TR EN

Dil Seçin

Ara

Satır Arkası

Satır Arkası

 

Birbirini sevip çok iyi geçinenlere ''kumrular gibi'' benzetmesi yapılır. Bunun bir sebebi vardır. O nedir bilir misiniz?

Çünkü; kumru, asla eş değiştirmez, eşine sadıktır.

Kumru, şikâyetsiz bir hayvandır. İçinde bulunduğu şartlara her zaman uyum gösterir.

Ve kumru hırçın ve bencil değildir. Hiçbir zaman başka bir kuşun yuvasını işgal etmez.

 

***

 

''HER YERDE GEÇERLİ BİR KİMLİK LAZIM...''

Dünyada herkesin bir kimliği olmalı diyorlar. Kimliksizlik kötü bir şeymiş.

Ya ötelerde? Ebediyet yolculuğuna çıkarken yanımızda nasıl bir kimlik götürelim ki sonumuzz hüsran olmasın?

Kimliksiz gidenler kaybetmiş!

Orada inananlar, ''alınlarındaki nur''dan tanınıyormuş. Ne güzel kimlik. Ne olduğunun, kim olduğunun muhteşem işareti. Başlarındaki taçlardan daha çok parlıyormuş alınlarda...

Bu kimliği karanlık gölgeleyemezmiş.

SAhibine iki cihanda da aydınlık yollar sunarmış. Bütün kapıları ardına kadar açarmış. Zaman ve mekanın ilerisinde varılacak olana götürür, muratlara erdirirmiş.

Kimliği alınlarında parlayanlara selam olsun.

          - Prof. Dr. Servet Yüksel, tüm dikkatleri şu kısa hayata hasreden zamane anlayışının sığlığına gönderme yapıyor. İnsan iki hayatlı; dünya ve ahiret.                 Öyleyse kendine ikisinde de geçerli bir kimlik edinmesi gerekmez mi?

 

***

 

Kelimelerin uçuyor ama düşüncelerin yerde...

          - Shakespeare

 

***

 

HAYATININ SEÇİMİNİ YAPTI, ŞİMDİ ÇEKİMİNİ YAPACAK

Oscar ödüllü ünlü senarist, yönetmen ve yapımcı Oliver Stone'un sinemacı oğlu Sean Stone, Müslüman oluşunun hikayesini yeni filminde anlatacak. 

Uzun yıllar Türkiye'nin imajını zedelediği gerekçesiyle gösterilmesi yasaklanan ve sert eleştirilere hedef olan 'Gece Yarısı Ekspresi' (1978) filminin senaristi Oliver Stone'un oğlu Sean Stone, Müslüman olmasının öyküsünü sinemaya taşıyor. 

Geçtiğimiz aylarda İran'da belgesel çekimleri sırasında İslamı seçen ve 'Ali' ismini alan Sean Stone, bir televizyon kanalında katıldığı programda hidayete erişinin hikayesini anlattı. Genç Stone, kendisini İslamiyet'e ulaştıran ruhsal süreci, çekeceği yeni filminde işleyecek. Filmin büyük bir kısmı da Türkiye'de çekilecek. 27 yaşındaki Sean Stone'un babası Musevi, annesi ise Hıristiyan. Belgeseller çekerek sinema dünyasına adım atan Sean Stone, babasının filmlerinde küçük rollerde oynamıştı. Sean Stone'un babası, Oscar ödülü sahibi Amerikalı yönetmen, senaryo yazarı ve yapımcı Oliver Stone, 'Katil Doğanlar', 'Dünya Ticaret Merkezi', 'Comandante', 'İskender ve Müfreze' gibi ünlü filmlere imza atmıştı.

 

***

 

''ÖDÜLÜ VEREN KENDİ GAYESİ İÇİN VERİR''

Oktay Sinanoğlu'na şöyle bir soru sorulmuş: ''Yıllarca İsveç Kraliyet Nobel Kurulu sizden aday talebinde bulunduğu için, bazı bilim adamlarını Nobel'e aday gösterdiniz, hatta Nobel almalarını sağladınız. Hiç içinizden ben de alsam şunu artık demediniz mi?''

Cevabı ise dikkate değer:

''Çocukluktan beri, hiçbir zaman dünyevi ödüllenmeler için çalışmadım. Ne okulda not için, ne sonra makam veya para için, ne de başkalarının bana bahşeyleyeceği ödüller için. Zaten, ödülü veren aslında sana olan aşkından değil, kendi gayeleri için verir; dikkat edin, hep öyledir. Ödül alma, zengin olma, mevkiler sahibi olup da bol bol kasılma arzusuyla yanıp tutuşanlar gerçek değeri olan hiçbir şey yaratamazlar. Toplum için, bilim için, ülken için, insanlığın insanlaşması için çalışırsan, Hak ve halk seni öyle veya böyle ödüllendirir. Manevi nimetler ise hepsinden önemlidir. Bu sözleri, biraz da bugünün, yolu kolayca şaşırabilen gençleri için söylüyorum.

Nobel'in bilimden öte, bir de siyasi yönü var. Hatta, pek söylenmeyen şöyle bir kaide vardır: Nobel'i alıncaya kadar ağzını açma, suya sabuna dokunma...''

           - Oktay Sinanoğlu, ödül sözkonusu olduğunda pek görülmeyen bir boyutuna ışık tutmuş. Aynı zamanda da 'ihlas' dediğimiz o üstün hasletin, hayatın              içindeki bir yansımasını güzel ifade etmiş.

 

***

 

HAYAT VE HAKİKAT NE İSTER?

Yusuf Kaplan:

''Yazı, hayata değmiyorsa, hayata taze bir ruh üflemiyorsa, sahtedir; sahici değildir.''

Tam da hayatın bittiği, hakikatin hayatımızdan çekilip gittiği bir zaman diliminde, hem hakikatin, hem da hayatın izini sürmek, imal-i fikir eden insanların boyunlarının borcu...

Yazı, hayata değmiyorsa; fikir, hayattan beslenmiyor, hayata taze bir ruh üflemiyorsa, sahtedir; sahici değildir. Hayat, ancak kişiyi, Hayy olan Yaratıcı'ya, Yaratıcı'nın hayat lûtfettiği âleme, âlemin ruhu olan insana ulaştırabildiği ölçüde sürdürülebilir hayatiyetini ve hakikatini.

Yazı, yazıdan fışkıran fikir, hayata bir tohum ekebilmeli ki, hayat/tan taze filizler yeşertebilsin: Hakikat, hayatın bu tohumların meyvelerinden yüzünü göstererek bize göz kırpabilsin: Bizi, sonsuz, doyumsuz yolculuklara çıkarabilsin.

           - Yusuf Kaplan, hayata ve hakikate dair can kulağıyla dinlenecek tespitler yapıyor.

 

***

 

ÇARESİZLİK GERÇEK Mİ, SANAL MI?

Hindistan'da filleri yetiştirmek için, onları küçücükken kalın bir zincirle bir kazığa bağlarlarmış. Tabi bu yavru filin bu zinciri koparabilmesi, kırabilmesi ya da kazığı söküp atabilmesi mümkün değildir. Küçük fil önceleri bundan kurtulmak için tüm gücüyle uğraşır, defalarca dener ama sonucu değiştiremez, özgürlüğüne kavuşamaz. Yıllar geçer, fil kocaman olur... Bağlı olduğu kazığı ve zinciri istese çok rahat kopartabilir. Ama fil asla böyle bir girişimde bulunmaz. Çünkü o özgür olamayacağına inanmıştır; ve filin artık kıramadığı şey, zincir değil inancıdır. Buna psikolojide ''öğrenilmiş çaresizlik'' deniyor.

          - Psikolojinin incelemesi gereken başka öğrenilmiş çaresizlikler de var; nefsimizin öğrettiği çaresizlikler. Mesela; kitap okuyamamak, okuduğunu                 anlayıp yaşayamamak, ibadetlerini gereği gibi yapamamak... konusunda hissedilen çaresizlikler. Bunlar da kendimize öğrettiğimiz çaresizlikler.