Dış dünyamızda bazı alanlarda mafyalar etkili olduğu gibi, sefahet ve hevesat-ı nefsaniyenin kamçılandığı günümüz hayat tarzında, iç dünyamız da tamamen mafyavarî duyguların hâkimiyeti altına giriyor.
İnsanı istikamet çizgisinden çıkaran, ilahi emir ve yasaklara karşı isyana sevkeden, günaha yönlendiren bu olumsuz duygular ve sebep oldukları kötü davranışlar, hep egoizm, yani bencillikten beslenirler.
Şimdi egoizm üzerinde biraz duralım:
Egoizm (bencillik): Yalnızca kendini, şahsi ve maddi çıkarlarını, bedenî zevk ve lezzetlerini düşünme halidir.
Egoizm, insanda bütün kötülüklerin başıdır. Her türlü kötü duygu, menfi davranış bencillikten beslenir.
İslam ahlakı, egoist anlayışa karşıdır. Diğerkâmlığı esas almıştır. Kuvvetli, zayıfın yardımına koşmalıdır. Hayat bir menfaat mücadelesi değil, kaynaşma, dayanışma ve yardımlaşma olmalıdır.
Nitekim Allah Resulü: “İnsanların en hayırlısı, insanlara faydası olandır.” (Münavi; Feyzu’l-Kadir 3/481, H.no:4044) buyurmuştur.
İslamiyet hayatın bütün safhalarında egoizme karşı savaş açmış, Müslümanı bencil bir ruha sahip olmaktan daima menetmiştir:
- “Aldatan bizden değildir.”
- “Komşusu açken kendisi tok olan bizden değildir.”
- “Müslümanların dert ve üzüntüleri ile dertlenmeyen olgun bir mü’min değildir.”
- “Veren el, alan elden hayırlıdır.”
Bu mealde pek çok hadis-i şerif vardır. Hepsi de mü’mini diğerkâm olmaya; insanları aldatmaktan, istismardan uzak kalmaya çağırmaktadır.
…
Ticaret hayatında egoizmden uzak olmaya ibretli misaller:
Diyarbakır Erganili Yaşar Gökçek anlatıyor:
Bediüzzaman Hz.lerinin kardeşi Abdülmecid Efendi 1928 yılında Ergani’ye gelip yerleşmişti. Kendisi Ergani’de uzun müddet bakkallık yaptı. Tabii o zamanın bakkalları, her çeşit malın satıldığı kırkambar mahiyetinde idi. Sebze ve meyveyi de bakkallar satardı. Abdülmecid Efendi, kendisinden meyve ve sebze alanlara tabladaki en iyilerini ayırır, tartar, verirdi.
Neticede, satılamaz olarak gördüğü sararmış veya tam olgunlaşmamış veya az çok ezilmiş olanlarını kimseye satmaz, onların bir kısmını bazen evine götürürdü. Hanımı, bu işe hayret eder:
“Efendi, insan kendi evine en iyilerini getirir. Bunları da müşterilere satar!” diye itiraz ederdi. Abdülmecid Efendi ise:
“Hanım, hanım, o müşterilere yazıktır. Bunları onlar yiyemezler!” derdi.
…
Konyalı Büyük Veli Hacı Veyiszade, bir gün, hem bakkallık hem manavlık yapan Hacı Arif Ağa’nın dükkânına uğramış.
Selamdan sonra Veyiszade Hoca, “Birkaç kilo meyve tartıver” demiş.
Arif Ağa, Veyiszade Hoca’ya saygısından, meyvenin en güzellerini seçip ayıklamaya başlamış.
Veyiszade Hoca bu durumu görünce müdahale etmiş, meyveleri sandığa boşaltarak itiraz etmiş ve demiş ki: “En iyilerini bana vereceksin de öbürlerini kime satacaksın, öteki müşterilere haksızlık olmaz mı bu? Karıştır da, sıradan tart şunu!..” (Hacı Veyiszade, 463)
…
Bir başka yaşanmış olay:
İslam büyüklerinden İbn-i Muhayrız Hz.leri elbise almak için bir manifatura dükkânına girmiş.
Dükkânda bulunan birisi, onu tanımış ve dükkân sahibine:
- “Bu zatı biliyor musunuz? Bu zat İbn-i Muhayrız’dır,” demiş.
İbn-i Muhayrız, bu sözü duyunca, hemen kalkmış ve:
- “Biz buraya paramızla bir şey almaya geldik, dinimizle değil!” diyerek oradan alışveriş yapmadan ayrılmış.
Böylece dükkân sahibinin, kendisine özel muamele yapmasına fırsat vermemiş.
…
Egoizm; haset, yalancılık, aç gözlülük, cimrilik, düşmanlık, kibir, suizan gibi pek çok menfi duygunun da menşeidir.
Bencillik terk edilmeden, kişinin güzel ahlak ve temiz duygular sahibi olması çok güçtür.
Bu sebeple İslamiyet nefisle ve bencillikle mücadeleye büyük önem vermiştir.
Kur’an’da isar hasleti nazara verilir. Ve bu haslet sahipleri övülür.
İsar hasleti, egoizmin zıddı olan diğerkâmlığın ve cömertliğin zirvesi bir ahlaktır. İsar, “başkasını kendine tercih etmek” ahlakıdır. Ashabın seçkin özelliklerinden biri de, bu ahlak üzere olmaları idi.
Bir rivayete göre, isar hasleti, Muhammed ümmetine özgü, ayırıcı bir vasıftır. Rivayet şöyledir:
Musa (as), Allah Teala’ya:
“Yâ Rab! Muhammed (asm) ile ümmetinden bazılarının cennetteki derecelerini bana göster,” dedi. Allah Teala da:
- “Yâ Musa, o derecenin hepsini birden kavramaya güç yetiremezsin. Sana sadece onun en büyük derecelerinden bir dereceyi göstereyim. Ben bu derece ile, Hz. Muhammedi (asm) ve ümmetini bütün yaratıklarından üstün kıldım.”
Bunun üzerine melekût âleminden bir kapı açıldı.
Hz. Musa, Hz. Muhammed’in (asm) nurunu görünce, neredeyse kendinden geçecekti.
Cenab-ı Hakk’a:
- “Yâ Rab! Ne ile Onu bu dereceye yükselttin?” diye sordu.
Allah Teala:
- “Ona verdiğim yüksek bir ahlak sayesinde!” buyurdu.
- Hz. Musa:
- “O ahlak hangisidir?” diye sordu. Allah Teala da:
- “İsar hasletidir. Yani ‘başkasının ihtiyacını kendi ihtiyacına tercih etmek’ duygusudur. Bu yüce ahlak ile kim bana gelirse, ben onu hesaba çekmekten haya eder, onu cennetin istediği yerine yerleştiririm!..” buyurdu. (Menkıbeler, 46)
- …
- İsar hasletine bir misal vererek yazımızı tamamlayalım:
- Mevlana Hz.’leri vefat ettikten sonra, hayatta iken, kendi yerine halife ve vekil bıraktığı Hüsameddin Çelebi, talebeleriyle birlikte Hz. Mevlana’nın oğlu Sultan Veled’e gelerek:
- “Artık bizleri irşad etmeye, ilim öğretmeye başlamanızı rica etmeye geldik. Zira, mübarek hocamız Mevlana’ya halife olmaya, ancak sizin tam layık olduğunuzu düşündük ve aramızda konuştuk. Bizler, can ü gönülden, gece-gündüz demeden, sizin hizmetinizde olmaya, irşadınızla aydınlanmaya karar verdik!” dedi.
Hüsameddin Çelebi, bu sözleriyle halifelik hakkından feragat etmiş; hocası Mevlana’ya ve oğluna olan sadakat ve sevgisini fiilen göstermiş oluyordu.
Sultan Veled, bu bağlılık ve teveccüh karşısında çok duygulandı. Ancak yapılan teklifi kabul etmeyerek:
- “Siz, muhterem babamın sağlığında halifesi idiniz. Vefatından önce sorulduğunda da yine sizi halife bıraktığını ifade buyurmuştu. Bu sebeple siz bizim hocamızsınız. Bu vazife size verilmiştir. Başta kendim ve oğlum Arif Çelebi, size tabiyiz, ne emrederseniz yapmaya hazırız!” buyurdu.
Bu olay, bize, maneviyat büyüklerinin tevazularını, feragatlarını, kendi yerlerine başkasını tercih (isar) ahlaklarını gösteren ibretli bir levhadır.
İnsanlar maddi makamlara gelmek için, birbirleriyle hırsla yarışırken, rakip durumunda olan kişiler birbirlerini karalayıp ayağını kaydırmaya çalışırken; ahirete inananlar için maneviyat büyüklerinin bu olgun ve erdemli hallerinden alınacak dersler olsa gerektir.