Peygamber Efendimiz’in (asm) dedesi Abdulmuttalib, bir gün, Kâbe’nin yakınında oturuyordu. Yanında Necran Kabilesi’nin ileri gelenlerinden ve eski dostlarından bir adam vardı.
Necranlı, söz arasında:
“İsmailoğullarından gelecek olan son peygamberin sıfatını kitaplarda bulduk. Kendisinin doğum yeri burasıdır. Sıfatları da şöyle şöyledir...” diyerek onları birer birer saydı.
O sırada, Peygamber Efendimiz (asm) yanlarına geliverdi. Necranlı inceleyen gözlerle ona baktı. Onun gözlerine baktı, arkasına baktı, mübarek ayaklarına baktı ve:
“İşte o, budur! Bu çocuk senin midir?” dedi.
Abdulmuttalib:
“Oğlumdur.” deyince, Necranlı:
“Biz kitaplarımızda onun babasını sağ olarak görmedik!” dedi.
Abdulmuttalib:
“O, benim oğlumun oğludur! Bu daha doğmadan, annesi hâmile iken, babası vefat etmiştir.” deyince, Necranlı:
“Şimdi doğrusunu söyledin!” dedi.
Bunun üzerine Abdulmuttalib, oğullarına dönerek:
“Kardeşinizin oğlunu iyi koruyunuz! Onun hakkında söylenen şeyi işitmiyor musunuz?” dedi.
(Selim Gündüzalp'in Bir Gül Demeti isimli kitabından alınmıştır.)