TR EN

Dil Seçin

Ara

Bebeklerin Gizli Dünyası

Bebekleri tanıdığımızı, haklarında her şeyi bildiğimizi sanıyorduk... Ama bilim adamları artık aynı fikirde değil. Bu konuda başlattıkları yeni çalışmalar her şeyin gözden geçirilmesi gerektiğini gösteriyor. Soru işaretleri de giderek çoğalıyor.

Eski teorilere göre bebek, istediğin bilgiyi üzerine basabileceğin boş, beyaz bir sayfa” gibidir.

Bebeklere farklı bir gözle bakan bilim adamları bu boş, beyaz sayfa teorisinin yanlış olduğunu ispatlamak üzere yola çıktılar. Ve işte araştırmalarının şaşırtıcı neticeleri:

Bebekler, anne babalarının dışında daha pek çok büyüğe birkaç saniyede etki ederler.

Gözbebeklerinin, bizimkilerden çok daha büyük olduğunu fark ettiyseniz, bunun da bir sebebi olduğunu bilmelisiniz. Çünkü o kocaman gibi görünen gözlerle insana baktıklarında etki etmemeleri mümkün değil.

Gözler konuşur derler ya... Bu söz bebekler için bile geçerlidir. İnsanda gözbebeği, ruh hâlini gösterir. Bebeklerde de öyle. Hoşuna giden şeyler oldu mu gözbebekleri büyür. Ama kızdığı ya da rahatsız olduğu zaman gözbebeği küçülür.

Eski inançlara göre bebekler pek iyi görmezler. Büyüdükçe görme yetenekleri de fazlalaşır. Günümüzde ise bunun kısmen de olsa yanlış olduğu ortaya çıktı.

Bebeklerin uzak mesafedeki şeyleri net olarak görmediklerini, ancak yarım metre kadar mesafede bulunan her şeyi bizler kadar net gördüklerini söyleyen araştırmacılar, Bu bile onların yararına. Kendini savunamayacak durumda oldukları için, bebekler sadece kendilerine yakın şeylerle ilgilenirler ve bu yakın şeyleri bir bir öğrenmek, böylelikle kolaylaşır.” diyorlar.

Duyma konusunda bebekler oldukça kabiliyetli. Hem de bizleri şaşırtacak kadar kabiliyetli.

İlim adamları yaptıkları araştırmalar sayesinde artık bebeklerin anne karnındayken bile bazı sesleri duyabildiklerine kanaat getirmişler.

Bu konuda da Bebekler anne karnındayken sadece kuvvetli sesleri duyarlar. Ne de olsa dış dünyadan izole edilmiş bir dünyada bulunuyorlar. Doğumda ise plasenta sıvısından bir miktar orta kulağa kaçar ve dış dünyanın sağır edici seslerini duymazlar. Bebekler, onlar için en önemli ses olan anne sesini duyabiliyorlar. İşte bu yüzden insan sesine kolayca alışır ve taklit edebilirler.” deniyor.

Diğer enteresan bir araştırma da, yeni doğan bebeğin kokuya ait kabiliyetinin olduğudur. Bebeğin anne sütü kokulu bir yastığı, temiz bir yastığa tercih ettiği görülmektedir.

Daha da garibi şudur ki, altı günlük bir çocuk kendi annesinin sütünün kokusunu, diğer annelerin sütünün kokusundan ayırabilmektedir. Yine bebekler amonyum hidroksit (idrar) gibi keskin ve kötü kokulardan kaçmakta, güzel kokulara ise sevinçle karşılık vermektedir. Bütün bu ve benzeri kabiliyetler, bir refleks olmayıp şahsiyet ifade etmektedir. Yani her bebek, belli sınırlar içinde ayrı bir davranış ortaya koymaktadır.

Çocuk gelişme psikoloji laboratuarlarında görevli Profesör Roger Leeuvere göre, bebekler Birer halkla ilişkiler uzmanı”. Nasıl olup da gülümsemeyi öğrendikleri henüz bir sır olarak kalsa bile, bunun çok işe yaradığı kesin. İlk dört-beş ay, sadece gülümserler ama ondan sonra gülmeyi de öğrenirler.

Konuyla ilgili araştırmalarıyla tanınan başka bir ilim adamı Desmond Morris ise, Demek ki gülümseme insan genlerine kaydedilmiş, çünkü hayvanların hiçbiri gülümsemez. Oysa dünyadan haberi olmayan küçücük bebekler gülümsemeyi çok iyi bilirler. Hem de onlara öğretilmediği halde... Durum böyleyken bebeklerin daha pek çok şey bildiklerini düşünüyorum.” diyor.

Bebekler yalnızlığı sevmez. Ama yanlarında en çok anne ve babalarını isterler.

İşte bu noktada Montpellier Tıbbî Araştırmalar Enstitüsü müdürü Profesör H. Montagnerin araştırmaları son derece ilgi çekiciydi. Çünkü birkaç haftalık bebeklerin nasıl olup da anne ve babalarını hemen tanıdıkları gerçekten de şaşırtıcı.

Her bebek, annesini ya da babasını uzaktan gördüğü anda hemen tanır. Karanlıkta bile, yanındakiler annesiyle babası mı, ya da bir başkası mı anlar.

Çünkü karanlıkta koku duygusu devreye girer. Hiçbir şey görmüyor ya da koku almıyorsa, annesi ile babasını seslerinden tanır.

Bu arada bir başka deney sırasında her annenin, uykusunda bile kendi bebeğinin sesini hemen tanıdığı ortaya çıktı.

Profesör Montagner deneyi şöyle anlatıyor:

20 kadar kadından oluşan bir grup anneyi büyük bir yatakhaneye yerleştirdik. Bebeklerini de aynı yatakhanenin öbür ucundaki yataklara yerleştirdik. Geceleri yapılan kayıtlara göre kadınlar, uyku sırasında kendi bebeklerinin seslerini duyup ânında uyanıyorlar. Kadınların uyku sırasında nasıl olup da o kadar çok bebek sesi arasından kendi bebeklerinin sesini ayırt edip uyandıklarını hâlâ anlayamadık.”

Bu tanıma mekanizmasının nasıl işlediği ise tam olarak açıklık kazanmış değil.

Kesin olan bir şey varsa o da İlâhî Rahmetin, anne ile bebeği arasında mucizevî bir şefkat bağı dokuduğudur. Bebeklerin bu inanılmaz halleri, onların biyolojik formüllerin ifadeye yanaşamadıkları insan ruhunu barındırdığına ne güzel bir delildir. Bizlerin yolculuğa çıkarken hazırlık yapmamız gibi, bebekler de, bu uzun hayat yolculuğuna gönderilmeden gerekli şeylerle âdeta donatılıyorlar.