TR EN

Dil Seçin

Ara

E Vitamini

E Vitamini

E vitamini etkisi gösteren bileşiklere tokoferoller denir. Bu özelliği taşıyan 8 molekül bilinmektedir. Bunların en önemlisi de alfa-tokoferoldür. E vitamini denilince ilk akla gelen alfa-tokoferoldür. Tokoferoller, bir benzen halkası, bir piran halkası ve 16 karbonlu bir yan zincir taşıyan oldukça büyük moleküllerdir.

E vitaminlerinin bütün biyolojik fonksiyonları henüz tam olarak bilinmiyor. Eksikliğinde deney hayvanlarında kısırlık, karaciğer ve böbrek fonksiyonlarında bozukluklar ortaya çıkar. Bundan ilham alınarak insanlarda erkeğe bağlı kısırlıklarda da E vitamini kullanılmaktadır. Fakat kesin olarak bilinen en önemli özelliği antioksidan oluşlarıdır. Yani E vitamini vücut içinde oksitlenmeyi önleyici bir maddedir.

Oksitlenmenin önlenmesi aslında hem vücut içinde, hem de vücut dışında önemli bir olaydır. Dış âlemdeki oksitlenmelere en çarpıcı örnek olarak demirin paslanmasını gösterebiliriz. Demirden yapılmış aletlerimizi paslanmaktan korumak istiyorsak onların O2 ile temasını keseriz, yani onları boyarız. Ortasından kestiğimiz bir elmanın içi başlangıçta beyazdır, fakat bir müddet sonra kahverengiye dönüşür, işte bu da bir oksitlenmedir. Kesip, açıkta bıraktığımız bir limonun veya bir parça tereyağının bir müddet sonra acılaştığını görürüz. İşte bütün bunlar oksitlenmenin sonuçlarıdır. Bütün bu olaylardan şöyle bir sonuca gidebiliriz. Oksitlenme, çürüme ve bozulmanın başlangıcıdır.

***

Oksitlenme vücut içinde de cereyan eden tahrip edici önemli bir olaydır. Dokularımızda ve hücrelerimizde metabolizmanın çalışması esnasında binlerce kimyasal reaksiyon gerçekleşir. İşte bu reaksiyonlar esnasında serbest radikal denilen elektron dengesi bozulmuş bazı molekül ve atomlar ortaya çıkar. Stabil bir atomun son yörüngesinde daima 2 elektron bulunur. Bunlar ise ya elektron kaybetmiş veya elektron kazanmışlardır.

Mesela O2 dengeli bir molekül olduğu halde dış âlemde yaptığı oksitlenmeleri yukarda gördük. Şimdi bunun bir de vücut içinde bir veya iki elektron kaybetmiş veya kazanmış şekillerini düşünün. Bunlar elektron dengelerini sağlamak için çok daha saldırgan bir şekilde çevrelerindeki moleküllere hücum ederler. Bunun sonucu olarak hücre zarlarında bulunan doymamış yağ asitleri, dolayısıyla zincirleme olarak hücre zarı, hücre ve doku zarar görür.

Bilim adamlarına göre bu bozulmalar ihtiyarlamanın, hatta kansere dönüşmenin tetikleyicisi olmaktadır. Dolayısıyla antioksidan maddeler gittikçe daha çok önem kazanmaktadır. İşte bunlardan biri olan E vitamini de fıtri olarak bitkisel yağlarda, tahıl ürünlerinde (tam buğday ekmeği), süt ve süt ürünlerinde, yumurtada ve yeşil sebzelerde günlük ihtiyacımız olan 10-15 mg’ı karşılayacak kadar bulunur. İnsanlarda eksikliğine çok nadir olarak rastlanır. Bunlar daha çok kronik yağ emilimi bozukluğu olan hastalardır. Fazlalığı ise ancak tıbbî olarak yapılabilir, bu durumda bulantı, kusma ve mide ağrısı görülebilir.

Antioksidanlardan konu açılmışken birçok sebze ve meyveye renk veren karotenlerin, domatesteki likopenin de üstün birer antioksidan olduğunu hatırlayalım.

Yağlarda bulunan E vitamini, doymamış yağ asitlerinin bir müddet oksitlenmesini önler. Yani yağların içine fıtrî olarak E vitamini konulmamış olsaydı yağlar daha hızlı bir şekilde oksitlenip bozulacaktı. Fakat E vitamini güneş ışınlarına, özellikle UV’ye dayanıksızdır. Dolayısıyla yağların uygun şartlarda saklanması gerekir. Kızartmalarda E vitamini kaybı ise % 50-90 arasındadır.

***

E vitamini öyle yaratılmıştır ki, hücrelerimizi ve dokuları korur. Cildimizin sağlıklı görünmesini sağlar. Bağışıklık sistemine ve kemik gelişimine de destek olur. E vitamini eksikliği yapılan deney hayvanlarının, hava kirliliğinden daha fazla etkilendikleri de müşahede edilmiştir.

E vitamini plesantadan az geçer, buna karşılık sütle geçişi iyidir, dolayısıyla anne sütüyle beslenen bebekler yeteri kadar E vitamini alırlar.