Kur’an-ı Kerîm’in on sekizinci suresinde sözü edilen Ashab-ı Kehf kıssası ile, ölümden sonra dirilişin bir misali olarak uzun süre mağarada uyuyup yeniden uyanan gençlerin hikâyesi anlatılmıştır. Müşrik bir kavmin içinde Allah’ın varlığına ve birliğine inanan birkaç genç mümin bu inançlarını açıkça dile getirip putperestliğe karşı çıkmış, taşlanarak öldürülmekten veya zorla din değiştirmekten kurtulmak için dağda bir mağaraya sığınmışlardır. Yanlarındaki köpekleriyle birlikte orada derin bir uykuya dalan gençlerin kaç yıl sonra uyandıkları konusu Kur’an’da; “Onlar mağaralarında 300 yıl kaldılar, dokuz da ilâve ettiler.” şeklinde belirtilmektedir.
Ashab-ı Kehf mağarası olarak kabul edilen Efes'teki mağaranın içinden bir bölüm.
Buradaki 300 yıl, Şemsî (Güneş) takvimine göre geçen zamandır. Kamerî (Ay) takvimine çevrilecek olursa tam tamına 9 yıl eklenmesi gerekmektedir ki, Kur’an bu farka işaret etmekte, iki ayrı takvime göre de kalma süresini bildirmektedir. 15 asır önceden verilen bu bilginin ancak ilahî ilimle olabileceği açıktır.
Ayrıca Kehf Suresinin günümüze seslenen mucizeleri bununla bitmemektedir. Surenin 17. ayetinde, “Ve (yıllarca) güneşin, doğarken onların mağarasını sağ yandan yalayıp geçtiğini, batarken de onlara dokunmadan sol yandan geçip gittiğini ve onların, mağaranın genişçe bir odasında bulunduğunu görürdün: Rabbinin alâmetlerinden biriydi.” buyurulmaktadır.
Gerçekten de güneş ışınının insan cildine devamlı temas etmesi halinde; güneş yanığı başta olmak üzere deride kırışıklıklara, cilt kanserlerine, fotosensitivite denilen alerjik deri reaksiyonlarına, ürtiker gibi çok çeşitli kalıcı rahatsızlıklara sebep olacağı muhakkaktır. Ancak mü’min gençlere güneş ışığı direkt olarak değmemiş, dokunmadan yalayıp geçmiş ve uyuyan gençler bu şekilde korunmuşlardır.
Tersine; yetersiz güneş ışınlarına maruz kalınırsa, bu defa D vitamini eksikliğine zemin hazırlanmakta; eksiklik ise kemik mineralizasyonunu bozmakta ve osteomalasi ile osteoporoz denilen kemik zayıflığını ortaya çıkarmaktadır. Allah (cc), mağarada uyuyan gençleri yalayıp giden güneş ışınları ile bu rahatsızlıkların ortaya çıkması engellemiştir.
Surenin bir başka mucizevi yönü ise; 18. ayetindeki “Biz onları bir sağa çeviriyorduk, bir sola.” ifadesidir. Yatağa bağlı hastalar devamlı aynı posizyonda bırakıldıklarında dekübitis ülserleri denilen vücut yaraları ortaya çıkmaktadır. Giderek bu yaralar derinleşmekte, genişlemekte; geri dönülemeyecek ve düzelmesi imkânsız hale gelmektedir. Korunmada en önemli tedbir ise yatan kişinin pozisyonunun sık sık değiştirilmesidir. Kur’an-ı Hakîm’de bu koruyucu unsura dikkat çekilmesi ve Rabbimizin, uyuyan gençlerin sağa sola döndürüldüğünü bildirilmesi ise bugünkü bilgilerimize göre gerçekten başlı başına ayrı bir mucizedir.
Sadece Kehf Suresine bakıp da, “İnandım yâ Rab, inandım ki, Kur’an Senin kelâmındır.” dememek elde değildir.