TR EN

Dil Seçin

Ara

Şehr-i Ramazan’ın Ardından

Şehr-i Ramazan’ın Ardından

Ramazan geçti hayatlarımızdan… Faniliği, acziyeti, tevazuu, nimete şükrü, halden anlamayı, kardeşliği, yardımlaşmayı, paylaşmayı öğretti bize bir kez daha. Oruçla, Kur’an’la buluşturdu bizi ve asıl olanın ne olduğu dersini aldık böylece. Ramazan ikliminde yavaşlayan, durgunlaşan günlük hayatlarımız daha bir içimize yönelme, düşünme ve muhasebe yapma imkânı sundu. Unuttuklarımızı hatırlamak, kendimizle buluşmak, tanış ve biliş olmak için ne güzel bir imkândı bu. Değerlendirebilenlere ne mutlu.

Sayılı gün çabuk geçti yine. İnsan istiyor ki bu sükûn, barış ve huzur hali hep devam etsin. Koşturma içinde geçen hayatlar içinde kendimizden uzak düşmeyelim, asıl olanın ne olduğunu unutmayalım, bitmek bilmeyen dünya telaşı içinde kaybolup gitmeyelim. Niyet böyle ama bir yandan da düşüncelerimizin, duygularımızın, algılarımızın Ramazan ikliminde aldığımız derslerin tam aksi istikametinde manipüle edildiği ve şekillendirildiği bir hayatın içinde olduğumuz da malum. Öyle bir hayat ki, bireysellik, kendini gerçekleştirme ve özgür olma adına sürekli bencilliğin, kibrin, hırsın, nankörlüğün, rekabet ve kıran kırana mücadelenin esas olduğuna dair sürekli göndermelere veya mesajlara maruz kalmakta insanoğlu.

Her bir insan tekinin kendi hayat imtihanını vermekte olduğu inancıyla hareket edip merhamet, adalet ve iyiliğin esas olduğu bir dünya ideali paylaşanların yanı sıra hayatı bir çatışma ve güç mücadelesi, dünyayı da güçlü olanın ayakta kalacağı bir yer olarak görenlerin de var olduğu bir dünyada yaşıyoruz.

Günlük hayatın içinde farkında olmadan formatlanıyor düşüncelerimiz duygularımız. Kendimiz, diğerleri ve genel olarak hayata dair algılarımızın sürekli yarışma-rekabete dayalı programlar eliyle şekillendiriliyor. Hep kazanarak, diğerlerini arkada bırakarak kendimizi ispatlama ve değerli hissetme dersinin verildiğinin farkında mıyız?

Artık aile fertlerinin toplandığı sofralar, memnuniyet ifade eden tebessümler ve eline sağlık ifadelerinden ziyade stüdyo ortamında sınırlı zamanda yemek yapıp, jüriden yüksek puan almayı başardığı için kendini çok iyi hisseden ve mutlu olan insanların televizyon programları aracılığı ile günlük hayatımıza dâhil olması söz konusu. 

Evinde ağırladığı insanlar tarafından sadece yemekleri ile değil sofra düzeninden, tabak çatal kaşık takımlarına kadar pek çok ayrıntıyla değerlendirilen/acımasızca eleştirilen kişilerin yer aldığı bir program formatı, kadim geleneğimizde misafirliğe dair adab-ı muaşeret kurallarını alt üst ederek aslında nezaketsizlik, nankörlük ve şükürsüzlük dersi vermekte değil midir?

Bunlara bir de program adı altında birbirlerinin evleri, evlilik merasimleri, giyim kuşam tercihleri konularında rekabete sokulan ve birbirini alt etmeye çalışanları ekleyin. Her biri ile farkında olalım veya olmayalım insani hassasiyetler törpülenmekte, manevi değerler örselenmektedir.

Toplumun küçük bireyleri de bu sistemin bir parçası. Çok küçük yaşlarda büyüklerin hızlı rekabete dayalı dünyasına dâhil edilen çocukların en güzel çağları kreşte, formel eğitim ortamlarında, okul servislerinde trafik çilesiyle geçmekte. Doğal ortamda doyasıya oyun oynama fırsatı bulamadan yetişkin oluveriyorlar. Sonra gelsin stüdyo ortamında bu şekilde yetişmiş “çocuk yetişkinler”in kıyasıya yarıştığı oyun programları. 

Sanal dünyada sürekli kazanmayı, şiddet uyguladıkça yakıp yıktıkça puan kazandırıp bir üst seviyeye geçiş vizesi veren internet oyunlarını da düşünürsek duygu ve düşünce dünyamıza kaç koldan müdahale edilmekte olduğunu daha iyi anlarız. 

Hâsılı kelâm, hayatın rekabete ve kazanmaya odaklı, oyun ve eğlenceden ibaret bir dünya hayatından ibaret olduğu dersi verilmekte türlü yollardan. Oysa Ramazan boyunca durulma, düşünme, aslımızı hatırlama, insani değerleri kuşanma, aşkın yanımızla hemhal olma fırsatı bulmuştuk. Hayatın istek ve arzulardan ibaret olmadığını, bunlara irade ile istikamet verildiği ölçüde insani mertebenin yükseleceğini, mülkün sahibi değil, emanetçisi olduğumuzu, kişisel ve toplumsal huzurun bencillik değil biz bilinci ile inşa edilebileceği gibi nice dersleri verdi bize. Kutlu misafirlik bir ay sürdü ve yine uğurlandı dua, ayrılığın verdiği burukluk ve tekrar kavuşma umudu ile.   

Bize fıtratımızla barışık bir iklim sunan Ramazan bereketi ile gelir derler. Bir ay boyunca hanelerimize gönüllerimize bereket vesilesi olan bu kutlu ay, umalım ki giderken de bereketini bırakıp gitmiş olsun hayatlarımıza. O bereketle yılın diğer zamanlarında da Ramazan iklimi sarsın sarmalasın bizi. Allah akletmeyi, basiret ve ferasetle kendimize ve hayata bakabilmeyi, irademizi O’nun rızasına uygun tercihler yönünde kullanabilmeyi nasip etsin. 

Gayret bizden tevfik Allah’tan.