TR EN

Dil Seçin

Ara

Bir Güzellik Yap

Bir Güzellik Yap

Hepimiz güzelden ve güzellikten anlarız ama güzelliği tanımlamakta zorlanırız. Felsefeciler de güzelliği tanımlamakta ve tarif etmekte zorlanmışlardır. Ancak Platon gibi bazı filozofların güzellik tanımları günümüze kadar popülerliğini korumuştur.

Kur’an’a dayanan İslam Estetiğinin temellerini oluşturan bediiyyat ve belâgat bilimi de güzelliğin tanımı ve tarifi üzerine çeşitli görüş ve esaslar ortaya koymuştur. Bu yazımızda, Platon’un kalagakatia (ideal güzellik ve uyum) teorisinden, Kur’an’ın belâgatından, hüsn-ü mücerred (soyut sanat) anlayışına kadar bugünlere gelen birikimden faydalanarak güzelliği tanımlamaya ve anlamaya çalışacağız.

Güzellik maddi güzellik ve manevi güzellik olarak sınıflandırılabilir. Maddi ölçüler ile tanımlanan ve beş duyumuzla algılanan güzelliklere maddi güzellik; madde ile tanımlanamayan ve manevi olan duygularımızla hissedilen güzelliklere de manevi güzellik denilebilir.

“Her şey zıddı ile bilinir.” (Nursî, Lemalar, 209) kaidesiyle güzellik kavramı da zıddı olan çirkinlik ile derecelendirilebilir. 

Risale-i Nur’da güzellik, bizzat güzel olan ve dolayısıyla güzel olan şeklinde ikiye ayrılır. Bundan yola çıkarak güzelliği direkt güzellik ve endirekt güzellik olarak da sınıflandırmak mümkündür.  

“Herşeyde, hattâ en çirkin görünen şeylerde, hakikî bir hüsün ciheti vardır. Evet kâinattaki herşey, her hâdise ya bizzat güzeldir, ona hüsn-ü bizzat denilir. Veya neticeleri cihetiyle güzeldir ki, ona hüsn-ü bilgayr denilir. Bir kısım hâdiseler var ki, zahirî çirkin, müşevveştir. Fakat o zahirî perde altında gayet parlak güzellikler ve intizamlar var.” (Nursî, Sözler, 231)

Her şeyin suretinde, görünüşünde, yüzünde görünen biçim, renk ve uyumunda görülen güzelliğe bizzat güzellik veya direkt güzellik denilebilir. Her şeyin görünmeyen yüzünde dolaylı şekilde olan, başka güzelliklerin ortaya çıkmasına kaynak olan, insanın algısının ve ülfetinin dışında kalan, hikmetini bilemediği, çirkin zannettiği, şartlanmaları yüzünden güzelliğe aykırı zannettiği pek çok şeye ise endirekt güzel denilebilir.

Güzellik-çirkinlik, iyilik-kötülük, ışık-karanlık, sıcak-soğuk, tatlı-acı, yarar-zarar, güçlü-zayıf, artı-eksi gibi bütün zıtlıklar bu evreni oluşturan bütünlüğün simgeleridir. 

“Evet bu kâinatta hayır-şer, lezzet-elem, ziya-zulmet, hararet-bürudet, güzellik-çirkinlik, hidayet-dalalet birbirine karşı gelmesi ve içine girmesi, pek büyük bir hikmet içindir. Çünki şer olmazsa, hayır bilinmez. Elem olmazsa, lezzet anlaşılmaz. Zulmetsiz ziya, ehemmiyeti olmaz. Soğukla, hararetin dereceleri tahakkuk eder. Çirkinlik ile, hüsnün tek bir hakikatı, bin hakikat ve binler çeşit hüsün mertebeleri vücud bulur.” (Nursî, Asa-yı Musa, 50)

Manevi güzellikleri soyut güzellik oldukları için madde ölçüleri ile tanımlamak ve derecelendirmek de doğru olmaz. Ancak her şeyi zıddı ile tanımlamak ve derecelendirmek mümkün olduğuna göre manevi güzellikler de zıtları olan manevi çirkinlikler ve negatif sonuçları ile tanımlanıp, derecelendirilebilirler.

“Hem bir şeyin kuvvet ve zaafça meratibi, o şeyin içine zıddının müdahalesidir. Meselâ hararetin derecatı, soğuğun müdahalesidir. Güzelliğin meratibi, çirkinliğin müdahalesidir. Ziyanın tabakatı, karanlığın müdahalesidir.” (Nursî, Sözler, 91)

Maddi güzellikler her ne kadar maddi kalıplar ile biçimlendirilmiş de olsa, aslında onları güzel kılan ölçü, uyum, armoni, ritim, hareket, düzen, kompozisyon, incelik gibi özellikler soyut bir güzelliğin yansımasıdır.

“Hem kâinatı bütün mevcudatıyla mizanı altına alan ve bütün ecram-ı ulviye ve süfliyenin müvazenelerini idame ettiren ve güzelliğin en mühim bir esası olan tenasübü veren ve her şeye en güzel vaziyeti verdiren ve her zîhayata hakk-ı hayatı verip ihkak-ı hak eden ve mütecavizleri durduran ve cezalandıran bir âdiliyetin haşmetli güzelliğine bak gör.” (Nursî, Şualar, 79)