TR EN

Dil Seçin

Ara

Bronzlaşma: Güzellik mi, Felaket mi?

Bronzlaşma: Güzellik mi, Felaket mi?

Memleketimiz, adeta bir cennet köşesi… Bir tarafta deniz, bir tarafta dağlar ve diğer tarafta göller ve ırmakların oluşturduğu güzellikleriyle görülmeye değer zenginlikler barındırıyor. Üç tarafını kuşatan denizleri; tuzluluk ve kıyı yapıları yönünden çeşitlilik arzeden tipleriyle yurdumuza ayrı bir zenginlik kazandırmaktadır. Bu denizler sayesinde yüzme, sörf yapma ve güneşlenme gibi bir çok imkâna sahibiz. Ama bunların da ölçülü olarak yapılması gerekiyor, özellikle de güneşlenme işleminin!

Yıllar önce okul öğrencileriyle beraber Antalya’ya geziye gitmiştik. Orada zeytin tüccarlığı yapan bir Yörük Beyi ile tanıştık.

“Evin nerede?” diye sorduğumuzda:

“Şehir merkezinde de evim var, ama ben yazın yaylada kalmayı tercih ediyorum” dedi.

“Neden?” dediğimizde, şakayla karışık olarak:

“Ben bu yaz sıcaklarında Antalya merkezinde kalacak kadar deli miyim?” dedi ve ilave etti: “Çünkü sıcak havalarda yaylalar hem serin olur, hem de oksijen bakımından zengin olur. Biz yazın yaylaları, kışın ise şehir merkezini tercih ederek sağlığımızı koruyoruz.”

Gerçekten Yörük Amcaya hak vermemek elde değil. Çünkü, atalarımızın yaşayışına baktığımızda; genellikle sıcaklarda yaylaları tercih ederek, bol oksijenin yanında koyun ve keçi sütünden ve kekik kokan etlerinden faydalanmışlar ve soğuk sularından içmişler. Serin havalarda ise sahilleri tercih ederek ekip biçmişler, mahsullerinden faydalanmışlar ve kışı en az masrafla geçirmeyi bilmişler ve böylece sağlıklı bir hayat sürmüşlerdir.

Acaba bu tercihin sebebi nedir ki, bugünkü uygulamanın aksine; onlar, yaz aylarında sahilleri boş bırakmışlar?     

Bugün anlayabildiğimiz kadarıyla bu tercihin altında çok sebepler yatmaktadır. Bunların en başında da, cilt kanseri ve kalp krizi gelmektedir.

 

Neden cilt kanseri?

Çünkü; insan vücudu çıplak olarak fazlaca güneş ışınlarına maruz kalırsa, güneşten gelen ultraviyole (morötesi) ışınlar; cilt hücrelerindeki DNA yapılarını deforme ederek, cilt kanseri riskini artırır. Yapılan araştırmalara göre, bronzlaşma amacıyla sahillerin bol güneşli mevsimlerde dolu olması, son yıllarda cilt kanserini büyük oranda artırmıştır. Uluslararası Kanser Araştırma Enstitüsünün verilerine göre, en çok artan kanser türü ise; çoğunlukla genç kadınlarda görülen ve ölüm oranı yüksek olan Melanoma türü cilt kanseridir. Dermatologlar, bu kanser türünden korunma çaresinin; “Bronzlaşma alışkanlıklarından uzaklaşmak” olduğunu belirtmektedirler.

 

Neden kalp krizi riski?

Çünkü insan vücudunun güneş gören kısımlarındaki deride; kolekalsiferol denilen D vitamini üretilir. D vitamini üretimi de kalsiyum (Ca) üretimini teşvik eder. Biraz güneşlenme ile vücudun hem D vitamini eksikliği giderilir, hem de kalsiyum dengesi sağlanır. Vücudun çokça güneş ışığına maruz kalarak gerçekleşen bronzlaşmada ise; aşırı miktarda oluşan kalsiyum kan damarlarında birikir. Bu da, damar tıkanıklığı nedeniyle kalp krizlerine sebep olur.

 

Bronzlaşma mı, güneşlenme mi?

Atalarımızın yüzyıllardan beri takip ettikleri örf ve adetleri bırakıp, Batı tarzı hayata özenerek sahilleri doldurmak, bize pahalıya mal olmuştur. Bunun en çarpıcı örneği; yukarıda da bahsettiğimiz gibi, sahillerde bronzlaşan kimselerde gittikçe artarak görülen cilt kanseri ve kalp krizi riskleridir. O halde sağlıklı bir hayat için, atalarımız gibi her şeyin ortasını bulmak durumundayız. “Güneşlenmeye evet, bronzlaşmaya hayır” sloganı ile yola çıkarak, her şeyi kararında bırakmalıyız. Böylece hem sağlığımızı korumuş, hem de vakti ve nakdi sermayemizden tasarruf etmiş oluruz.