Adamın birisi yatsı namazını kılıp, evine gelmiş ve yatmış. O mışıl mışıl uyuyadursun, bir hırsız pencerenin birinden evin içine dalmış. Sessizce evi dolaşıp, yükte hafif pahada ağır ne varsa yükleyip götürmüş.
Adamcağız sabahleyin hanımının feryadıyla yatağından fırlamış. Bakmış ki olan olmuş, ağlaşan hanımına teselli vermiş, onu sakinleştirmiş. Sonra da doğruca kasaba kadısının yolunu tutmuş. Karşısına geçip kadıya olanları bir bir anlatmış, hırsızı şikâyet etmiş.
Kadı mağdur adamı dinlemiş; şöyle bir düşünmüş, uğraşmak lâzım… Başlamış sormaya:
“Niye kilidini sağlam vurmadın; niye uyanık olmadın; malına niye sahip çıkmadın; hırsızlık diye bir şey var bilmez misin?..”
Zavallı adam büsbütün şaşırmış. Hatta “bu gidişle suçlu bulunacağım galiba..” diye korkmaya bile başlamış. Kadı ise hâlâ soruyormuş: “Yatmadan önce kapıyı, pencereyi kontrol ettin mi?..”
Adamcağız böyle suçlayıcı sorular gelmeye devam edince artık dayanamamış:
“İyi ama kadı efendi,” demiş, “hırsızın hiç mi suçu yok?”
Hırsız yakalanmış mı bilinmez ama tembel kadı ile bu adamın hikâyesi dilden dile anlatılmış. Öyle ki, gerçek suçlu göz ardı edilip masum olanın kusurlu çıkarılmaya çalışıldığı durumlarda, hemen bu öykü hatırlanıp, “hırsızın hiç mi suçu yok?..” deyimi söylenir olmuş.
•••
Bu deyim, “asıl kabahatli olan dururken, suçsuz olanın kusurlu çıkarılmaya çalışılması” anlamında kullanılır.