TR EN

Dil Seçin

Ara

Yaratılış Mucizesi Ve İnsan

İnsanın yaratılışı ne kadar harika, ne kadar mükemmel ve akıllara durgunluk verecek müthiş bir olaysa, bu harika hadiseyi haber vermek de o kadar harika bir durumdur.

 

Bir insan yarın ne olacağını söylese hemen kulak kabartırız. Haber verdiği konu ne kadar önemli ve herkesi ilgilendiriyorsa o kadar dikkat kesiliriz. Ve o haber doğru çıktığında da o kimseyi takdir eder, en aşkın senalarla onu methederiz. Bu kimse pek çok sahada, pek çok bilinmeyen şeyleri haber verse ve verdiği haberler de doğru çıksa artık onu yüceltmek için diyecek kelime bulamayız.

Gerçek şu ki, Kur’an böyle nice haberleri ve bilgileri bizlere ulaştıran, ilmi her şeyi kuşatan bir Rabbin kelamıdır. Gelecekten tereddütsüz haber verdiği gibi kainatla ilgili de pek çok haberleri bize açıklar.

Bu bilgilerden biri de insanın yaratılış safhalarını anlatan ayetlerdir. Bu ise öylesine basit bilgiler değildir. Bu bilgilerin ondört asır önce yazılı olarak kayıt altına alınmış bilgiler olması muazzam bir olaydır.

İnsanın yaratılışı ne kadar harika, ne kadar mükemmel ve akıllara durgunluk verecek müthiş bir olaysa, bu harika hadiseyi haber vermek de o kadar harika bir durumdur.

Böyle olmakla beraber Kur’an’ın bu haberlerini gereğince takdir edebildiğimizi söylemek ise zordur. Bunun en önemli sebebi “Kur’an Allah kelamıdır; O elbette söyler” deyip üzerinde yeterince düşünmememizdir.

İşte tam bu noktada istedik ki, insanın yaratılışını ve bu yaratılışın tüm safhalarını harika olarak haber veren ayetleri daha canlı bir nazarla hatırlayalım.

 

İnsanın yaratılışını anlama yolunda

Aslında insanın yaratılmasını anlatan ayetlerin büyüklüğünü daha iyi anlamak için insanlık tarihinde geriye doğru gidip, insanın yaratılışını keşfetmeye dair atılan adımlara bakmak bile yeterli olacaktır. Doğrusu mikroskoplar keşfedilene kadar insanın anne karnındaki yaratılışına dair bir araştırma yapılamamıştı. 1677 yılına gelindiğinde Hamm ve Leeuwenhoek isimli iki araştırmacı, ilk nesil mikroskoplardan birini kullanarak erkek üreme hücresi olan spermleri incelediler. Bu araştırmalarının sonucunda da, her bir sperm hücresinin içinde her şeyiyle tamam bir insan bulunduğunu öne sürdüler. Onlara göre bu sperm hücresi rahme düşüyor ve orada doğacağı hale kadar büyüyordu. Yani her bir sperm hücresinin içinde mikroskobik bir insan vardı. (The Developing Human, Moore and Persaud, 5th ed., s. 9.)

18. yy.’da ise kadın yumurtası keşfedildi ve bilim adamları da “Yanılmışız!” dediler. “O mikro insancıklar, sperm hücrelerinde değil yumurta hücrelerinde bulunuyormuş!..”

19. yy.’a geldiğimizde ise insanoğlu nasıl yaratıldığını anlama noktasında önemli bir adım attı ve anne karnındaki yaratılışın safha safha, merhale merhale, aşama aşama olduğunu keşfetti. Ve hâlâ keşfetmeye devam ediyor.

40-50 yıl önceki bilimsel metinler bile bu gelinen noktada yetersiz ve hatta bazen komik olacak kadar geçerliliğini yitirdiği halde, Kur’an’ın asırlardır kainattan verdiği haberler eskimek bir yana, araştırmalara yol gösterecek kapsamdadır. İnsanı safha safha, iç içe binbir olağanüstü aşamalarla yaratan Allah (cc.), her insanda tekrarladığı, bu müthiş olayı ondört asırdan beri Kur’an’ında açıklıyor.

Bu konuda gerçekçi bir değerlendirmeyi, anatomi ve embriyoloji dalında dünyanın en meşhur bilim adamlarından biri olan Prof. Keith L. Moore’un ifadelerinde görüyoruz. The Developing Human adlı kitabı sekiz dile çevrilen ve 1984 yılında anatomi dalında en yüksek dereceli madalya ile ödüllendirilen Prof. Moore şöyle diyor:

“İnsan embriyosunu evrelendirmek çok zor olduğu için—çünkü sürekli bir değişim süreci geçiriyor—Kur’ân ve Sünnet’ten hareketle yeni bir sınıflandırma önerilebilir. Bu sınıflandırma basit, kuşatıcı ve günümüz embriyolojik gerçekleriyle uyum içinde. Kur’ân ve sünnet üzerine yapılan çalışmalar, insan embriyosuna ilişkin yeni bir sınıflandırma yapmamıza olanak verdi. Aslında bu inanılmaz bir olay. Çünkü yararlandığımız bilgi, yedinci yüzyılda kayıt altına alınmış. Gerçi embriyolojinin kurucusu Aristo, tavuk yumurtaları üzerine dördüncü yüzyılda yaptığı incelemelerde civciv embriyosunun çeşitli evrelerden geçtiğini farketmişti; ama bu evreler hususunda detaylı bir bilgi ortaya koyamadı. Embriyoloji tarihine baktığımızda, yirminci yüzyıla gelene kadar insan embriyosunun evreleri hakkında çok az şey bilindiğini görüyoruz. Bu sebeple, Kur’ân’daki embriyo tanımları, yedinci yüzyıldaki bilimsel bilgiler üzerine yapılmış olamaz. Geriye mantıklı tek bir izah kalıyor: Bu tanımlar Hz. Muhammed’e (asm) Allah’tan vahyedilmiştir. O (asm.), bu detayları kendi ilmiyle bilemezdi, çünkü kendisi ümmi birisiydi.”

Yumurta ve sperm hücrelerinin yaratılmaları ve döllenme hadisesine kadar gerçekleşen her bir ayrıntının ayrıca tefekkür edilmesi gerekir. Bu iki hücrenin birleşmesinden sonra meydana gelen değişimler ve annenin bedeninde yapılan çok kapsamlı hazırlıklar ise, bizi herbir adımı akıllara durgunluk verecek derecede muazzam olaylarla karşılaştırmaktadır.

 

Kur’an’da bildirilen üç evre

Sperm tarafından döllenen yumurta saatler geçtikçe bölünür ve çok büyük bir hızla büyür. Bebeğin anne karnında gerçekleşen bu embriyolojik gelişiminin üç farklı evrede gerçekleştiği bugün bilinmektedir. Bu evreler Kur’an’da Zümer Suresi 6. ayette şöyle haber verilmiştir:

“Sizi de annelerinizin karınlarında üç karanlık içinde, bir yaratışın ardından diğerine çevirerek yaratıyor. Rabbiniz olan Allah işte budur; egemenlik tümüyle Ona aittir. Ondan başka tanrı yoktur. O halde nasıl olur da yüzünüz haktan çevrilir?”

Bugün tıp fakültelerinde ders kitabı olarak okutulan bütün embriyoloji kitaplarında bu konu en temel bilgiler arasında yer alır. Embriyoloji hakkında temel başvuru kitaplarından biri olan Basic Human Embryology isimli kaynakta bu üç evre şöyle açıklanır:

“Rahimdeki hayat üç evreden oluşur; pre-embriyonik (ilk 2,5 hafta), embriyonik (8. haftanın sonuna kadar) ve fetal (8. haftadan doğuma kadar).”

Bu evrelerden herbiri bebeğin farklı gelişim aşamalarını ifade eder. Bu üç gelişim safhasının belli başlı özellikleri kısaca şöyledir:

Pre-embriyonik evre: Bu ilk evrede zigot (yeni döllenmiş hücre) bölünerek çoğalır. İlk üç hafta içinde bir hücre kitlesi haline geldikten sonra rahim duvarına gömülür. Hücreler çoğalmaya devam ederken 3 tabaka halinde gruplanırlar.

Embriyonik evre: 5,5 hafta süren bu ikinci evrede canlı, ‘embriyo’ olarak adlandırılır. Bu evrede hücre tabakalarından bedenin temel organ ve sistemleri yaratılır.

Fetal evre: Yaratılışın 3. dönemine girildiğinde embriyo artık ‘fetus’ diye adlandırılır. Bu dönem gebeliğin sekizinci haftasından itibaren başlar ve doğuma dek sürer. Bu evrenin ayırt edici özelliği fetusun yüzü, elleri ve ayaklarıyla, ‘insan’ dış görünümüne sahip bir canlı haline getirilmesidir. Bu evrenin başında 3 cm boyunda olan fetusun tüm organları yaratılmış haldedir. Bu dönem 30 hafta kadar sürer.

 

Anne bedeni ve hücreler yeni bir insan için hazırlanıyor

Sperm ve yumurtanın birleşmesiyle oluşan 46 kromozomlu hücre, yaklaşık 9 ayda yaratılacak yeni insanın ilk hücresidir. Tüm vücudun planını içinde barındıran bu ilk ve tek hücreye ‘zigot’ adı verilir. Bu ilk hücre 24 saat sonra bölünür ve şimdi gözle dahi görülemeyen sadece iki hücredir.

Bu dönemde rahimde gerekli hazırlıklar yapılır. Öyle ki anne bedeni gönderilen mesajlarla bu iş için yeni bir düzene geçirilir. Rahme doğru yüzer şekilde ilerleyen bir hücre yığını konumundaki zigot da sanki “ben buradayım” mesajı içeren biyokimyasal bir sinyaller gönderir.

Henüz birkaç hücreden oluşan zigot ve anne bedeni arasındaki haberleşme  olağanüstü bir durumdur. Bu işleri zigotun yaptığı varsayılırsa, bir mesaj göndermesi gerektiğini ve bunu kime, nasıl yollayacağını nereden bilmektedir? Bu mesajı alan annedeki organeller, bunun hayatlarında hiç karşılaşmadıkları mikroskobik bir hücre yığınından geldiğini nasıl anlamakta ve ona ne şekilde yardımcı olmaları gerektiğini nerden bilmektedirler? Zigotun salgıladığı hormon sonuçta moleküllerden oluşmaktadır. Öyleyse bu moleküllerin ulaştığı yerdeki hücreler, bu moleküllerin oraya ne amaçla ulaştığını, ‘ne demek istediğini’ nasıl anlamaktadırlar? Şuurlu bir insan bildiği dilde bir mesaj aldığında bunu okuyup anlar ve buna göre bir karar alır. Ama buradaki mesaj birtakım moleküllerden oluşan bir hormondur, mesajı gönderen ise bir hücre topluluğu, mesajı alan da anne bedenindeki organellerdir. Bu şuursuz hücrelerin gelen mesajları okuyup anlamış gibi, mükemmel şekilde hareket etmeleri onların yaratıcı değil, sadece yaratılan olduklarını gösterir.

 

Aynı hücrelerden farklı hücreler yaratılıyor

Embriyolojik gelişimde en harika olaylardan birisi de ilk başta birbirinin kopyası olarak çoğalan hücrelerin, gittikçe farklı hücrelere ve dokulara dönüşerek farklı organ ve yapıların ortaya çıkmasıdır. Üç boyutlu bir ortamda bu çoğalma o organ veya uzvun tam şekli ortaya çıkana kadar devam eder. Dışarıda yapısal bir engel olmadığı halde bu aşamada hücrelerin çoğalması durur. İşte bu hücrelerdeki farklılaşmanın nasıl olduğu, genetik kodun bu uzuv ve organların şeklinin belirlenmesinde nasıl bir rol oynadığı henüz tam olarak anlaşılamamış aşamalardır. Tek yumurta ikizi olanların yüz şekillerinin aynı oluşu da üzerinde tefekkür edilmesi gereken bir durumdur. Nasıl oluyor da bu iki ayrı insanın örneğin burun hücreleri aynı şekil oluşuncaya kadar çoğalmakta ve dışarıda bir kalıp şeklinde engel olmadığı halde tam olarak aynı şekil oluşunca çoğalma durmaktadır?

Ayrıca dışarıdan gelen yabancı dokulara karşı mükemmel bir savuma mekanizmasıyla korunan insan bedeni, farklı bir doku olan bu savunmasız hücre topluluğunu değil imha etmek, onun yolunu açacak şekilde hareket ettirilir. Bu hayret verici olay ise anne bedeninin, Yaratıcı tarafından en ince ayrıntısına kadar nasıl mükemmel idare edildiğini gösterir.

Rabbimizin ayetlerinden olan ve herbir safhası uzun uzun tefekkür gerektiren bu yaratılış safhalarının ayrıntıları ile ilgili yazımıza kısmetse bir sonraki sayımızda devam etmek üzere Allah’a emanet olun…