TR EN

Dil Seçin

Ara

İktisadi Büyümenin Adil Yolu: Ortaklık

Bir önceki yazımızda faiz konusunun toplumda oluşturduğu tahribatları konu edinmiştik. Krizler ile sık sık yüzleşen asrımız özellikle 2008 küresel ekonomik krizinden sonra faizsiz toplum modeli çalışmalarının artmasını beraberinde getirmiştir. Finansman konusunda belirli bir kesimin kendisine avantaj sağlayabildiği ve istihdamı engelleyici yönü bulunan faizin, İslam dini tarafından yasaklanması ortaklık kavramının İslam dünyasında farklı modellerde gelişmesini sağlamıştır. Bu yazımızda fon arayışında faize karşı iktisadi anlamda çözüm önerilerinden olan “Ortaklık” kavramını ele alacağız.

Bir önceki yazımızda faiz konusunun toplumda oluşturduğu tahribatları konu edinmiştik. Krizler ile sık sık yüzleşen asrımız özellikle 2008 küresel ekonomik krizinden sonra faizsiz toplum modeli çalışmalarının artmasını beraberinde getirmiştir. Finansman konusunda belirli bir kesimin kendisine avantaj sağlayabildiği ve istihdamı engelleyici yönü bulunan faizin, İslam dini tarafından yasaklanması ortaklık kavramının İslam dünyasında farklı modellerde gelişmesini sağlamıştır. Bu yazımızda fon arayışında faize karşı iktisadi anlamda çözüm önerilerinden olan “Ortaklık” kavramını ele alacağız.

Ortaklık, iki ya da daha fazla kişinin, özel veya tüzel ölçütlere göre kazanç elde etmek ve sağlanan kazancı paylaşmak amacıyla bir iktisadi ve mali teşebbüs kurmak için, emek ve sermayelerini bir araya getirerek oluşturdukları birlikteliğe verilen addır.1 (Halis vd, 2009, 444) Ortaklığın ekonomik güçlenme için eski çağlardan beri yapıldığını ve ortaklık hukukuna en eski yasalarda yer verildiği bilinmektedir. Yüzyılların birikimiyle toplumların iktisadi ortaklıklarının belirli şart ve usullerde gerçekleşmesinin yanında Doğu ve Batı dünyasında ahilik ve lonca sistemi türünden ortaklık şekillerinin uygulandığını bizlere kaynaklarımız göstermektedir. 

Her ne kadar toplumda, “Kardeşinle dahi ortak olmayacaksın” gibi ortaklık ile ilgili olumsuz manada deyimler var ise de, gelinen çağdaş ekonomilerde ortaklık kavramı işletmeler için son derece önem arz eden bir duruma gelmiştir. Özellikle Batı’da “şirket evlilikleri” diye tanımlanan ve ülkemizde de örnekleri son yıllarda çoğalan bu anlayış, ortaklık kültürünün bir neticesi olarak gösterilebilir.2 (Genç, 2007, 5)

Dünyada olduğu gibi ülkemizde de işletmelerin önemli bir çoğunluğu Küçük ve Orta Büyüklükteki İşletmeler sınıfında yer almaktadır. Bu durum bu ölçekteki firmaların kısıtlı sermaye imkanları ile hareket etmesine ve büyüme konusunda istedikleri atılımı planlarken finans konusunda sınırlı kalmasını beraberinde getirmektedir. Ortaklık kavramı tam da burada ön plana çıkıyor.

Gerek özel, gerekse tüzel kişiler arasında kurulabilecek başarılı ortaklıklar, işbirlikleri ile bu sermaye yapısının güçlendirilmesi, ölçek ekonomisinden yararlanılması, kurumsal yapıların oluşturulabilmesi, her iki tarafın farklı know-how ve deneyimlerini birbirlerine aktarması ve hepsinin neticesinde uzun ömürlü bir işletme olarak ekonomiye katkı sağlaması açısından son derece önem arz etmektedir.3

Günümüzde küçük olsun benim olsun anlayışı firmalarda geleceğe yönelik bir vizyon vaad etmemektedir. Teknolojik değişimler ve küreselleşen dünyanın ortaklık kavramına yeni bir soluk getirdiğini görmekteyiz. Kısa bir zaman önce Tesla firmasının kurucusu Elon Musk, tüm patent davalarından vazgeçtiklerini ve bundan sonra patent kullanan firmalara dava açmayacaklarını ifade etti. Bunun ardından BMW ve Nissan gibi diğer elektrikli araç üreten firmalar ile görüşmeler yapmaya başladı.4 Bu örnek bizlere birlikte çalışarak yapıcı olmanın küresel firmalar nezdinde dahi kapitalist sistemin empoze ettiği yok edici rekabetten üstün olduğunu göstermiştir.

Medeniyetimizde ortaklık usullerini incelediğimizde en yaygın olanlarından Mudârebe usulünde, taraflardan birinin sermaye ve diğerinin emek ile bir araya geldiği ve kendi aralarında anlaştıkları oranlarda sözleştikleri şekildir. 

Bir diğer ortaklık şekli olan Müşareke’de ise şirketi belli bir tür ticarette veya genel bir ticarette bulunmak için iki veya daha fazla şahsın, belirli bir sermaye koyup, kârı kendi aralarında anlaştıkları oranda paylaşmak şartıyla kurdukları şirkettir. Bu şirket modelinde ortakların koyduğu sermayenin eşit olması şart değildir. 

Mufâvaza olarak adlandırılan bir diğer ortaklık modelinde ise, iki veya daha fazla şahsın, ticaret yapmak için, kâr ve zarara ortak olmaları şartıyla, her birinin belli bir tutar sermayeyle iştirak etmesi sonucu kurulmaktadır. Diğer ortaklık modellerinden farklı olarak vücuh şirketi, iki kişinin, sermayeleri olmadığı halde, halk ve tüccarlar nezdindeki itibarlarına dayanarak, veresiye mal satın almak, bu malları satıp borçları ödemek ve elde edilecek kârı aralarında paylaşmak üzere kurdukları bir ortaklıktır.2 

Ekonomilerin bağımsızlığı ve iktisadi hayatın adil bir şekilde ilerlemesi, haksız kazanç kapılarının kapatılması ile sağlanmaktadır. Günümüzde yatırım aşamasında fon ihtiyacını karşılamada ilk çözüm olarak maalesef ortaklık kavramı gündeme gelmemektedir. Bunun yerine yatırım yapacak firmaları gelecekte daha zor durumda bırakacak olan diğer finansal enstrümanlar kullanılmaktadır. Diğer finansal enstrümanlara nazaran farklı modelleri ile ortaklık, “İki ortaktan biri diğerine hıyanet etmediği sürece onların üçüncüsü benim. Şayet biri diğerine hıyanet ederse ben aralarından çıkarım.”5 ifadesi ile de desteklenmektedir. Kaidelere uyularak ve uyumlu bir şekilde yapılan ortaklığa verilen destek, desteklerin en güzelidir!

 

Kaynakça 

1. Halis, M., Şenkal, A., & Türkay, O. (2009). Kültür, ortaklık ve rekabet: Türkiyeye ilişkin rakamlar.

2. Genç, N. (2007). Ortaklık Kültürü. Müsiad Yönetim Kitaplığı

3. https://www.isletmeyazilari.com/2019/01/07/turkiye-de-ortaklik-kulturu/

4. http://blog.milliyet.com.tr/ortaklik-kulturu/Blog/?BlogNo=464783- 

5. Kenzu’l-ummal, 9295