TR EN

Dil Seçin

Ara

Beden Ve Ruh

Materyalist bakış açısı tüm varlıklar gibi insana da bir madde külçesi olarak bakar ve yaklaşık 100 trilyon hücreden oluşan bildiğimiz beden dışında hiç bir şeyin varlığını kabul etmez. Yani temel yapı taşı olarak bir avuç toprak neyse insan da odur. İnsan da tüm maddî varlıklar gibi sırf madde (veya enerji)den oluşur ve fizik kanunlarına tâbidir. Zaten determinist felsefenin temel dayanağı da bu bakış açısıdır. Ölüm sonrası bu hücrelerin dağılıp toprağa karışması ile de insan yok olur.

Ölmüş bir insanla canlısı arasındaki her fark-hayat, görme, işitme, akıl, şuur, bilgi, irade, sevgi, haz alma ve ıstırap çekme, hayal etme, rüya görme, benlik, hırs gösterme, cömertlik, sanat anlayışı, adalet hissi, ve ebedî yaşama arzusu gibi-madde dışıdır. Madde-dışı ve dolayısıyla zaman ve mekân üstü olan bu sıfatların toplamına mana veya ruh denir. Maddeci bakış açısı bu manayı, maddenin etkileşimleri (her ne demekse) sonucu oluşan geçici tezahürler olarak görür. Bediüzzaman ise manayı, yani ruhu, öz ve esas varlık, maddeyi ise kabuk veya elbise olarak görür. Ölüm, bu gerçek insan varlığının beden kılıfını terk etmesidir: “[Ruh] müddet-i hayatta, tedricî ceset libasını değiştiriyor. Mevtte ise birden soyunur. Gayet kat’î bir hads ile belki müşahede ile sabittir ki, ceset ruh ile kaimdir.”

Varlığı maddeden ibaret görenler ve dolayısıyla ruhun varlığını reddedenler de beden ile beraber bedene nüfuz eden bir mananın varlığının ve onun madde-üstü özelliklerinin farkındadırlar. Ancak onlar kolaycılığa kaçıp, ruhun tercih etmek ve emir vermek gibi tüm özelliklerini beyne vermektedirler. Bunun sonucu olarak da yapısı bir parça etten pek de farklı olmayan beyne, idrakte zorlandığımız adeta ilahlık derecesinde bir harikalık vermek zorunda kalmaktadırlar. Beyin aslında bedenin kontrol merkezidir- aynen pilot kabinin bir uçağın koca gövdesinin kumanda merkezi olması gibi. Uçağın tüm parçaları vücuttaki sinir ağı gibi iletkenlerle pilot kabinine bağlıdır ve tüm komutları oradan alır. Ama uçağı sevk ve idare eden kumanda merkezi değil uçağın cinsinden olmayan ve şuur, görme, işitme ve irade gibi uçağın malzemesinde bulunmayan özelliklere sahip olan bir pilottur. Pilotlar greve gidince uçaklardan hiçbir şey eksilmez, ama tüm uçaklar yerde hareketsiz kalır. Pilotun (veya uzaktan kumandalı uçaklarda operatörün) varlığını inkârda ve her harikalığı pilot kabinine vermekte ısrar ederek, uçan bir uçağı doğru olarak anlamak ne kadar mümkünse, madde-dışı bir ruhun varlığını inkâr ederek ve hayat, şuur, hayal, görme ve irade gibi madde-üstü her harikalığı kalın duvarlı karanlık bir kap içine doldurulmuş olan beyin maddesine atfederek bir insanı doğru olarak anlamak da o kadar mümkündür.

Maddeden ibaret bir beden olarak bakıldığında, insanın ulaşabileceği en yüksek seviye gelişmiş bir robotluktur. Teknoloji harikası bir robot yürür, belli işleri gayet iyi yapar, emir alır ve gittiği yeri mekanik olarak görür. Hatta mekanik bir sesle kahkaha bile atar. Ama hiçbir şey hissedemez ve yaptığı hiçbir şeyin farkında olamaz. Kütüphane dolusu bilgi yüklü olsa bile ne bildiğini bilemez. Çünkü harika bir işlemcisi olsa bile şuuru yoktur. Aklına âniden bir şey gelemez. Başka robotları sevemez veya onlara kızamaz, ve onları imha etme plânları yapamaz. Güzel bir çiçeği seyredip ondan zevk alamaz, yeni yerler görmeyi arzu edemez. En iyi müziği çalabilir ve bir orkestranın işini görebilir, ama güzel müzik dinlemenin hazzını bilemez. Küçük bir robotu bağrına basıp şefkat gösteremez. Tükettiği bir yakıt veya enerjinin tadına varamaz. Başka bir robota acıyıp ona yardım etmeye kalkamaz. Olup biteni kavrayamaz, ve iyi haberle sevinip kötü haberle üzülemez. Depresyon nedir bilemez. Bir gün yaşlanıp robot mezarlığına terk edileceğim diye tedirgin olamaz, ve uzun yaşama arzusu nedir bilemez. Geçmişi düşünemez ve gelecek hakkında telâş edemez. Hayal kuramaz ve rüya göremez. Başka robotların komik hareketlerine gülemez. Kendisine birkaç dakikada kitaplar dolusu bilgi yüklenebilir ve bir anda yabancı bir dili öğrenebilir, ama yeni şeyler öğrenmekten zevk alamaz, hayrette kalamaz ve yorum yapamaz. Yeni bilgi üretemez ve inisiyatif kullanıp programında olmayan şeyler yapmayı deneyemez. Başka bir robotla iletişim kurabilir, ama zevkli bir his alışverişi olan sohbet yapamaz-en gelişmiş bir elektronik beyne sahip olsa bile.

Yani teknoloji harikası bu robot insanı insan yapan hiçbir özelliğe sahip olamaz. Çünkü bunların hiçbirinin kaynağı madde değildir. İnsan ile insan bedeni harikalığındaki bir robot arasındaki her fark, madde-dışı yani manadır. Ve ışığın elmasa yayılması gibi insanın bedenine nüfuz eden bu manaların tamamı ruhtur. 1998 Fizik Nobel Ödülü sahibi Robert Laughlin bedene nüfuz eden manayı şöyle ifade eder: “Eğer basit bir fiziksel hadise efektif olarak kendisinin gelmiş olduğu daha temel kanunlardan bağımsız olabiliyorsa, biz de olabiliriz. Ben karbonum, ama öyle olmaya muhtaç değilim. Benim yapılmış olduğum atomlara nüfuz eden bir manam var.”

Bediüzzaman’ın dediği gibi beden ruh ile kaimdir, ve bedene kıymet veren de ruhtur. Ruh madde-dışı ve dolayısıyla zaman ve mekân üstüdür, ve fizik kanunları gibi maddenin tâbi olduğu hiçbir kısıtlamaya maruz değildir. İnsanın gerçek mahiyetini anlamanın başlangıç noktası, içine çakılıp kaldığımız maddeden sıyrılıp nazarları madde ötesine çevirmektir.