TR EN

Dil Seçin

Ara

Ay Olmasaydı

İçinde yaşadığımız Dünya’da hayat için uygun şartların sağlanmasında binlerce sebepten biri de Ay ve Dünya arasında kurulan hassas kütle çekim dengesidir.

 

Ay dünyamızdan yaklaşık 384.000 km uzaklıktadır ve kütlesi dünyamızdan 81 defa daha küçüktür. Çekimi az olduğundan bir insan Ay yüzeyinde 10-12 metre sıçrayabilir.

İçinde yaşadığımız Dünya’da hayat için uygun şartların sağlanmasında binlerce sebepten biri de Ay ve Dünya arasında kurulan hassas kütle çekim dengesidir. Ay’ın Dünya üzerinde ölçülebilen en büyük etkisi med-cezir olarak bilenen olaydır. Dünya ve Ay arasındaki çekim kuvveti; su ile kara arasındaki adhezyon denilen, farklı maddeler arasındaki birbirini çekim gücünden çok daha büyüktür. Bu sebeple, Ay’ın Dünya üzerinde oluşturduğu kütle çekim kuvveti, Dünya’ya olan uzaklığının değişmesiyle okyanus ve denizlerin kabarma veya alçalmasına yol açar. Gel-git olarak da tanımladığımız med-cezir böyle olmaktadır. Fakat Dünya’da yaşanan gel-gitlerin tamamı Ay sebebiyle değildir. Yaklaşık üçte bir oranında Güneş’in kütle çekim etkisi de med-cezirin yaşanmasında rol oynar.

 

Eğer Ay olmasaydı

Dünya’yı hayat için hazırlayan Âlemlerin Rabbi (cc.), Ay’a pekçok fonksiyonlar takdir etmiştir. Peki Ay’ın yokluğu halinde Dünya’da neler olurdu?

Elbette sistemin önemli bir parçasının olmaması bu sistemi çalışmaz hale getirirdi. Bu ise pekçok şekilde görülürdü. Mesela, Ay’ın çekim gücü atmosferimizi bir pamuk helva gibi kabartarak onu seyreltmektedir. Ay’a bu özellik verilmeseydi, atmosferimiz yüzlerce defa daha yoğun olacağından yeryüzüne Güneş ışığı ulaşamayacak ve dolayısıyla fotosentez olayı da gerçekleşemeyeceğinden hayat da olmayacaktı.

Başka bir örnek; Ay olmasaydı, Dünya kendi ekseni etrafında şuanki hızına kıyasla çok daha yüksek bir hızla dönecek ve hem yüzeyindeki rüzgârlar çok şiddetlenecek, hem de günlerin süresi kısalacaktı. Böyle bir ortamda hava, kara ve denizler arasındaki ısı değişimi daha hızlı olacak ve doğu ile batı doğrultusunda saatteki hızı yaklaşık 160 kilometre olan kasırgalar esecekti. Bu derece sert iklim koşulları başta insan olmak üzere karmaşık yapıdaki organizmaların yaşaması için uygun olmayan bir ortam demektir. Zaten med-cezirin olmaması ya da sadece Güneş etkisiyle çok düşük oranda olması bile okyanusları canlıların yaşamasına elverişsiz hale getirecekti.

Aslında sadece Ay’ın varlığı değil, Ay’ın boyutu ve uzaklığı da, Dünya’nın eksen eğimini istikrarlı hale getirerek hayata hizmet eder. Ay, Dünya’nın eğimini stabilize eder, böylece canlılara yaşanabilir bir iklim sağlanır. Bu aynı zamanda kutup bölgelerinde sürekli olarak derin kar depolarını korur. Ayrıca bu depolar bilim adamları için muazzam derecede önemli bilgilerin kayıt kaynaklarıdır.

 

Hayata hizmet eden Ay

Pekçok canlının yıllık ve günlük ritmik hareketinde, Ay’ın etkisinin büyük bir önemi olduğu bilinmektedir. Özellikle akşam karanlığında aktif hale geçen birçok canlı türü çiftleşme, yumurta bırakma, hatta göç etme gibi eylemlerini Ay’ın dönemlerine göre ayarlarlar. Bazı yengeç türleri, kıyılara ancak dolunayda çıkar ve bazıları da dolunayda yumurta bırakır.

Bu şekilde canlı hayatlarının planlanmasında Ay’ın pekçok faydaları görülür. Zaten bir şeyle çok faydalar yaratması ve pekçok hikmetler sergilemesi, Hakîm olan Allah’ın (cc.) âdetidir.

 

Ay’ın insana etkisi

Dev okyanuslarda med-cezir olaylarına sebep olan dolunay, vücudunun yüzde 70’i su olan insanoğluna da etki eder. Özellikle kalp ve şeker hastaları, sinir sistemindeki hücrelerin işleyiş düzeni etkilendiği için dengesizliklerle karşılaşırlar. Ay’ın tıpkı okyanuslar gibi vücut sıvılarını da çektiği ve beyinde oluşan gel-git dalgalarının davranışları etkilediği ileri sürülmüştür.

Dolunayın gökyüzünü aydınlattığı gecelerde tüm insanların içi kıpır kıpır oluyor, neşeyle öfke, sükûnetle sabırsızlık, sevgiyle nefret adeta iç içe yaşanıyor. Ay’ın insan hayatının belirli dönemlerini etkilediğini savunan Amerikalı psikiyatrist Arnol Lieber ise “Ay’ın Etkileri” adlı kitabında bedenin sıvı ve hormon dengesinin alt üst olduğunu savunarak “Birçok kimse bu dönemlerde uykusuzluktan şikâyet ederken, bazıları işi saldırganlığa kadar götürür” demektedir.

Dolunay’ın kadınlara daha fazla tesir ettiği de bir gerçek. Bilim adamları bunları şöyle sıralamaktadırlar:

Kadınlar, dolunay günlerinde çok hassas oluyor, daha çabuk ağlama eğilimine giriyorlar. Doğumlar, bu günlerde yüzde 20 oranında artıyor. Dolunay, adet görme düzenini bozuyor ve kanamaları artırıyor. Yine migren atakları sıklaşıyor ve daha stresli hale geliyorlar.

Müslim’in Ebu’d-Derda’dan (ra.) rivayet ettiği bir hadisi şerifte, “Habibim, yaşadığım müddetçe terk etmeyeceğim her ay 3 gün oruç tutmayı tavsiye etti” buyurulur.

Tirmizi ve Nesei de, Ebu Zer’den (ra.) şu hadisi rivayet ediyorlar: “Ey Ebu Zer, her ay 3 gün oruç tutarsan 13, 14 ve 15. günleri tut.”

Bilindiği gibi ayın ortasına rastlayan bu üç gün dolunay günleridir. Dolunaya karşı vücudumuzdaki dengeyi oruçla sağlamamız mümkündür. Zira bugünlerdeki sıkıntı, stres ve sinirliliğe karşı bedenî arzu ve istekleri dindirmek için oruç birebirdir. Kısacası bizi aşırılıklardan koruyacaktır.