TR EN

Dil Seçin

Ara

Mesnevî Dersleri

İ’lem Eyyühel-Aziz! (Ey aziz kardeşim, bil ki!)

“İnsanın ... Vazifesi feth ve açmak iken kapatıyor, bağlıyor. Ziya ve ışığı neşr iken söndürüyor. Allah’ı tevhid etmek yerine şirk yapıyor. Ve keza nur-u imanla Allah’a bakıp mülkü ona teslim etmekle -itikaden- mükellef iken, “Ene” rasadıyla halka bakarak Allah’ın mülkünü onlara taksim ediyor.”

(Mesnevî-i Nuriye, Zerre)

 

Açıklama

İnsan, tevhid ehli olmak ve şirke düşmemek için şöyle düşünmeli:

Şu el benim malım değil, emanet.

Şu kolu gövdeme ben takmadım.

Bu gözleri de ben yapmış ve yüzüme yerleştirmiş değilim.

Bütün organlarım böyle. Hepsi İlâhi birer mucize ve Rahmanî birer ihsan. Bunların hiçbiri benim kendi malım değil.

Ölüm ânına kadar bunları kullanacak ve kullanım şeklinden de imtihan olacağım. Sonunda imtihan evrakını masaya bırakıp sınıftan ayrılan bir öğrenci gibi, bedenimi terk edip berzah âlemine göçeceğim.

İşte kendini ve ona takılan her türlü cihazları böyle değerlendiren insan, çevresindeki mahlûklara da aynı nazarla bakacaktır.

O zaman dalda asılan meyvelere bakıp diyecektir ki, bu meyveler bu dalın eseri değil.

Bu gezegenler de güneşin malı değil.

Yıldızlar da semanın değil.

Böylece tevhidin gereğini yapıp, mülkü tamamen Allah’a teslim edecek, şirkten kurtulacaktır.

Bu akıl ve insaf yolunun aksine gidenler ise, “Ene rasadıyla halka bakarak Allah’ın mülkünü onlara taksim ediyor.”

Bu cümlede geçen “halk” kelimesi mahlûk manasındadır. Ene (benlik duygusu) ile kendine bakıp bütün organlarını, duygularını kendine mülk edinen, bunlar benimdir diyen kişi, Allah’ın bir kulu olduğunu, bütün bunların kendisine emaneten verildiğini unutur. Mahlûkata da ene rasadıyla bakar ve “ağacın dalı, güneşin gezegenleri, semanın yıldızları, denizin balıkları, ormanın ağaçları, bedenin hücreleri, ağacın meyveleri.. diyerek “Allah’ın mülkünü” onlara taksim eder.

Emanetle ilgili ayetin sonunda, böyle bir haksızlığı yapan kimseler hakkında “zalûm ve cehûl” deniliyor. Zalûm, çok zalim; cehûl da çok cahil demektir.