TR EN

Dil Seçin

Ara

Sessizlik Terapisi / Sessizliği Şifa Bilmemiz Lâzım

Sessizlik Terapisi / Sessizliği Şifa Bilmemiz Lâzım

İnsan ne kadar istese de sessizliğe muttali olamıyor. Gürültü çağında yaşıyoruz. Dış dünyanın sesleri, ‘iç’in sessizliğini boğuyor. Adeta iç dünyamız dış dünya tarafından vahşi bir biçimde işgal ediliyor. Kişiliğimizi inşa edeceğimiz mahrem an ve saatler, bir ses, bir sesleniş, bir klakson sesi veya bir telefon zırıltısı tarafından bölünüyor. Günümüz insanının temel meselelerinden biri, an’ı yekpare bir bütün olarak yaşayamaması.

İnsan ne kadar istese de sessizliğe muttali olamıyor. Gürültü çağında yaşıyoruz. Dış dünyanın sesleri, ‘iç’in sessizliğini boğuyor. Adeta iç dünyamız dış dünya tarafından vahşi bir biçimde işgal ediliyor. Kişiliğimizi inşa edeceğimiz mahrem an ve saatler, bir ses, bir sesleniş, bir klakson sesi veya bir telefon zırıltısı tarafından bölünüyor. Günümüz insanının temel meselelerinden biri, an’ı yekpare bir bütün olarak yaşayamaması. 

Elimizden kayıp giden uzun ‘şimdi’nin yerine bölük pörçük edilmiş an parçacıkları var. Dolayısıyla hiçbir konuşma ve eylem derinleşemiyor. Her an bir başkası tarafında çalınmaya hazır bekliyor. Bellek hatırlamıyor, çünkü o yüzeysel artık, bir anın akışına kapılarak kendinden geçebilmiş değil. An parçacıkları hayatımıza dokunup geçiyor.

Samimiyete bu kadar ihtiyaç duyduğumuz bir zaman var mıdır bilmiyorum. Yüreğimizi vererek sevmeye, bütün ruhumuzla bilmeye bu kadar ihtiyacımız varken, benliklerimiz dış dünyanın yüzeysel ilgilerine kayıyor. Çünkü uyuşma çağındayız, varlığa ıstırap veren her şeyden kaçıyoruz. O ıstırapla hemhal olmadan, acı çekmeden insan olmak yolunda mesafe kat edemeyeceğiz oysa. 

İnsanlığımızı televizyon ekranındaki son dizide vestiyere asmadan, silkinmemiz gerek. Sessizliğe bürünerek. “Ey örtülere bürünen, kalk…” hitabının nesnesiyiz hepimiz. Örtülere bürünmüşüz, her şeyi örtü kılmışız kendimize. 

Sessizliğe çıkmalıyız dünyanın gürültüsünden. Ruhun dinginliğine, eşyanın uğultusundan. Bir başkasının kelimelerini de içimizde gezdirmek için. Başka ruhlara da değebilmek için. Kendi var oluşumuzdan sıyrılarak, ‘iyi ruhlar arasında dolaşan bir gölge’ olabilmek için. Sessizliği şifa bilmemiz lâzım. Sessizlik terapisi…

(…)

Kelimeler sessizlikte demlenir ve kök salar. Herkesin konuştuğu ve kimsenin birbirini dinlemediği bir vasatta kelimeler havada gezinir ve kaybolur gider. Ancak içimize demir atmışsa bir cümle, bizi dönüştürür ve şifa verir. İşte bunun için sessizliğe ihtiyaç var. 

İçinizde katlanıp büyüyen bir sessizlik, ona kulak vermesini bilirseniz size konuşur. Doğru söz kadar, doğru zamanda sükût da önemli. Başka ruhlara değebilmek için, kâinatı teneffüs ve terennüm edebilmek için, rüzgârı ve yağmuru işitmek için sessizlik. Yağmurun ve rüzgârın kelimeleriyle düşünebilmek için. Dağların diliyle konuşabilmek için. Bırakalım o sessizlik saatlerinde ruhumuz dinlensin, ‘biraz’dan ‘tam’a, sığdan derine doğru yolculuğumuzu ikmal etsin.