TR EN

Dil Seçin

Ara

Nefis Nedir? / Neo-Kapitalist Nefis ile Müzekka Nefs’in Mücadelesi

Nefis Nedir? / Neo-Kapitalist Nefis ile Müzekka Nefs’in Mücadelesi

Nefsini sevmek mi, nefsine acımak mı; yoksa nefsini terbiye etmek mi? Bu sorulara cevap aramadan önce, nefsin mahiyetine ve işlevine dair bir-iki tespitte bulunmak istiyorum. Nefsin “öz, ruh, mahiyet” gibi anlamlarını hatırladığımızda nefisten anlaşılan her ne ise, onun kendimizle alakalı olduğunu görürüz. Burada yoğunlaşmak istediğim mesele ise, geçen ayın yazısında ifade ettiğim gibi, insanın nefsini tanıyarak Rabbini keşfedebileceği fikridir. “Sevk eden” nefs-i emmarenin bu sevk işlevinin farklı veçheleri bulunur.

Nefsini sevmek mi, nefsine acımak mı; yoksa nefsini terbiye etmek mi? Bu sorulara cevap aramadan önce, nefsin mahiyetine ve işlevine dair bir-iki tespitte bulunmak istiyorum. Nefsin “öz, ruh, mahiyet”1 gibi anlamlarını hatırladığımızda nefisten anlaşılan her ne ise, onun kendimizle alakalı olduğunu görürüz. Burada yoğunlaşmak istediğim mesele ise, geçen ayın yazısında ifade ettiğim gibi, insanın nefsini tanıyarak Rabbini keşfedebileceği fikridir. “Sevk eden”2 nefs-i emmarenin bu sevk işlevinin farklı veçheleri bulunur.

Kendinden başka değer ve yargı kıstası3 tanımayan ve “keyfe ma yeşa”4 düşünmeye ve yaşamaya adanmış bir nefis, sadece kendini referans5 bilerek kendi nasıl isterse öyle davranmayı hedefler. “Şunu neden yaptın?” sorusuna, “Canım istediği/istemediği için. Haz duyduğum/duymadığım için!” cevaplarını somutlaştıran bir kimse, istediği gibi hareket etmeye alışmış, hatta peşincilik, hazırcılık ve hazcılığın esaretine tutulmuştur. Nedenleri, canının istek veya isteksizliğine indirgemek, hikmetten yoksunluğu gösterir ve anarşik bir keyifperestliğe,6 yani keyif, tüketim, lüks vs bağımlılığına kapı aralar.

Tüketimsel nefis7 sabitelerden hoşlanmaz, süreklilik ve devamlılık gerektirenlerden çekinir; çünkü sürekli bir biçimde geçiciliğin temin ettiği muvakkat hazlar, geçici olduklarından nefsi kendilerine müptela ederek tekrarını dayatırlar. İnsan, nefsiyle iletişimini doğru bir yörüngeye oturtamadığında bu dayatmanın esiri olur.

Mezkûr esareti8 kendini başka şekillerle de dışavurur. Peşincilik, geçiciliğin heyecanı, hazcılık, yüzeysellik, mülk edinme ihtirası veya benlik pazarlamacılığı kapitalist nefsin kendi emmareliğini bu zamanda gösterme biçimlerinden bazılarıdır yalnızca. Bunların üstesinden gelmek iradesini kendisinde coşar bulursa insan, o zaman nefsine karşı ruhu, kalbi ve diğer duyguları ile mücadele etme imkânını arar. Fakat, mücadelenin gereksizliği yönündeki bir kanaat baştan hasıl olmuşsa, en baştan nefse mağlup olunmuştur.

Nefsini gemlemeye çalışan, ve ruhen yükselmeyi isteyen kimsenin şu soruyu sorması gerekir kendine: Nefsimin bu emmareliğini olumsuzlayabilmemin yolu nedir?

Nefsin varlığından şüphe duyulması mesele olmaktan çıkar; mesele, bu kapitalist nefsin bireye yüklediği görenek veya sonradan görmüşlük hislerinin nasıl terbiye edileceğidir aslında. İnsanın ana çatışma alanı, ilk başta, kendisinin ötesinde ve kusurlarının yok sayılmasıyla cereyan etmez; aksine insan evvela ve sürekli kendi içindeki mücadelesini hakkıyla ifa etmek zorundadır.

İç dünyamızdaki çatışmanın baş aktörleri nefis, hevası ve hevesi bir yanda ve diğer yanda ruh, kalp, akıl vs duygulardır. Çatışmanın konusunu bu duyguların veriliş amaçlarına uygun olarak kullanılıp kullanılmadığı belirler.

Nefsin insanın manevi duyguları arasına dahil edilmesinin bir manası ve bir işlevi vardır. Bunların ne olduğunu bilmekle, amaçlarına uygun olarak kullanılmalarına imkân tanınır. Bu modellemede nefis yalnızca düşman konumunda kalmaz, o yine de yüklenmiş olduğu, fakat olumsuzlanması gereken işlevleri itibarıyla insanın kulluğuna katkı sağlayacak kıvama terbiye edilebilir. Ahlaksız nefisten ziyade terbiye edilmemiş nefisten bahsetmek daha doğru olsa gerek. O halde nefsin işlevselliğine odaklanmakla ona dair yargısal bakışımızı iyi/kötü veya sevgi/nefret dikotomisinden kurtarabiliriz. Üstte içerikleriyle modellediğim kapitalist nefis iki metaforik figürasyonla bugünkü bireylerde arz-ı endam eder: Firavunlaşmak ve nemrutlaşmak meyilleri.

Her iki meylin de ortak noktası mülkiyet anlayışıdır, emanet edilmiş her ne varsa malı ve mülkü zannetmesidir. İnsan “Lehü’l-Mülk”9 derken, “Mülk sadece ve yalnızca Onun’dur” mantığını benimseyerek verilen her bir şeyin kullanım koşulları olduğunu düşünmeye ve idrak etmeye başlar.

Özü itibarıyla terbiye edilmemiş nefis insanı esarete düşürür, firavunlaştırır veya nemrutlaştırır. Doğru terbiyeye muhatap olduğunda (eğitimle), bazen de maruz bırakıldığında (oruçtaki açlık gibi), nefis dahi insanın duyguları arasında kulluğu hedefleyen bir cihaza evrilir.

İşte bu işlevsel bakıştan kaynaklı terbiye nefsin kulluğuna işaret eder; sadece isyankâr bir asi değildir o. Onu isyana sürükleyen şey, bizi fıtri olarak mücadele ve uğraşa sevk edenlerdir; eğer o isyan saikalarını olumsuzlayarak onları manevi yükselişimizin zembereği kılabilirsek nefis kulluk bilincine bürünür.

“Mülk benim değil, emanetçisiyim; bağımlılıklarım zaman-mekânımın aşırı tüketimsel hızının neticesidir, otokontrol mekanizmamı terbiye etmeliyim” konsepti hayata taşındığında, nefs-i emmarenin daima olumsuza sevk ediciliğindeki terakki parıltısı görülebilir. Olumsuzlukları olumsuzlayarak (tezekki) olumlu bir sürecin kendi içinde başlatılabilmesinin ilk adımı, aşaması; nefse işlevsel bir bakışla bakılmasına bağlıdır. Nefsin kulluğunun parlaklığını onu toprak10 unsuruna teşbih ederek anlayabiliriz.

Nitekim toprak nasıl ki üzerinde serili bitki örtüsünün renk çeşitliliğini tüm parlaklığıyla gösterir,11 öyle de “nefs-i insaniye[nin], sırr-ı camiiyet itibarıyla, tezekki etmek şartıyla bütün letaif-i insaniyenin fevkine çıktığı”12 düşüncesi, nefsin iki girift ve birbirine zıt konumunu tebarüz ettirir.

Bir yandan katılığı ve kesafeti içerisinde kendisine karşı mücadele edilmediğinde veya otokontrolle güdülmediğinde bireyi esir alan ve atalet zindanına atan neo-kapitalist nefis, diğer yandan terbiye ve tezkiye edildiğinde ferdin iç dünyasının en imtiyazlı neferine dönüşür.

Bu bağlamda ele aldığım nefis, hem sorunun hem de çözümün kendisidir. Sadece ona yönelttiğimiz bakış açımız, nefsin de kendi içerisinde bir kulluğunun olup olmadığına bizi ikna eder. Ön yargıyla baştan nefsin yalnızca “öldürülmesi” gereken bir uzuv olduğu kanaatiyle hareket edilirse, sadece varlığı yadsınmakla kalmaz, işlevine ve içindeki dikotomiye de gözlerimizi kapatırız; bu ikilem oradadır, ama gözden kaçıyordur. Zira, nefis ölmez, vazifesini “asab [ve] damarlara”13 devreder; bireyin dünyevi yaşamı boyunca mücadelesini sürdürmesi gereken mana baki kalır. Adına nefis de denilse, sinir-asapta dolaşan maddi bir duyu da olsa; sır, Rabbini tanıyabilmenin yalnızca insanın nefsini terbiye etme çabasından doğduğunu kalben görmesine bağlıdır. Zira enfüsî ilk çatışma nefs-i emmare ile kalbin arasında bir yerde vuku bulur.

 

Kaynaklar:

1. Rağıb el-İsfahani, El-Müfredat.

 وَمَٓا اُبَرِّئُ نَفْسٖيۚ اِنَّ النَّفْسَ لَاَمَّارَةٌ بِالسُّٓوءِ اِلَّا مَا رَحِمَ رَبّٖيؕ اِنَّ رَبّٖي غَفُورٌ رَحٖيمٌ 2.

ayet-i kerimesine (Yusuf, 12/53) atıfta bulunuyorum.

3. Sözler, 26. Söz, Hatime.

4. Sözler, 14. Söz.

5. Mektubat, 29. Mektup 2. Risale (Ramazan Risalesi).

6. Perestlik tapıcılık/tapmak anlamına da gelmektedir. Bu anlamı burada tercih etmedim. Teolojik düzlemdeki anlamından çok, sosyolojik karşılığını tercih ettim.

7. Tüketime odaklanmış veya müptela olmuş nefis olarak da okunabilir; esasen dayandığım kavram terkibi ise neo-kapitalist nefistir.

8. Sözler, 10. Söz.

9. Mektubat, 20. Mektup 1. ve 2. Makam 4. Kelime: “لَهُ الْمُلْكُ”.

10. Kastamonu Lahikası.

11. Mesnevi-i Nuriye, Şule.

12. Sözler, 28. Söz, 1. Sual.

13. Mektubat, 26. Mektup 4. Mebhas: “[N]efs-i emmare, ya levvameye veya mutmainneye inkılab eder; fakat silâhlarını ve cihazatını asaba devreder. Asab ve damarlar ise, o vazifeyi âhir ömre kadar görür. Nefs-i emmare çoktan öldüğü halde, onun âsârı yine görünür.”