TR EN

Dil Seçin

Ara

Gençlerde Manevi Şüphe

Gençlerde Manevi Şüphe

Gençlerin kimlik arayışı, inanç konularından bağımsız değildir.

 

Gençlerin kimlik arayışı, inanç konularından bağımsız değildir. Ne tür giyineceklerine karar vermeye çalıştıkları gibi, kendilerini haklı ve doğru görecekleri bir inancı da bulmaya çalışırlar. Bu yolda yürürken bazıları ailesinin ve içinde yaşadığı toplumun inandığı değerlere bağlanırken, bazıları ise bunlara sırt çevirebilir. Ama bu sürece her halükârda şüphe ve sorgulamalar eşlik eder.

Manevi şüphe ve sorgulama deyince anlamamız gereken şey, gencin dine ait önermeleri ne tam olarak kabul etmesi ne de tam olarak reddetmesidir. İnançsızlıktan farklı bir şeydir bu. Çünkü inançsızlık ya da ateizm, bir şeyin yanlış veya var olmadığı hükmüne olan inancı ifade eder.

Psikolojik açıdan, şüphe, daima endişe ve depresyon hislerinin hakim olduğu bir atmosferde cereyan eder. Bazı gençler bu dönemin yoğunluğunu kaldıramaz ve şüpheyi ömürleri boyunca sürecek bir takıntı haline getirebilirler.

Dinî inançlar çocukluktan ergenliğe doğru geçtikçe değişime uğrar. Örneğin, ilk gençlik yılları, çocukluğa kıyasla dine yönelik itirazların arttığı yıllardır. Hayatın ilk 10-12 yılında çocuklar Allah’a ve dinin emirlerine inandıklarını söylerler, çünkü ailelerinden böyle öğrenmişlerdir. Gençler ise, kendi muhakemeleri devreye girdiğinden, dini konularda ailelerine ve büyüklere eskisi kadar prim vermezler. Allah’ın varlığına ve dinin emirlerine yine inanırlar inanmasına, ama bu kez kainatın düzenli yaratılmış olmasını delil gösterirler.

 

MANEVÎ GELİŞME NASIL OLUR?

 

Manevî gelişme, zannedildiği gibi, belli bir yöne doğru istikrarlı bir şekilde ilerleme anlamına gelmez. İnsan varlığının bir parçası da boşluk hissidir. Manevi yolculukta da bu aynen geçerlidir. Genç yaşlarda insanlar yeni bir manevi adanmanın öncesinde ve sonrasında günlerce, haftalarca, hatta aylarca duygusal çalkantılarla boğuşurlar. Dolayısıyla, enerjilerinin büyük bir bölümü, akıllarına gelen şüpheleri bertaraf etmeye harcanır. Fakat, düşünüldüğünde bu son derece doğaldır çünkü şüphe etmek manevî alanda ilerlemenin doğasında vardır. O bakımdan, dinî konularda şüphelerini ifade eden gençler hakkında büyüklerin hemen acele hüküm vermeleri doğru değildir. Şüphe eden genç, sadece bir araştırma sürecinin içindedir. Bu süreci salimen atlattığında inancı da kuvvet bulur

Bir gencin kafasını kurcalayan sorulardan uzak durmasına gelince, asıl problemli olan budur. Böyle bir genç, ileride büyük bir ihtimalle inanç ile ya fanatikçe bir bağ kuracak ya da tam aksine taklide dayalı gevşek bir bağ ile yetinecektir. İşin doğrusu, dağlar yüceliğini nasıl etrafındaki vadilerin derin olmasına borçluysa, güçlü bir inancın altında da kafa kurcalayan soruların üzerine cesaretle gidilmesi yatar.

 

YENİ İÇGÖRÜLER

 

İsviçreli psikolog Jean Piaget, insanların yeni bir bilgiyi iki şekilde hazmettiklerini anlatır. Bunlardan ilki, asimilasyondur. Asimilasyon, yeni bir bilginin veya tecrübenin varolan düşünce yapısına kolaylıkla uyması veya çok az bir düzeltme yapılmasıdır.

Örneğin, kafasında eşek şemasına sahip olan bir çocuğun ilk kez gördüğü zebraya çizgili eşek demesi, bir asimilasyondur. Bu bilgi kazanımı sürecinde mevcut düşünme şablonlarında önemli bir değişiklik olmadığı için kişinin düşünce yapısında köklü bir değişim meydana gelmez. Yeni tecrübe, kafadaki mevcut şablonlardan birinin içine yerleştirilir.

Buna karşılık, ikinci bilgi kazanım şekli olan akomodasyonda, yeni tecrübeler mevcut şablonlara uymaz. Dolayısıyla söz konusu tecrübelerin zihne yerleştirilebilmesi için eski şemalarda değişiklik yapılmasına ve yeni şemaların oluşturulmasına ihtiyaç duyulur. Örneğin, basketbolcuların sadece uzun boylu oyuncular arasından seçildiğini düşünen bir genç, kısa boylu bir basketbol oyuncusuyla karşılaştıktan sonra eski düşünce şablonunu terkeder ve “Basketbol oyuncularının birçoğu uzun boyludur; ancak kısa boylu basketbol oyuncusu da olabilir” diye düşünmeye başlar. İşte, bu akomodasyondur ve zihnin düşünme biçimindeki köklü değişiklikler bu tarz bilgi kazanımları sayesinde mümkün olur.

Aynı şekilde, gençler büyüyüp sorgulama sürecine girdiklerinde, çocukluk döneminde Allah’a ve manevî konulara dair zihinlerinde kurdukları şablonları gözden geçirip yeni düşünce şablonları oluştururlar. Bu süreçte gençler yeni ve radikal düşünme çabası gösterdikleri için ciddi anlamda enerji harcarlar. Bu enerjinin önemli bir bölümü, yeni düşünce şablonlarının oluşmasında ciddi paya sahip olan şüphelerin bertaraf edilmesine harcanır.

 

MODEL AZLIĞI

 

Manevî gelişme, sadece gencin iç dünyasında olup biten bir şey değildir. Çevrenin de bu süreçte önemli bir rolü vardır. Bu bağlamda gençlerin en büyük ihtiyaçlarından biri, çevrelerinde kendilerine saygı ve güven duyabilecekleri dindar yetişkin modellerin bulunmasıdır.

Gerek yetişkinlerin dünyasında gerek kendi arkadaşları arasında dinin yaşandığını gören bir genç, dini sadece soyut metafizik önermeler şeklinde değerlendirmez. Dini açıdan sağlıksız modellerle muhatap olan gençler ise, kendi iç dünyasında karmaşalara sürüklenir.

Müşterek bir inanç etrafında şekillenmiş bir topluluk içinde yaşamayan gençler, bir dine adanmakta büyük zorluklar yaşar ve manevi açıdan şüphelerle boğuşmak zorunda kalırlar. O bakımdan, sağlıklı bir dini düşüncenin gelişimi, sağlıklı bir topluluğa ve hiç şüphesiz Allah’ın hidayete erdirmesine ihtiyaç duyar.

 

İDEALİST DÜŞÜNCE

 

Manevî gelişme döneminde gençlerin idealist bir yaklaşıma sahip olmaları da onları çeşitli zorluklarla yüz yüze getirebilir. Çünkü hayatın normal akışı içinde “idealist” olarak nitelenebilecek davranışların sayısı çok fazla değildir. Dinin söyledikleri ile insanların yaptıkları arasında her zaman fark vardır. Bu farkı gözlemleyen gençler, idealist ruhları gereği, dindarlardan ötürü dine karşı bir mesafe koyabilirler. Din ile mü’minler arasındaki farklar, genç yaştaki insanları belirli bir süre çalkantılı bir sürecin içine sokar.

İdealizmin bir başka yönü ise, gençleri dini hayata taşımanın çok zor olduğunu düşünmeye sevk etmesidir. Özellikle dini en uç noktada ve en zor kısımlarından başlayarak anlatmak, idealist ve mükemmeliyetçi gençte iki tür tepkiye sebep olabilir. Genç ya dini çok zor görüp dinden soğuma, ondan uzak durma tavrı sergileyebilir ya da dini en güzel ve en mükemmel şekilde yaşama azmi göstererek bu defa kendisini aşırı zorlayabilir.

Bu sorunların yaşanmaması için idealizm ile gerçeklik arasında bir uyum sağlanmalıdır. Gencin kendi yetenekleri ve gücü hakkında gerçekçi bir bilgiye sahip olması, neyi ne kadar yapabileceğini bilmesi, söz konusu uyumun yakalanması için önemli bir faktördür.

 

DİNE DAİR OLUMSUZ TECRÜBELER

 

Gençler aklî melekeleri ne kadar gelişmiş olsa da, hala duygusal yönleri ağır basar. Yaşantılarında duygusal olarak yoğunlaştıkları anları daha iyi hatırlarlar. O bakımdan, çocukluk yıllarından başlayarak camide ve dini bir mekanda başlarından geçen kötü bir tecrübe, onların dine karşı tutumları doğrudan etkiler.

Bilindiği üzere, ülkemizde dine karşı eleştirel tutumlarıyla tanınan pek çok kimse, kendilerine neden böyle bir yola girdiği sorulduğunda, çocukluk ve gençlik yıllarında dini bir mekanda görevli ya da bir başkası tarafından yapılan haksız bir muameleyi anlatmaya başlarlar hemen. Veya sert mizaçlı babalarının din adına yaptığı zorlamalar yüzünden, en azından bunu gerekçe göstererek, dine sırtını dönen insanların sayısı hiç de az değildir.

Dolayısıyla, gençlere karşı bu gibi konularda azami derecede hassasiyet sahibi olunmalı ve onların nefislerinin ellerine böyle bir koz vererek uzaklaşmalarına sebep olunmamalıdır.

 

AİLELER GENÇLERE NASIL YARDIM EDEBİLİR?

 

Yeniden konumuza dönersek, dini şüphelerle başı dertte olan bir gence yardım etmek istediğimizde öncelikle her ilişkinin kendine has olduğunu bilmeliyiz. Bir genç üzerinde işe yarayan bir yöntem, bir başka genç üzerinde işe yaramayabilir. İlişkinin seyrine göre hareket etmek daha doğru olabilir.

Genç yaştaki çocuğuna yardım etmek isteyen bir ebeveynin veya yetişkinin, en başta kendi inanç ve bilgi seviyesi hakkında doğru bir değerlendirmeye sahip olması gerekir. İnancı (imanı) güçlü mü? Şüphelere doyurucu cevaplar verebiliyor mu, yoksa kendisi derin şüphelerle mi boğuşuyor?

Bazı yetişkinler ise, şüpheler ve sorulara karşı çok tepkiseldir. Dine dair soruları hoş karşılamazlar. İnancın şüpheye rağmen değil, şüphe sayesinde olgunlaştığını bilmiyor gibidirler. Sorulması gereken ama sorulmamış ciddi soruların zengin ve derinlikli cevaplara ulaşmanın önünde en büyük engel olduğunu unutmuşlardır sanki.

Bir ebeveynin ya da yetişkinin şüphe evresinde olan bir gence yapabileceği en büyük kötülük, onu susturmaya çalışması, dile getirmeye çalıştığı şüpheleri bir inançsızlık alameti gibi görerek genci bastırmasıdır.

Halbuki, dile getirilemeyen ve halının altına süpürülmek istenen şüpheler, sadece yeni ve bu defa daha sağlam köklerle gün yüzüne çıkar.

O bakımdan, büyüklerimizin, şüphe ile inancın birbiriyle bağdaşabilir olduğunu anlamaları önemlidir. Hatta şüphe, derinliği ölçüsünde, sağlam bir imanın müjdecisidir. Gerçek iman, ancak şüphe ile reaksiyona girerek vücut bulur.

Gençler dile getirdikleri şüphelerin veya soruların, yetişkinler tarafından anlayışla karşılandığını gördüklerinde ve makul bir tartışma zemininde bunları konuşabildiklerinde, ilerisi için çok iyi bir temel kazanmış olurlar. Bu temel sayesinde, sadece fanatikçe değil muhakemesiyle de oluşmuş sağlam bir iman elde etme fırsatı yakalarlar.

Bununla birlikte, şüphe evresindeki gençler, bir anda pek çok soru sorarak, ebeveynini veya büyüğünü aşırı zorlayabilir. Burada yetişkinler uyanık olmalı, gencin daldan dala atlayarak sorduğu soruların her birine tam ve doğru cevaplar yetiştireceğim diye kendilerini yıpratmamalıdırlar. Böyle bir ruh hali, yetişkinleri, yetersiz cevaplar vermeye veya kocaman kitapları kendisine yardıma çağırmaya zorlayabilir.

Burada yetişkinlerin gözden kaçırdığı nokta, genç için Allah ile ilişki halinde olmak, Allah hakkında cevaplara sahip olmak kadar önemlidir. Genç, sorularını ve şüphelerini dile getirirken, Allah ile kendince bir ilişki kurmayı da denemektedir. O nedenle, bazen ya da bir süreliğine cevaplara ulaşamasa da olur. Hemen endişelenmemek gerek.

Hiç kuşkusuz, yetişkinlerin gençlerin dini gelişimleriyle ilgili yapabilecekleri daha önemli şeyler, onların kendi dini hayatlarıyla ilişkilidir. Dinin gereklerini güzel bir şekilde yaşayan bir yetişkin, gencin gözünde zaten önemli bir anlam ifade eder. Çünkü kıldığı namazla, tuttuğu oruçla, itaat ettiği dinin diğer emirleriyle ‘aşkın otorite’ karşısındaki kulluğunu sergilemiş olmaktadır. Hiçbir şey, emre itaat eden bir yüzde zamanla şekillenmeye başlamış merhametli bir ifadeden daha etkileyici değildir gencin gözünde. Bu ifadeye bir de ilim ve bilgelik eklenmişse, bu daha da değerlidir.

Gençler dönemsel olarak pop-kültürün öne çıkardığı sembollere takılı kalsalar da, en kötü ihtimalle, yirmili yaşlarının sonuna doğru, nereye ve kime yönelecekleri konusunda doğru kararlara ulaşırlar.

O bakımdan, bu yazıda gençleri konuşuyoruz ama onlara layıkınca yardım edebilmenin yolu bile, yine bir yetişkin olarak kendimizin iyi örnek olmasından geçiyor.

Gerisi ise, Allah’ın hidayetine kalıyor artık. Allah’ın kime, ne zaman ve ne şekilde hidayet vereceğini biz bilemeyiz. Bize bu konuda sadece dua etmek düşer.