“Küçük bir çocukken bile işitirdim büyükannemden “Yapma, Allah yakar!” sözünü... Bir işi yaptırmak için ya da yasaklamak için hep bunu söyler... Allah gerçekten korkulması gereken biri mi?”
Evet, kimi büyüklerimiz insana Rabbini tanıtırken abartılı tabirler kullanıyorlar. Korkutayım derken olmadık sıfatlarla nitelendiriyorlar. Zihinde gerçekle ilgisi olmayan bir imge beliriyor.
Göklerde, yükseklerde oturan, asık yüzlü, öfkeli bir varlık. Sürekli bir şeyleri emrediyor. Her konuda yasaklar koyuyor. Bunlara uymayanları cehennemine atıyor... İşte zihinlerde beliren ilah imajı!
Hiç şüphesiz muhayyilenin bir oyunudur bu.
Kendisini gönderdiği son kitabın yüz on dört yerinde “merhametli” diye tanımlayan bir ilah böyle olabilir mi hiç!
Evet, sınırsız merhameti var onun. Bizi yaratmış, rızkımızı veriyor, nimetler yağdırıyor üstümüze. Koruyor, gözetiyor, besliyor. Tüm dünyayı emrimize vermiş.
Fakat aynı zamanda, âdil, hak sahibine hakkını veriyor. Hakîm, her işinde amaçlar gözetiyor, abes iş yapmıyor. Aziz, yani izzetli, kötülüklere karşı bir duruşu var. Kahhar, yani zalimleri kahredici...
İnsanı korkutan isimleri de var, kuşkusuz. Fakat onlar da yine insanın yararına. Sapıp gideni hak yola getirmek için. Bir düşün, zalime ceza, mazluma ödül vermeyen bir ilah mı isterdin?.. İnsan korku ile ümit arasında olacak.
Nefsin seni aldatır bazen “Sana merhamet eder, seni affeder, canının istediklerini yap” diye kandırmaya çalışır. Sen de ona de ki: “Onun cehennemi de vardır. Günahlarımı affetmeyebilir de. Hiçbir garantim yok...”
Bazen de nefis ümidini kesmek ister. O zaman da ona de ki: “Onun rahmetinden ümidimi kesemem. Günahlarım için tövbe ederim, af dilerim, yalvarırım. Onun sonsuz merhameti herkes gibi beni de kuşatmıştır. Beni affedebilir...”
Korku ve ümit... Ceza ve ödül... Cehennem ve cennet... İnfaz ve af... Her ikisi de mümkün. Her ikisi de nefsi azmaktan, sapmaktan alıkoyacak unsurlar.
Her ikisi de insanın hayrına. Uçmak içinse iki kanat gerek insana. Ümit gibi korku da bir kanattır, yükselmek isteyene.