TR EN

Dil Seçin

Ara

Tuz / Hayat Öyküsü

Çocukluğumda çoğu şeye para verilmez, insanlar tabiattan kendi imkânlarıyla temin edelerdi. Tuz da öyleydi. Her yıl Kars’ın Kağızman ilçesine gidilip tuz getirilirdi. 

Babamdan duyduğuma göre, dere kenarlarındaki tuz kayaları toplanırmış.

Komşumuzun hanımı da eli açık biriydi. Her yıl kocası atlarla tuza gider getirir, hanımı da bol bol dağıtırdı.

Bir yıl yine tuz mevsimi gelince kocası hanımına “Sen de gel,” diye teklif etmiş, hanımı da kabul etmiş. Sabahın karanlığında düşmüşler yola. Yolculuk tam üç gün üç gece sürmüş. Tuzları toplayıp yorgun argın eve dönmüşler.

Onların tuzdan geldiğini gören komşuları elinde kâse ile gelmiş. 

Fakat evin o cömert hanımı eskisi gibi hemen kâseyi doldurup vermemiş. “Dur” demiş, “Önce tuzları ayırayım…”

Komşu meraklanıp “Neyi ayıracaksın ki?” deyince, hanım tebessüm ederek, “Ne olacak, benim tuzumla kocamın tuzunu. Öyle yoruldum ki; benimkinden bir avuç vermem…” demiş.

Bundan sonra tuz istemeye gelenler, “Yenge kocanın tuzundan varsa şu kabımı dolduruver.” diye tuz isterlerdi.

Eee, insanın emek verip zahmet çektiği şey kıymetli olur. Saçıp savuran insanlara boşuna “mirasyedi” demiyorlar. İnsan kendi kazandığını kolay harcayamaz.