyinen bozkırda koyun sürülerinin göçü sürüp gidiyor biteviye.  Laciverte bulanmış, donuk bir cama benzeyen gökyüzünde göçmen kuşlar...  Bir göçün seyredilecek yanı yoktur. Göçten geriye kalan yalnızca melal ve hüzündür.

Güzün ikinci dersi de budur:  “Azık edin. Ömrün dakikaları göçüyor birer birer. Uzun bir göç seni bekliyor.”

“Bir ölüm vefalı, bir de sonbahar”, demiş ya Zarifoğlu, “böyle demeseydi…” diyorum kendi kendime. Çünkü yaprakları solan, dalları gittikçe ıssızlaşan ağaçların çığlığını duymaz sonbahar. Ya da yaprak, yaprak olmaktan sıkılmıştır, gitme vakti gelmiştir; düşen yaprağın bahanesidir sonbahar…

Kaynayan çayın buğusu, camlara uçarı bir mevsim çizer. Güneş, yünden şalını kuşanmış, bastonuna dayanarak zar zor yürüyen yaşlı biri gibidir gökyüzünde. Üşüme hissi, ürpertir vücudu. Bir fincan limonlu ıhlamuru yudumlayıp, koyu yeşille kırmızı arasındaki renklere bürünmüş bir vadiyi seyretmek… Divan şairinin dediği gibi, “Gelip sonbahar yapraklarına bakmalı. Sanki kudret eli, her bir yaprağı altınla yaldızlamış.”

İnsanın hallerini mevsimlere benzetirsek, hangi halimizi güze benzetiriz?

Tıpkı dört mevsim gibidir insan, demişler. Gülerken yaza, sevinirken ilkbahara, soğurken kışa, hayalleri yıkılırken sonbahara benzer. İnsanın şatafattan, gürültüden uzak olgunluk dönemlerini de güze benzetebiliriz.  Sonbahar mevsimler içinde en sade, en sessiz olanıdır çünkü. Bir sonbahar resmi çizmek için, bir kurşun kalemle biraz kahverengi yeterlidir. Öyle yeşillere, kırmızılara, sarılara, pembelere gerek yoktur.

Güzün son dersi ise bu olur: “Kefenin beyazlığını, mezarlığın deruni sessizliğini düşün. Sade ve sessiz, sade ve sessiz yaşa."