TR EN

Dil Seçin

Ara

Tek Başına Bir Okul: Hattat Hamid

Tek Başına Bir Okul: Hattat Hamid

Hat sanatının Kuran’ı en güzel bir şekilde yazma kaygısıyla geliştiği söylenebilir. Ancak hat sanatının Araplarda değil de Türkler içerisinde mükemmel bir hale gelmesi Türklerin İslam sanatına ve ilimlerine verdikleri önem ve değerden de kaynaklanmaktadır. “Kur’an, Mekke’de indi; Mısır’da okundu; İstanbul’da yazıldı.” vecizesi meşhur olmuştur. Gerçekten de dünyanın en büyük hattatları İstanbul’da yaşamıştır. Hat sanatının tarihinde pek çok büyük hattat bu topraklarda yetişmiştir.

Dil ve alfabe ilk insanlardan itibaren çok önemli bir iletişim aracıdır. Pek çok medeniyet ve teknoloji bugünkü Ortadoğu’da peygamberler eliyle insanlığa hediye edilmiştir. Örneğin gemi Hz. Nuh (as), saat ise Hz. Yusuf (as) eliyle insanlığa mal olmuştur. Yazının da kendisine suhuf gönderildiği rivayet edilen ilk peygamberler eliyle insanlığa hediye edilmiş olduğunu İslamî kaynaklardan öğreniyoruz.

İlk yazının doğadaki bitki ve hayvan suretlerinin çizimi ve soyutlanmasıyla geliştirildiği Mısır hiyerogliflerinden, Nebati, Arami ve Fenike alfabelerinden yola çıkılarak varsayılmaktadır. Arap alfabesi gibi Hint, Çin, ,Japon ve hattat Latin yazılarıyla da kaligrafi yani bir güzel yazı sanatı geliştirilmiştir. 

Hat sanatının Kuran’ı en güzel bir şekilde yazma kaygısıyla geliştiği söylenebilir. Ancak hat sanatının Araplarda değil de Türkler içerisinde mükemmel bir hale gelmesi Türklerin İslam sanatına ve ilimlerine verdikleri önem ve değerden de kaynaklanmaktadır. 

Hat sanatının bilinen en eski Üstadı Bağdatlı İbn-i Mukle’dir. Henüz o zamanlar Arap yazıları köşeli ve geometrik formlara sahip Kûfi yazı şeklinde idi. 

Miladi 1200’lü yıllarda ise, Halife Mustasimi’nin hizmetkârı olduğu için Yakut-u Mustasimi olarak adlandırılan büyük sanatkâr, Hat sanatının bugün “Aklam-ı Sitte” olarak isimlendirilen altı çeşit yazısını geliştirdi. Bunlar; Tevki, Rika, Muhakkak, Reyhani, Sülüs ve Nesih hatlarıdır. Bütün bu yazı çeşitleri Selçuklu ve Osmanlı hattatları elinde ölümsüz sanat eserlerine dönüşmüştür. Ayrıca İranlıların kullandığı Talik yazı da vardır ki, yine Osmanlı hattatları bu yazı çeşidinde de çok mükemmel eserler vermişlerdir.

Bu sebeple “Kur’an, Mekke’de indi; Mısır’da okundu; İstanbul’da yazıldı” vecizesi meşhur olmuştur. Gerçekten de dünyanın en büyük hattatları İstanbul’da yaşamıştır. Hat sanatının tarihinde pek çok büyük hattat bu topraklarda yetişmiştir. 

Sultan II. Beyazıt’ın büyük iltifatlarına mazhar olan Amasyalı Şeyh Hamdullah Çelebi (1429-1520) bu sanatta en önemli bir ekoldür. 

Hafız Osman (1642-1698) ise yazdığı Kur’an ile meşhur olmuştur. Bugün bile dünyanın pek çok yerinde onun hattı esas alınarak Kur’an-ı Kerîm basılmaktadır. 

Ayasofya Camii içerisindeki Allah-Muhammed yazılarını Kazasker Mustafa İzzet Efendi adındaki bir hattatımız yazmıştır. Bu yazılar Ayasofya müzeye dönüştürüldüğünde kapıdan çıkartılmak istenmiş ancak tablolar çok büyük olduğu için kapılardan çıkarılamamış ve uzun seneler yerde kaldıktan sonra yeniden eski yerlerine konulmuştur. 

III. Ahmet ve II. Mahmut gibi bazı Osmanlı padişahları da hat sanatı ile ilgilendiler ve yazdıkları yazılar hala büyük camilerimizin duvarlarını süslemektedir.

Bir de Hattat Hamid adı ile meşhur olan cumhuriyet döneminde yaşamış bir sanatçımız vardır ki, Hat sanatının günümüzde yaşaması açısından onun yeri çok önemlidir. Çünkü harf devrimi ve yasaklarla birlikte işsiz kalan pek çok hattat farklı mesleklerle uğraşmak zorunda kalırken Hattat Hamid matbaalarda çalışarak yine yazı ile uğraşmış ve hat sanatını gizliden gizliye yaşatmaya devam etmiştir. Örneğin bu dönemde Hattat Halim Bey bir bağ almış ve üzüm yetiştirerek geçimini sağlamıştır.

1891 yılında Diyarbekir’de doğan Hattat Hamid’in dedelerinden birisi de Tuhfet-ül Hattatin’de (Hattatlar Tarihi) yer alan bir sanatkârdır. 

Hattat Hamid, İstanbul’da Sanayi-i Nefise Mektebinde de okumuş, önemli hat üstatlarından ders almış, ancak Birinci Dünya Savaşı ve Cumhuriyet yıllarının hengâmelerinde icazet alamamıştır. Aslında geleneksel sanatların hemen hepsinde bir üstattan icazet (diploma) almayan, o mesleği ifa edemez hatta eserine imza dahi atamaz. Ancak bir kişi müstesnadır; o da Hattat Hamid. Onun hem yazılarına imza atması, hem de yetiştirdiği talebelerine icazet vermesi bütün sanat camiası tarafından istisna olarak kabul edilmiştir.

Eskiler “aşk olmadan meşk olmaz” derler. Meşk hat sanatında karalama (yani bir çeşit eskiz) talim ve eğitimde yapılan yazı denemeleridir. 

Hat sanatında “fenafis sanat” olan Hattat Hamid, hat sanatına o kadar gönül vermiştir ki, bazen bir yazının istifinde çok zorlandığında onun çözümünü rüyasında gördüğü ve o şekilde tamamladığı bilinmektedir. Hamid Bey ile vefatından önce yapılan son mülakatta Şişli Camii yazıları ile ilgili bir hatırasını şu şekilde anlatır: “Camilerdeki yazılarımın en mükemmeli Şişli Camii´nin yazılarıdır. Bu bana Allah’ın bir lütfudur. Şimdi böyle bir yazıyı yazabileceğimi zannetmiyorum. Caminin mimarı Vasfi Bey akademiden arkadaşımdır. Bu yazının yazılmasına merhum Necmeddin Hoca (Okyay) sebep olmuştur. Kendisi Kurân-ı Kerîm’den bazı ayetler seçmiş, bana getirdi. Ben de bunlar arasından Tevbe suresinin 18. ayetinin bir kısmı olanı seçtim. Önce kurşun kalemle istif şeklini karaladım. Asıl yazıyı yazarken Lâm Elif’leri bir türlü yerleştiremiyordum. Yorulmuşum. Işığı söndürdüm. Ellerimi göğsüme kenetledim. Gözlerimi kapadım. Kısa zamanda dalmışım. Rüya ile yakaza arasında yazının bütün istifi gözümün önüne geldi. Lâm Elif’ler ortada yerleşmiş olarak duruyordu. Heyecanımdan uyandım. Lâmbayı yaktım ve istifi tamamladım. İşte böyle sanatına o derece gönül vermiş bir insandır. Zaten İslam sanatında sanatkârlar için sanat, bir maddi menfaat veya geçim aracı değil, bir gönül ve irfan müessesesidir.

Hattat Hamid, Cumhuriyet döneminin en yasaklı zamanlarında bile hat sanatını yaşatmaya ve öğrenci yetiştirmeye çok itina göstermiştir. Dünyanın farklı milletlerinden talebeleri ondan icazet almışlar ve bu sanatı devam ettirmektedirler. İcazet vermiş olduğu öğrenciler arasında Halim Özyazıcı, Hasan Çelebi, Hüseyin Kutlu, Fuat Başar, Ziya Aydın, Ahmet Fatih, Refet Kavukçu ve Yusuf Ergün’ün yanı sıra uluslararası talebelerinden belli başlı isimler olarak da Haşim-i Bağdadi, Yusuf Zennun, Ali Ravi, Mervanü’l-Harbi Eş Şemma el-Halebi; kadın talebeleri arasında ise Musullu Cennet ile Japon Minoka sayılabilir.

Hat sanatı gibi çok büyük ve önemli bir sanatı geliştiren ve günümüze ulaşmasına vesile olan tüm sanatkârlarımıza teşekkür borçluyuz. Onları rahmetle anıyoruz.

***

HATTAT HAMİD KİMDİR?

Hamid Aytaç (1891-1982), Diyarbakırlı, dünyaca ünlü hattatımız. Asıl adı Şeyh Musa Azmi’dir ve “Azmi” imzalı yazıları da vardır.

Daha çok Hamid mahlasıyla tanınmaktadır. Yurt dışında “Hamid Al Amidi” olarak da tanınır.

Başta Mısır ve Irak olmak üzere dünyanın birçok yerinde yazıları vardır. İstanbul’da Karacaahmet Mezarlığında medfundur.

...

Hamid Aytaç’ın Şişli Camii kapısı üzerindeki müsennâ celî sülüs istifi.

Şişli ve Söğütlüçeşme camileri ile Sirkeci Hobyar Mescidi’ndeki yazıları, İstanbul Eyüp Camii’nin kubbe yazıları, Ankara Kocatepe Camii’nin mihrap üstü ve ana kubbe göbeği yazıları, Kasımpaşa Camii dış revakları üzerindeki Nebe’ suresi, Kadıköy Moda, Kartal, Pendik, Paşabahçe, Fındıklı, Hacıküçük, Çanakkale Çan, Denizli Tavas camileri yazıları, mezar taşlarına hakkedilmiş hatları onun celî yazıdaki dehasını ve kudretini gösterir. Özellikle üstte resmi görülen, Şişli Camii kapısı üzerindeki celî sülüs aynalı istifi dünyaca ünlüdür. İstanbul Belediyesi Şehir Müzesi’nde 4603, 4604, 4605, 4626, 4651, 4658, 4661 numaralarda kayıtlı celî sülüs, celî ta’lik ve celî divanî yazıları da onun en güzel eserlerindendir.

...

Hattat Hamid’in tokça sülüsle yazdığı enfes Arapça bir şiir. (Prof. Uğur Derman)

...

“Çekme gam, destgirdir Allah.” Hattat Hamid Aytaç

(Destgir: Yardım eden, elden tutan)