TR EN

Dil Seçin

Ara

Subhaneke / Subhaneke Duasının Anlamı Ne?

Subhaneke / Subhaneke Duasının Anlamı Ne?

“EY ALLAH’IM! SENİ TESBİH VE TENZİH EDER, SANA HAMDÜ SENADA BULUNURUM. SENİN MUKADDES İSMİN MÜBAREKTİR VE SENİN AZAMET VE CELALİN PEK YÜKSEKTİR VE SENDEN BAŞKA HAK MÂBUD YOKTUR.”

 

Hangi namaz olursa olsun bu zikirle başlar. İster farz, ister nafile, ister vacip olsun namazların evvelinde Hanefi mezhebine göre gizlice imam ve cemaatin ‘subhaneke’yi okuması sünnettir. Bundan sonra, Fatiha’dan evvel yine gizlice “euzu besmele” okunur. Bu husus işin şeklî kısmıdır. Yani fıkhın tarifidir. Şu da unutulmamalıdır ki, fıkıh bilgidir, anlamdır, düşüncedir. Sadece şekil ve hükmün ezberi değildir. Maalesef fıkıh deyince bizler ihlas ve ihsanın uzağında kaldık. Özü ihmal ederek dışı süsledik. “Subhaneke okunmazsa namaz bozulur mu veya sehiv secde gerekir mi?”yi sorduk da, subhanekeyi anlamayı ihmal ettik.

Kuran’ın kendi ifadesiyle; “Ey iman edenler! Sarhoş iken ne söylediğinizi bilinceye kadar, bir de yolcu olmanız müstesna cünüp iken yıkanıncaya kadar namaza yaklaşmayın” (Nisa suresi; 43) Bu ayeti kerime bize gösteriyor veya öğretiyor ki namaz “anlam ve manadır.” Diğer bir ifade ile şuurdur. Merak ettik mi acep, subhanekenin manası ve ruhu nedir. Fatiha’dan evvel okunduğuna göre neyi ifade etmektedir. Tekbirden sonraki ilk “anlam ve ruh”tur. Subhanekemiz ne kadar şuurlu olursa, namazımız da o kadar duyarlı olur.

Subhaneke namazın tohumu, sözün evveli, zikrin anahtarı, duanın tacı, kulluğun arzuhali, tevhidin ilanı, tespihin ve hamdin ilk dersidir. Subhaneke, Allah’ımızın ismini anlamak ve yüceltmenin adıdır. Tüm bereketlerin kaynağı Allah’tır, ifadesinin kainata haykırılışıdır. Azamet ve celalin O’na ait oluşunun kabulüdür. Evet içinde “ALLAH” anlatılan cümlelerin ifadesini tam anlamak mümkün mü? Namaz işe ALLAH’la başlamaktır. Ne kadar tatlıdır ve güzeldir söze ALLAH’la başlamak. Zaten O’nun adı anılmayan her şey bereketsiz ve değersizdir.

Subhanekeye dikkatle bakar ve okursak son cümlesinde görürüz ki “Senden başka ibadet edilmeye lâyık hiçbir şey yoktur.” Bu da bize öğretiyor ki, “zulümsüz” bir imana sahip olmalıyız. Bu şu demektir ki; iman her türlü muhalif düşünceden arındırılmalıdır.

 TESBİH-HAMD-MÜBAREK-İSİM-AZAMET-İLAH, kelimelerinin her bireri dinin ve imanın temelini oluşturur. Tümüyle ALLAH’I anlatmakta ve tanıtmaktadır. Bu kelimeleri sadece okumak veya sözle ifade etmek yetmez. Gereğiyle yaşamalıyız. Nasıl bir Allah’a iman ve kulluk ettiğimizi bilmek, namazımızı ve hayatımızı güzelleştirecektir. Bilmeyenin namazı, bilinmeyen iman ve hayatı doğurur. Bu tesbihatta altı defa “KE” zamiri geçmektedir ki “SEN” anlamına gelmektedir. Demek ki Allah’ımıza “SEN” diyerek, muhatabımız olarak konuşmaktayız. Yani namazda gaip değil, hazır olarak bizimledir. Bu sözler Kur’an’dan değil, sünnettendir. Fakat her birerine işaret eden ayetler bulmak mümkündür. Benim ne haddime ki; bu lafızların esrarını bileyim de yazayım veya anlatayım. Yaptığım sadece dikkat çekerek, yeni bir derse başlamak işaretidir. Namazımız subhanekeyi anladığımız kadardır. Bilmem ki kaç binlerce okuduk da manadan gafil kaldık. Muallimlerimizin ilk öğrettiği duadır.

Namaza, ezan, ikamet ve tekbir ile başlarız. Sonra da subhanekeyi okuruz. Tüm bunlara dikkatle bakınca görürüz ki; Tevhit ve Risalet öğretilmektedir.

Korkarak ve üzülerek şunu ifade ederim ki; Mekke döneminde müşrikler hac görevini yerine getirirlerdi. Tövbe süresinin ayetleri müşriklere haccı yasakladı. Onların Kâbe’yi onarıp, hacılara su vermesini değersiz kıldı. Bundan öğreniyoruz ki; sakat inanç ile yapılan hac dahi olsa reddolunmuştur. Makbul değildir. Kastım kimsenin namazını geçersiz ilan etmek değildir. Tehlikeyi haber vermektir.

Peygamberimiz (sav) yolda yükseklere çıkarken tekbir getirir, aşağılara inerken tesbih eylermiş. Biz ne kadar yükselirsek yükselelim, büyüklük ancak Allah’a mahsustur, ne kadar aşağılara düşsek de eksiklikten münezzeh olan ancak O’dur.

Günümüzde ilahlaştırılmayan hiçbir şey kalmadı. İlahın anlamı bilinmeyince, imanlar sahte para gibi cahilleri kandırır oldu. Olmayan imanlar varmış sanıldı. Zaten bizler LAİLAHE’yi bilseydik, bu hallere düşer miydik? Anlamadan söylemek kolayımıza geldi sanki. Halbuki sorumluluğumuz iki kat arttı.

Her namazdan sonra subhanallah demeyi tespih sandık. Hâlbuki o zikir eğitim için tekrar ediliyordu. Kalbin, dilin ve bedenin tespihini unutuverdik. Bâtılda yüzerken, hakkı tespih etmek ne mümkün! Hamd etmeyi yemek sonrası garsona hediye gibi sandık. İsmin Allah demekle yüceltildiğini yeter kabul ettik. Şanını yükseltmeyi ise çoktan unuttuk… İşte namazımız bu. Biz ki subhanekeyi geçemedik ki, istiaze ve besmeleyle fatihayı idrak edelim.