TR EN

Dil Seçin

Ara

Seni Sevmek Ne Güzeldir Allah'ım!

Seni Sevmek Ne Güzeldir Allah'ım!

Ey yaratılan her yerin ve her şeyin sahibi!

Ne Senin değil ki? Hangi nimet Senden değil ki? Keremine, lütfuna muhtacız. Biz kimiz, biz neyiz ki Sana muhtaç olmayalım? Dün, bugün, yarın, kabirde, mahşerde, sıratta, cennette, ebedde… Şu uzun yolculuğumuzun her durağında… Öncesinde ve sonrasında… Kim Sana muhtaç değil ki?

Verdiğin bir nefes hava olmasaydı, daha doğarken bitmiştik. Bir nefes hava yaşarken hayatımızın hayatı oluyor bizim için. Ey hayatı veren Rabbim… Hayatımız, verdiğin nefesle, aldığımız havayla hayat oluyor. Hayat, her nimeti Senden bilmekle hayat oluyor. Her şey, herkes, hepimiz Sana muhtacız. Yerin yedi kat altındaki de, semanın yedi kat içindeki de… Ne varsa, ne yaratılmışsa, hepsi Sana muhtaç…

Seni uzaklarda zannetmek, uzaklarda aramak gafletine düşüyorum bazen. Unutuyorum bana her şeyden yakın olduğunu. Affet yâ Rab, affet! Nasıl doğduk, nasıl yaşadık… Nasıl gıdım gıdım büyüdük, nasıl adım adım yürüdük… Nasıl oldu da dünden bugünlere geldik…

Her karede hatırlayacağımız çok nimetler var. Her nimet gibi hastalıkları, musibetleri de Senden bilince bir tebessüm yayılıyor yüzüme. Kışı bahara döndürüyor o tebessüm.

Rahmetinin tecellisi var her yerde. Ruhum Sana muhtaç, kalbim Sana muhtaç… Midem verdiğin rızıklara muhtaç… Gözlerim yarattığın ışıklara… Ayaklarım, yürürken şu güzelim yollara… Ne yarattınsa, benim için yarattığın her şeye muhtacım Rabbim.

Ama en fazla… Sana muhtacım Allah’ım… Sadece Sana…

Sağa sola dağılmış yollar. Yönler karışmış. Dikenler batar olmuş. Eller kanar olmuş. Günahlar, hatalar, yanlış yaşanmış yıllar, boğazımı sıkar olmuş.

Ufukta birden parlayan güneş gibi… İçim aydınlanıyor birden. Sevgili anneciğimin sesi gibi… Adım anıldığında nasıl içim ürperiyorsa, ismimle çağrıldığımda nasıl seviniyorsam… Babamın, babaannemin, ilk öğretmenimin ve sevdiklerimin seslenişi gibi…

Her nimetin seslenişini duyar gibiyim. Dikkat et! Aldığın hava, durduğun yer, gördüğün her şey, Onundur ve Onun izniyledir. Her nimetin Senden olduğunu bildikçe ve bunu bana Senin gönderdiğini bildikçe gözlerim doluyor. Ruhum rahatlıyor, nefes alıyor. Böyle bir nefes alış yok dünyada. Dalga dalga üstüme gelen karanlıklar birden dağılıyor. İçim dışım birden aydınlanıyor.

Rabbim, ne güzel nimet Seni sevmek… Hiçbir sebep göstermeden, gölgelere takılmadan, çağrına uymak, ruhumun adımlarını izlemek, Sana götüren yollarda yürümek ne güzel…

Şu dünyada yaşarken tattığım en büyük nimetin ne olduğunu sorsalar, “İşte budur.” diyeceğim ve sonsuz bir saadet içinde gözlerimi kapayacağım.

Rabbim var; her şey var. Ruhum var; ölüm yok. Beden elbisesini burada bırakıp yıldızlara çıkmak, ebedî hayatın yolunu tutmak var. Ruhum var; ölüm yok. Rabbim var; keder yok.

Ey dünyayı yakalamaya çalışanlar… Hayatı kendilerinin sanıp da elinde tutmaya çalışanlar, dökülüyor birer birer. Hem de bir daha gelmemek üzere… Dökülüyor kum taneleri. Geçiyor zaman… Geçiyor saatin dakikaları ve saniyeleri.

Sadece Sana ait olduğuna iman ettiğim ve inandığım o dakikalar geçmiyor. Ömürler bitmiyor. Biten, şu dünyada takdir edilen nasibimiz sadece. O kadar… Yoksa ömür sürüyor; ruhun hayatı öldükten sonra da devam ediyor. Ruh ve kalp, bu dünyadan yanına ne aldıysa, hangi ışık, hangi yol azığı, ne doldurduysa kalbine, ne aldıysa ruhuna; onunla gidiyor Rabbinin yanına.

Rabbim! Biliyorum, Seni sevmek kolay değil. Ama zor da değil. Sen izin verirsen eğer; Sen yol gösterirsen, Sen, bin bir yöne dağılmış olan kalbimin yönünü Sana doğru yönlendirirsen ve çevirirsen; çok kolay… Her müşkil, Senin kudretinle aşılır. Her zorluk Senin yardımınla geçilir.

Her yolculuk Sana doğruysa güzel Rabbim. Yolculuk ki, başladığı yere dönmektir. Her yolculuğun sonu, geldiği yere döner. Senden nur almayan hayatlar söner. Yüreğimi nimetlerine ve verdiğin şu hiç yoktan, muhteşem hayatıma, onun her karesine odaklandığımda, şükrüm, sevincim artıyor. Kalbim niçin attığını anlıyor.

Sen izin vermesen Rabbim, kimse sevemez Seni? Sen sevgini yaratmazsan kalbimizde, kimse sevemez Seni?  Her şey Senin izninle. Sevmek de, nefes almak da, yaşamak da, ölmek de… Hepsi Senin izninle.

Başkasına ait bir hayatı yaşar gibi yaşamaktan kurtar bizi yâ Rab!

Hayatımızı kendimize ait bilmek gafletinden kurtar bizi yâ Rab!

Yaşadığından habersiz bir hayat süren bir kulunum ben. O kulunun her ihtiyacını verensin Sen…

Farkında değiller… Birçok şeye muhtaç olduğunu zannedenler, aslında sadece ve sadece Sana muhtaç olduklarının farkında değiller…

Evet, her nimetin her karesine odaklanınca ruhum ve kalbim, bakışım deliyor önündeki engelleri, kalbim aşıyor zaman denen tünelleri… Ruhum yükseliyor, kanat çırpıyor ebediyetin ufuklarına doğru. Ama ne yükseliş bu… Zamanın bile geride kaldığı bir zaman bu. Yaşadığım, budur işte bu dünyada. Budur, bu!..

Şu dünyada yaşarken tattığım en büyük nimetin ne olduğunu sorsalar, tereddütsüz “İşte budur.” diyeceğim ve yaşadığımı itiraf edeceğim.

Hayat uykusundan uyanmanın yolu buradan geçiyor.

Seninle olmayan, Senin yarattıklarınla oyalanan, uykuların en koyusundadır yâ Rab, en ağırındadır…

Sana inandığım, yüz trilyon hücremle ve bütün duygularımla, hakkal-yakîn Seni sevdiğim böyle bir ânı, Senden uzak nice anlara ve hayatlara, o hayatların yaşadıkları yıllara, yüz yıllara, bin yıllara, milyon yıllara değişmem yâ Rab!

Kalbimi, Senden başkasına muhtaç etme yâ Rab…

Ne olur…

 

 

***

Her şeyleri var insanların ama bir şeyleri yok…

Konuşuyoruz bir arkadaşımla...

“Nelerden mahrumdum çocukken ah bir bilsen…” dedi... Sonra ışıl ışıl parlayan yüzüyle bana doğru dönüp, “Sen de öyle miydin acaba?” deyince, durdum bir an... Gerçekten de o vakte kadar nedense hiç düşünmemiştim bunu...

“Evet, öyleydi, birçok şeyden mahrumdum belki ama yine de hiç şikâyetim yoktu ne hayattan, ne de Allah’tan.” dedim... İkimizin de gözlerinin içi gülüyordu...

“Şimdi…” dedi “her şeyleri var insanların ama ‘BİR’ şeyleri yok... O yok, O BİR olan şey yok, problem de burada zaten...”

Hak verdim arkadaşıma... İçimden ona bir de dua ve teşekkür ettim; çünkü uyumuş ve uyuşmuş nice duygularımı uyandırmıştı...