Vesveseli olan kişiler, zihinsel esnekliğe sahip olamıyorlar… Burnunun doğrultusuna gidiyorlar. Hakta sebat etmek yerine, yanlışta sebat etmeye doğru gidiyorlar. Vesveseye ehemmiyet verdiğimizde büyür, ehemmiyet vermediğimizde ise küçülür… Vesveseler, takıntı obsesyonlar için, evin kapısına gelen davetsiz misafirler diyoruz. Dünyada obsesiflik oranı ülkeye göre değişmiyor. Sadece obsesyonun alanı değişiyor.
Kalp Eğer İnanırsa, Beyin Ona İtaat Ediyor
İnsanda akıl var, nefis var, kalp var, ruh var… Hepsi ayrı meleke bunların. Nefis arzuluyor, heves, istek. Nefis hep istiyor. Aç gözlülük, doyumsuzluk ister ısrarla, arzu eder ve bekler. Kalp de duygu regülasyonu yapar. İnsan sadece mantıksal kararlar vermiyor, duygusal kararlar da veriyor.
Kalp denen şey aslında fiziki kalp değildir. Kalp kelimesi zaten inkılap kelimesinden geliyor. Dönüşüm yapan, devrim, evirip çeviren demek. Kalp beyinden düşünceleri alıyor, onu duygularla karıştırıp, anlam katıp, evirip çevirip kararlar veriyor. Kalp eğer inanırsa, beyin ona itaat ediyor. Onun için kalp aslında komutandır. Ruh yapımızın komutanı kalp ama ruhun burada fonksiyonu, Allah’la bağlantı kuran parçamız olmasıdır. Ruh bir programdır. Bilgisayarda böyle sabit program var ya hiç değişmeyen yazılım, ruh öyle işte ama ruh kendini beyindeki çeşitli nefis, kalp, akıl yoluyla ifade ediyor. Akıl ile kalp de iş birliği yapıp isabetli kararlar veriyor, nefis kötü tarafa çekiyor.
Bugünün En Büyük Kerameti İstikamettir
Aslında nefis ile şeytanın vesvesesi birleştiği zaman o Hannas oluyor. Nefis arzuluyor, istiyor, şeytan vesvese veriyor. İkisi birleştiği zaman, kalbin üzerine baskı yapmaya ve kalbi yanlış yönlendirmeye başlıyorlar. Şeytanın vesvesesi ile nefis tek başına zarar veremiyor, şeytanla birlikte zarar veriyor. Nefis ister, kişi der: “Bu bana faydalı değil, zararlı der.” ama şeytan öyle bir düşündürtüyor ki insanı, bir sağdan giriyor, bir soldan giriyor, güzel gösteriyor. Güzel gösterince nefis ona yönelmeye başlıyor. Nefiste duygu gücü, kalpte his gücü. Nefiste arzu gücü, haz gücü; kalpte his gücü, duygu gücü. Onun üzerine baskı yapıyor. Akıl ise kaptan köşkü. Beynin ön bölgesidir. O, kâr-zarar analizi yapıyor. Uygun-uygun değil, yeterli-yeterli değil. Beynimizin ön bölgesi kararlar veriyor.
Onun için bugünkü keramet nedir diye sorsanız, bugünün en büyük kerameti istikamettir. Hiç başka keramet aramayalım, en büyük keramet Hannas’a karşı istikamette kalabilmektir.
Ruh burada nasıl devreye giriyor? Ruhun devreye girmesinde ihsan devreye giriyor. Şimdi biz normalde Allah’ı görmüyoruz ama Allah bizi görüyor. Eğer biz kalbimizi Allah’a açmışsak, böyle durumlarda şeytandan ve Hannas’tan Allah’a sığınmışsak, Allah’a kalbimizi açtığımız zaman Allah’ın ihsan ismi tecelli ediyor ve Allah bizi korumaya alıyor. Ama kalbimizi rabbimize açmamız lazım. Açmadığımız zaman, kendi kendimize metotlar aramaya başladığımız zaman o ihsan gelmiyor. İhsan gelmeyince de kendi kafamıza göre davranıyoruz ve hata yapıyoruz.
Evin Kapısına Gelen Davetsiz Misafirler: Takıntı ve Obsesyon
Vesveseye ehemmiyet verdiğimizde büyür, ehemmiyet vermediğimizde ise küçülür… Vesveseler, takıntı obsesyonlar için, evin kapısına gelen davetsiz misafirler diyoruz. Kapına davetsiz bir misafir gelse hatta hoşlanmadığın, doğru bulmadığın biri gelse hemen içeriye alır mısın? Alamazsın. Ne olduğu, kim olduğu belli değil ve davetsiz geliyor, alamazsın. Alırsan ve ona niye geldin, ne işin var, ne yapıyorsun dersen o daha çok yapışır, orada kalır. Kapıyı örtüp, ilgilenmezsen dolaşır dolaşır, çeker gider.
Vesveseler de aynı böyle ama vesveselerin başlangıç döneminde böyle. İlerledikten sonra artık bu metot teshir etmiyor. Burada onu söylüyor daha vesvese ilk, başlangıç döneminde mesela buna örnek vereyim. Bir anne, çocuğunu kucağına alıyor, pencerenin kenarında dururken aniden bir düşünce geliyor, bir vesvese, biz ona parazit düşünce de diyoruz. Diyor ki: “Ya bu çocuğu bu pencereden atarsam.” Bir anne çok sevdiği için onu çok değer verdiği için ona duygu yatırımı çok yapmış, aklına geliyor. Annelerin çoğunda o vardır. Anneler çocuğun gece gider nefesini kontrol ederler. Yani o derece sevgi ve şefkat fazlalığından aşırı korumaya girerler. Vesvese öyle kişilere geliyor. Geldiği zaman sağlıklı düşünen insan diyor ki: “Aklım başımda, hasta değilim, bir şey değilim, niye atayım ki? Çok saçma.” diyerek hemen konuyu değiştiriyor ve vesvese hemen sönüp gidiyor. Yani vesvese, ehemmiyet verdikçe büyür, ehemmiyet vermezsen küçülür. Korkarsan artar, korkmazsan azalır.
Zararı Olmadığı Halde, Zararlı Sandığı Zaman Acı Çekiyor
Vesvesenin zararı, zarar gördüğünü vehmetmek, kuruntu yapmaktır. Yani zararı tevehhüm etmek de kalbe, mutazarrır olmaktır. Zararı olmadığı halde, zararlı sandığı zaman acı çekiyor.
Biz bu kişilerin beyinde maddi boyut hastalık kazandığı zaman beyin görüntülemelerini alıyoruz. Beyin görüntülemelerinde, bu kişilerin beyninde savaş varmış gibi çıkıyor. Beyindeki sinyal akışı bozuluyor. Beyindeki seratonin, dopamin gibi maddeler çoğu zaman azalıyor, yavaşlıyor. Beyin artık yavaş çekim çalışmaya başlıyor. Problemlerini karar verip, çözemiyor. Çünkü hükümsüz bir hayali, hakikat tevehhüm eder. Şu an bu yaklaşım, psikiyatrik analitik yaklaşım dediğimiz, olayı analiz eden bir yaklaşım. Hayal kurmak, hayale inanmak, yanlış hayale inanmak oluyor. Hakikat-i tevehhüm eder. Hükümsüz tahayyülü hakikat tevehhüm etmekle şeytan işini, kendine, kalbine mal eder.
Beynimiz Aynı Trafik Gibi Çalışıyor
Vesvese geldiği zaman hayal devreye giriyor. Vesvese ona bir tetikleme, üfleme yapıyor. Hayal de ona göre dokuyor. Ehemmiyet vermek, çocuğunu çok sevmek. Onun için biz tedavide, önem piramidi çıkarıyoruz. O kişinin en çok önem verdiği şey ne? Önem verdiği şeylerde daha çok obsesyon takıntıları başlıyor. Önem vermediği şeylerde obsesyon olmuyor. “Niye namaz ibadetinde var da başka konuda yok?” Çünkü o kişi, namaza çok önem verdiği için onu orda yakalıyor.
Veyahut anne, çocuğunun zarar görmesini istemez. Ehemmiyet noktası bu. Hayal geçerken ona takılıyor. Çünkü ehemmiyet verdiği için beynin her tarafında onunla ilgili referans noktaları var. Beynimiz aynı trafik gibi çalışıyor. Bilgi trafiği, enerji akışı, bilgi akışı var. Ehemmiyet verilen şeylerde, beyin onunla ilgili oraya yatırım yapıyor. Aklına bir şey geldiği zaman, “ehemle mühimi ayırt etmem lazım” diyor mesela. “Bu çok ehem mi, bu daha az ehem mi?” diyor mesela. Ehemmiyetli olursa ona daha çok zaman ayırıyor, daha çok üzerinde duruyor. Ehemmiyetli değilse, es geçiyor onu. Beynimizde önemli bilgiler dosyası oluşuyor. Beynimizde çok önemli bilgiler, az önemli bilgiler, önemsiz bilgiler, şüpheli bilgiler dosyası var. Beynimiz, bilgileri böyle etiketliyor.
Mesela beynimizde dört ayaklı bir sandalye dosyası var. Eğer sen üç ayaklı bir sandalye görürsen, beyin onu sandalye dosyasına koymuyor. Bacağı açık dosyası açıyor ve onu oraya koyuyor. Beyinde bilgi dolaşırken, önem verilen bilgiler, köşe taşları, trafik levhaları gibi duruyor. Devamlı bu önemli diye hatırlatıyor. Hatırlattığı için hayal ona çok kolay bulaşıyor.
Biyolojik Boyutu Göstermek Terapilerde Çok İşe Yarıyor
Beynin üzerinde bir zihin var. Biz diyoruz ki: “Bak bu senin zihnini esir almış.” Beynin hatalı üretmesi, düşüncesi. Hasta onu görünce: “Bu benim elimde değilmiş.” diyor, tedaviyi kabul ediyor ve bir müddet sonra beyin de o altyapı da düzelince yavaş yavaş iyileşiyor.
Tedavilerde şunu görüyoruz: Önce o düşünce, o his aklına geldiği zaman içi acıyor o kişilerin yani kendine bıçak saplayanı biliyorum ben, karnını yaralamıştı yatırdık hastaneye. Bundan dolayı karnına bıçak saplamıştı, vesveseyi öldürmek için, dikiş atıldı üçüncü derece. Düzelince de gülüyor adam, bunu nasıl yaptım diyor. Beyin o an hükmediyor yani bir müddet sonra beyin artık maddi boyut kazanıyor, otomatik olarak yaptırıyor. Eğer bu otomatik noktasına gelmeden olursa kişi kontrol onda olduğu için hadi canım deyip bunu atlatıyor. Çok ilerlediyse onu yapamıyor artık o kişi, tedavi gerekiyor. Tedaviden sonra beyindeki o altyapı düzelince yapmaya başlıyor. Beyindeki o altyapı, kimyasal iletiyi düzeltmek gerekiyor ilerlediği zaman. Biyolojik boyutu göstermek, terapilerde çok işe yarıyor.
Beynimiz Başkasının Beynine Bağlanabiliyor
İnsanın beyin hücrelerinde, ayna sinir hücrelerimiz var. Karşı tarafın beynindeki sinir hücreleriyle kesin, net gibi konuşuyor ve bağlanıyor. Beynimiz başkasının beynine bağlanabiliyor. Mesela motor ayna nöronlar var beyinde. Sen elini kaldırınca karşı tarafın beyninde de aynı bölgedeki sinir hücreleri aktif hale geçiyor. Beyin görüntülemeleri gösteriliyor.
Aynı şekilde duygusal olarak da aynı nöronlar var. Aşırı sevgi hissediyorsun, karşı tarafta birdenbire dönüp sana bakıyor. Sen güçlü duygularla ona baktığın zaman o da dönüp sana bakıyor. Yani arada bir şey yok, bir şey söylememişsin sesin çıkmamış. Onun beynindeki ayna nöronları tetikliyor dönüp sana bakıyor. Yani bu saçma gibi geliyor bir insana ama şu anda bunun nörobilim olarak karşılığı budur. Allah bunu sebeplere bağlamış. Beyin de böyle çalışıyor diyor. Mesela bağlanabilirlik, sırr-ı münasebet diyor. Orantısallık diye geçiyor bu, orantısallık her şeyde var.
Şeytan Kötü Şeyleri, Kişiye Zarar Verecek Şeyleri Aklına Getirtiyor
“Duyguların Psikolojisi” kitabımda, duyguları olumlu olumsuz duygular diye ikiye ayırdım. Vesvese, sadece hatırlatma şeklinde oluyor. Tabi ben ilahiyatçı değilim ama benim incelediğime göre şeytanın vesvesesinin yaptırım gücü yok. Şeytan, sadece insanın aklına getirtiyor. Şeytan kötü şeyleri, kişiye zarar verecek şeyleri aklına getirtiyor. Melek de onun karşılığı olumlu şeyler aklına getirtiyor. Kişi, hangi tarafa yatırım yaparsa o tarafa daha çok ilerliyor.
“Duyguların Psikolojisi” kitabında, olumlu olanlarla olumsuzlar ayrı ayrı ele alınıyor. Kişinin, kişiliğine, ahlakına ve değerler sistemine göre oluyor. Dindar insanların farkı oluyor. Mesela bir gün bir anne geldi bana. “Ben, çocuğuma tapıyorum” dedi. Allah, hepimize bir bağlanma duygusu vermiş. Kimisi mala, kimisi dünyaya, kimisi paraya bağlanıyor. Ama Allah, o bağlanma duygusunu kulları ona bağlansın diye imtihan olarak vermiş. Mevlana, ‘aşk, aşk, aşk’ derken aslında o bağlanma duygusunu, Allah’a bağlatmaya çalışıyor.
Sonuç olarak olumlu düşünelim, güzel görelim ve davetsiz misafirleri de içeri almayalım.