TR EN

Dil Seçin

Ara

Ruhsal Şifa

Ruhsal Şifa

Ruhsal Şifa

 

Soru: “Anne kaybını atlatamadım!”

 

30 yaşında evli bir bayanım. Annemi iki sene önce kaybettim ama hala kendimi toparlayamadım. Sürekli ağlıyorum. Beni bırakıp gittiği için bazen sitem ediyorum. Neden beni yalnız bırakıp gittin diye öfkeleniyorum. Annem öldüğünde yeni doğum yapmıştım. Yakınlarım ağlama, kendini bırakma, üzülürsen sütün kesilir dediler. O dönem kendimi çok kontrol ettim. Doyasıya ağlayamadım. Sıkıntımı içime attım. Ama artık yapamıyorum. Kontrol de edemiyorum. Sürekli sıkıntılı ve huzursuzum. Bu dünyada tek başına kalmışım gibi hissediyorum. Tekrar eski halime dönebilir miyim? Bu acıyla yaşamayı nasıl öğrenebilirim?

 

Cevap: “HER ŞEYE RAĞMEN AYAKTA KALABİLMEK ÖNEMLİ BİR SINAVDIR!”

 

Her yaşadığımız olay, bizi biraz daha büyütür, biraz daha yetişkin kılar. Eğer başımıza gelenlerin doğru tercümelerini yapabilirsek, hayat daha yaşanası bir yer haline gelir. Haksızlığa uğradığımızı, yaşadıklarımızın sadece bizim başımıza gelen olaylar olduğunu düşünürsek, sürekli aynı imtihanlara maruz kalırız. Çünkü büyümemiz ve özgürleşmemiz için gerekli olan mesajları anlayamamış oluruz.

Sizin yaşadığınız olaylar da bunun gibi aslında... Gerçekten alışması zaman isteyen gerçek acılar yaşamışsınız. Bazı acıları kabullenmek ve sızısının geçmesi belli bir sürenin geçmesini gerekli kılar. Başlangıçta bunun gerçek olduğuna inanamazsınız. Zamanla onu özlemeye başladıkça, yaşadıklarınız zihninizde tekrarlandıkça acısı katlanmaya başlar. Fakat zamanın geçmesiyle yara tamamen geçmemesine rağmen kabuklanmaya başlar. O yarayla yaşamayı öğrenirsiniz.

Fakat cümlelerinizden anneniz hayattayken ilişkinizin bağlılık duygusunun ötesinde bağımlılık düzeyinde olduğunu hissediyorum. Çünkü bağlandığımız kişiyi kaybettiğimizde çok üzülürüz, ağlarız, buna alışmamız belli bir zaman alır. Ama onu bizi bırakıp gitmekle, terketmekle suçlamayız. Ölümün hayatın hamuruna konmuş, anlaması ve kabullenmesi en zor unsuru olduğunu bilir sessizce ve hüzünle durumu kabulleniriz. Bu kayıp için ölen kişiyi sorumlu tutmayız. Onu özleriz, yakınlığını, sesini, hayatımızdaki yerini çok ararız, fakat bunun için ona öfkelenmeyiz.

Bağımlı olduğumuz birini kaybettiğimizde ise, onunla birlikte kendimizi de gömdüğümüzü düşünürüz. Bizi terkedip gittiği için ona kızarız. Ondan sonra bir hiç olduğumuzu düşünmeye başlarız. Onsuz hayatın yaşanmayacağını düşünürüz.

Sağlıklı yas durumunda bu süreç, yani onun yokluğuna alışmak bir süre devam eder ve azalır. Fakat bağımlı olduğumuz kişinin kaybında bu süreç çok uzun yıllar devam eder. Yaşadığınız bu acı kayıp, sizin yetişkin olmanız, kendi ayaklarınız üzerinde durmanız ve güçlenmeniz açısından sorulmuş bir soru olabilir. Öncelikle bu durumu kabullenmek ve yüzleşmek çok önemli.

“Evet ben annemi kaybettim, ama sadece bu dünya için, sonsuz bir hayatta tekrar birlikte olmak çok teselli edici... Şimdi çok acı çekiyorum, onu çok özlüyorum, çok arıyorum ama bununla yaşamayı öğrenmem için zamana ihtiyacım var” diyebilmek ve bunu kabullenmek süreci çok daha kolaylaştıracaktır. Kaderi ya da ölen yakınımızı bizi terketmekle suçlamak insanın acısını ve yalnızlığını daha da artırır. Emniyet duygusuna zarar verir.

Bir de acıların zamanında yaşanması çok önemlidir. Çoğu zaman toplumsal olarak acımızı göstermekten sakınırız. Olayı yaşadığımız süreçte sükûnetle ağlayabilmek, hüznümüzü yaşabilmek, bu acının daha kısa sürede hafiflemesini sağlar. Sütün kesilir diye ya da güçlü durmalısın, kendini bırakma gibi telkinler acının ertelenmesine yol açar. Ortadan kalkmaz, yıllar sonra tekrar bir depresyonla ortaya çıkmasına sebep olur. İşte bu sebeple hüzünler zamanında yaşanmalıdır.

Size önerim, bu dönemi daha sükûnetle ve farkındalığınızı artırarak geçirmeniz için bir uzman yardımı almanız olacaktır. Psikolojik yardımla hem kendinizi, kendi çıkmazlarınızı ve sıkıntılarınızı daha kolay aşabilirsiniz. İnsan böyle zamanlarda bir yol arkadaşına çok daha fazla ihtiyaç duyuyor.