TR EN

Dil Seçin

Ara

Bana Babanı Anlat

Bana Babanı Anlat

İnsanın çocukluğunda ebeveyni ile olan ilişkisi, onun Allah’ı tanıma biçimini ve dini yaşantısını bile etkiler.

Önce toplum düzeyinde bir örnek: Günümüz Batı toplumlarında, anne-babalar neredeyse çocuğu sadece doğurup, sonra bakıcıya veya kreşe havale ediyorlar, malum. Aile ilişkileri gevşek ve sadece özel günlerde yoğunlaşıyor. Ve bu ilgi azlığı, çocuklarda anne-babaya karşı gizli bir kızgınlık oluşmasına yol açıyor sıklıkla. Şimdi, dikkat ederseniz, o toplumlardaki tanrı algısı da böyledir genellikle. “Bizi yaratmış ama, sonra kendi halimize bırakmış. Acılarımızı umursamıyor. Ben de onu çok umursamıyorum zaten.” Ve oralarda tanrı, çoklukla sadece özel günlerde hatırlanır. İlginç bir tesadüf olarak da, anne-babanın evde olduğu pazar günlerinde.

Bir de bizim toplumumuzdaki klasik duruma bir bakalım: Anne-baba çocuğu sürekli sıkboğaz eder, azarlar, ceza verir. Ve bizde yaygın bakış açısını yansıtan vaaz türü: “Gafiller, zındıklar! Cehennem’de cayır cayır yanacaksınız!”

Çevrenizde bu durumu siz de görebilirsiniz. Küçükken aşağılanmış, her hali eleştirilmiş çocuklar, “Bu gece teheccüd kılamadım. Cehennemlik oldum.” diyecek kadar negatif bir inanca sahip olabilirler. Toplumumuzun klasik örneği de budur zaten.

Bir de son zamanlarda artmaya başlayan Batı tipi eğitim sonucu, ailesince şımartılmış, ne yapsa hoş görülmüş çocuklara bakın. “Allah tabii ki beni seviyordur. Ne yaparsam yapayım affeder ve Cennet’e koyar beni.” derler büyüyünce. Hatta eğer anne-baba çocuğa neredeyse tapıyor, her şeyi onun keyfine göre ayarlıyor ise, “Ben şu ayeti beğenmedim. Bence Allah şunu yanlış yapmış.” küstahlığına bile varabilirler.

 

Peki, Peygamberimizin (asm) zamanında örnekleri olduğu gibi, ‘öyle babadan böyle evlat’ çıkamaz mı?

Öncelikle, iman etmek veya inkar etmek, kişinin iradesine bırakılmış bir konudur. Burada bir otomatik tepkiden, zorunluluktan bahsedilemez tabii ki.

Ve şöyle bir örnek verelim: Farz edelim, baba ve oğul, farklı inançlara sahip olsun. Ama ikisi de, fikirleri uğruna ölümü bile göze alan, tartışmadan çekinmeyen, içe dönük ve hayalci insanlar olsalar, inandıkları din farklı diye, ‘kişilikleri farklı’ diyebilir miyiz? İnanılan ilah ayrı olsa da, inanma ve ona kulluk etme şekli benzer olabilir. Muhtemelen de öyledir zaten.

Ayrıca, bazı durumlarda çocuk, anne-baba figürü olarak, başka bireyler tarafından yetiştirilmiş olabiliyor. Baba uzun yıllar hapiste olduğu için, dayısı yanında büyümüş olmak gibi.

Ve zaten, yazdıklarımız, genellemelerdir. Her genellemenin de istisnaları olabilir. Her insan ayrı bir âlemdir, kendi içinde özel olarak değerlendirilir.

Ama benim gözlemim şu ki, insanların çoğu, anlattığımız temel mekanizmaların farkında bile değil. Kendilerini sanki uzaydan gelmiş gibi algılıyorlar. O yüzden ebeveyn eksenli terapilerin hemen hepsinde, “Haklısınız, hiç bu yönden düşünmemiştim. Aslında anneme ne kadar benziyorum, değil mi?” türü sözleri çok duyarım.

Şunu da unutmamak lazım ki, huy değişmez, ama yönlendirilebilir. Örneğin küçüklüğünde insanlara güvenmemeyi öğrenmiş birisi, bu durumu fark edip, “Kimse şeytan değil, ben de melek değilim. Hepimiz Adem’in (as) torunlarıyız.” gibi gerçekleri sıkça hatırlayarak, bir paranoid olmaktan kurtulabilir.

Bizim bu konuyu anlatmaktaki amacımız da, “Geçmiş olsun, yapacak şey yok artık.” havası vermek değil, sorunların sebeplerini ve çözüm yollarını göstermektir. Çözüm, anne-babayla diyaloğu artırmak, onların üzerimizdeki etkilerini görmek ve hem kendimizi, hem onları anlamaktır.

 

Yine sorulur: “Aynı anne-babanın çocukları arasında çok fark olabiliyor. Bu nasıl olur peki?”

Şöyle olur: Anne-baba her çocuğa aynı davranmaz. İstese de mümkün değildir bu. Mesela büyük çocuğa karşı eleştirici, küçüğüne karşı ise koruyucu olmak, ortancayı da serbest bırakmak, neredeyse genel bir kural gibidir.

Vaktiyle aynı aileden üç kardeş, bana terapiye geliyorlardı. Sırayla, birer birer görüşüyorduk. Bir gün üçünde de anne-baba figürlerini sordum. Ve görüşmelerden sonra notlarıma bakma ihtiyacı hissettim. “Yoksa bunlar kardeş değil miydi?” Aynı anne-babayı o kadar farklı şekilde tarif etmişlerdi ki… Zira ebevenleri üçüne de farklı biçimde yaklaşmıştı, doğal olarak.

Velhasıl, tüm bu sebeplerden dolayı, bir insanın kişiliğini inceleyen uzmanlar, hep aynı şeyi söylerler: “Bana babanı anlat.”