TR EN

Dil Seçin

Ara

Boşanmış Anne Ve Kızı / Rehberlik Terapileri

İyi bir psikolojik danışman, her an bir görüşme yapmaya hazır olmalıdır elinden geldiğince.

Çünkü Rehberlik Servisi’nin odasını her an biri çalabilir ve o biri, iç dünyasında taşıdıklarını içtenlikle paylaşmak isteyebilir. Ve asgarî talebi, aynı içtenliği sizden de görmektir.

Psikoloji literatüründe iyi bir danışmanın özelliği, bu yüzden, “ayna temsili”yle izah edilir. Tıpkı bir ayna gibi, danışmanın iç dünyası da olabildiğince pürüzlerden arınmış ve başka bir iç âlemi kendi üzerinde herhangi bir çarpıklığa mahal vermeden gösterebilme hususiyetine haiz olmalıdır.

Düşünün bir kere: Eğer danışman, karşısında oturan kişi canını sıkan bir konuyu anlatmaya başlamışken kendi sıkıntılarıyla boğuşuyorsa ve ne bileyim ödemesi gereken faturaları düşünüyorsa, danışana ne kadar faydalı olabilir ki?

İşte bu nedenle, danışmanlık yapan uzmanlarda aranan en önemli nitelik, iyi bir “dinleyici” olmalarıdır. İyi dinleyemeyen birinin iyi bir danışman olması da beklenemez bu yüzden.

Az önce Rehberlik Odası’na giren bayanı içeri buyur ederken de, zihnimden bu düşünceler bir şimşek hızıyla geçti. Ve kendimi yokladığımda bu aralar zihnimi fazlasıyla meşgul eden bir düşünce olmadığını fark ettiğimde, nasıl söyleyeyim, mutlu oldum. Evet, karşımdaki bayanı rahat rahat dinleyebilirim şimdi.

Ama asıl konuya geçmeden önce, karşımdaki kişide ilk dikkatimi çeken şeyin giyimi olduğunu belirtmeliyim. Üzerindeki deri ceketiyle oldukça şık giyimli bir bayan. Acaba nasıl bir öyküsü var benimle paylaşmak istediği?

Âdet olduğu üzere, kendisine nasıl yardımcı olabileceğimi sorduğumda önce biraz durakladı ve sonra şunu söyledi:

“Kızımda ruhî bir problem olup olmadığını merak ediyorum Ömer Bey?”

Bu cümleyi ne zaman duysam, içimden bir ses hemen “Eyvah!” der. Çünkü bu cümle sahibi, sorunun tamamen kendi dışında birisine ait olduğunu düşünüyor. Başka bir ifadeyle, bahsedeceği sorunla ilgili kendisinde en ufak bir kusur bulmuyor.

Mantıklı düşünecek olursak, şöyle bir durumla karşı karşıya olduğumu siz de takdir edersiniz: Kızında bir ruhî problem olup olmadığı mevhum, yani henüz belli değil. Ama karşımda oturan bayan daha en baştan sinyal veriyor.

Zihnim bunu bir kenara not ettikten sonra görüşme normal mecrasında devam etti:

“Niçin böyle düşündüğünüzü sorabilir miyim? Sizi böyle düşünmeye sevk eden nedir?”

“Nasıl söyleyeyim Ömer Bey, kızım benimle konuşmuyor. Ben onunla bütün dertlerimi, düşüncelerimi paylaşmak istiyorum. Ama o bana yanaşmıyor. Gidip arkadaşlarıyla konuşuyor. Kendisiyle ilgili konuları onlarla paylaşıyor. Buna çok üzülüyorum. Ha bu arada söylemeyi unuttum. Altı ay önce boşandım ben.”

“Demek boşandınız…”

Bu son cümle, öykünün belki de anahtar cümlesi olabilir. Bu öyle bir cümle ki, öyküdeki psikolojik dinamiklerin her birini yerli yerine oturtabilir. Nasıl mı? Kafamdaki muhtemel senaryo şöyle:

Boşanmış eşlerin hepsinde görüldüğü üzere, boşanma kişi üzerinde ciddi bir yıpranma meydana getirir. Kadın da olsa erkek de olsa, hayatlarında bir anda büyük bir boşluk oluşur.

Zaten başlı başına ciddi bir travma olan boşanma depreminin yaralarını sarmak için eşler, meydana gelen boşluğu yeni ve sağlıklı ilişkiler kurarak  kapatmak isterler. Bu gibi travma zamanlarında en çok ihtiyaç duyulan ise, anlayışlı bir “dert ortağı”ndan başkası değildir.

Muhtemelen karşımda oturan bayan da, böylesi bir dert ortağına ihtiyaç duydu ve etrafında konuşabileceği başka kimse olmadığı için bu rolü kızını oynamasını istedi.

Fakat gözden kaçırdığı bir nokta var: Kızı, yavaş yavaş ergenliğe doğru adım atmakta. Ve bu yaşlarda, kız olsun erkek olsun gençler, aileleri ile kendi aralarında bir mesafe koyarlar. Onlar için arkadaşları ve dahil oldukları gruplar, ailelerinden daha fazla önem kazanır. Ve bu normaldir.

Kaldı ki kızının boşanmayla ilgili olarak annesini ne derece suçlu görüp görmediğini de bilmiyoruz. Eğer böyle bir şey de varsa, o zaman anne ile kız arasındaki diyaloğu aksatacak ekstra nedenlere de sahibiz demektir.

Çizdiğim bu senaryonun en azından kaba hatlarıyla ne derece geçerli olduğunu sınamak için anneye şunu sordum:

“Peki, kızınızın ders durumu nasıl? Ciddi bir düşüş oldu mu?”

“Biraz oldu. Ama çok fazla olmadı. Zaten kendimi bildim bileli kızım iyi bir öğrenci olmuştur.”

Cevabın çizdiğim senaryoya ilişkin beni iyice yüreklendirmesinin de etkisiyle, anneye şunları söylemekten alamadım kendimi:

“Bakın hanımefendi, görebildiğim kadarıyla kızınızda herhangi bir ruhî sıkıntı veya problem yok. Ama galiba sizin iyi bir dert ortağına ihtiyacınız var.

Çünkü boşanmanın ertesinde yaşadığınız travmatik durumu henüz tam olarak atlatamamış görünüyorsunuz. Ve ihtiyaç duyduğunuz dert ortağı, yaşadığı dönem itibariyle kızınız olamaz. Onun şu anda kendi kişiliğini ayağa dikmek gibi çok büyük bir sorunu var zaten.

Belki siz onun bu sorununa, onun kararlarına saygı göstererek, onu dinleyerek yardımcı olursanız, o da sizinle iyi bir iletişim kurmaya zaman içinde gönüllü olabilir. Ama önce sizin adım atmanız lazım.”

Meseleye bu tarafından bakmayan anne için bu sözler elbette acıtıcıydı. Ama aynı zamanda isabetli de olmalıydı ki, annenin gözlerinden bir anda yaşlar boşanmaya başladı.

Belki de epey bir süredir arayıp da bulamadığı dert ortağı ben olmuştum.

Annenin gözleri ağlıyordu ama galiba kalbi iyileşme emareleri göstermeye daha şimdiden başlamıştı.