İnsan ihtiyaçlarının sınırsız, bu ihtiyaçların giderileceği kaynakların ise sınırlı olduğunu söyler iktisat bilimi…
Maslow Piramidi modelinde ise ihtiyaçlar hiyerarşisi beş temel kategori olarak gruplandırılır ve en alttan başlayarak yukarıya doğru sırasıyla fiziksel ihtiyaçlar, güvenlik ihtiyacı, sosyal ihtiyaçlar (ait olma, sevgi), saygınlık (değer) ihtiyacı ve kendini gerçekleştirme ihtiyacı zikredilir. Bu modele göre “kendini gerçekleştirme” piramidin en tepesinde yer alan bir üst ihtiyaçtır ve bunun gerçekleştirilmesi kendinden önceki temel ihtiyaçların karşılanmış olmasına bağlıdır.
Tabandan tavana hiyerarşik sıralama içinde insan psikolojisini izah eden bu model, tarihte veya günümüzde tüm zorluk ve imkânsızlıklara rağmen açlık, yokluk ve ötelenmek pahasına kendileri olmalarını sağlayan inanç ve değerlerini her şeyin önüne koyarak hayatlarını mücadele ile geçiren insanların anlam dünyalarını izah etmede yetersiz kalıyor. İnsanı insan eden değerler uğruna yaşanmış nice hayatlar hem kendi çağları hem sonradan gelen nesiller için büyük bir ders ve ibret örneği. Böyle örnekler olmasa insan olmaya dair mevcut tüketime dayalı sistemin tanımladığı şekilde “tükettikçe var olan / tükettikçe kendi olan varlıklar” olduğumuz rüzgârına kapılmak işten bile değil. Çünkü tüketmenin bir çeşit “kendini gerçekleştirme” / “kendi olma” / “iç tatmine erme” olarak lanse edildiği zamanlardayız.
…
Kendini gerçekleştirmeden ne anlıyoruz peki?
“Kendilerinden doyum bulan, yapabileceklerini ortaya koyan, yaşamda kendileri için bir anlam bulabilmiş insanlar” diye tanımlıyor Maslow. Buna göre biyolojik, sosyal ve psikolojik ihtiyaçlarını gideren bireylerin, daha özgür ve iyi hissedecekleri ve bundan sonra sıranın varolan potansiyellerini açığa çıkarmaya geldiği kabul ediliyor.
Kendini gerçekleştirmiş, iç tatmine ermiş bireylerin özellikleri de şöyle sıralanıyor: Kendilerini ve başkalarını olduğu gibi kabullenme… İnsanları, olayları, hayatı, objektif olarak değerlendirme… Derin ve anlamlı ilişkiler kurabilme… Empati… Özerklik… Yalnız kalabilme… Kendiyle vakit geçirebilme…
…
Diğer yandan her ne kadar insanın ihtiyaçları sınırsızdır dense de hayatta kalmayı sağlayan üç temel ihtiyaç öne çıkıyor: Yeme-içme, giyinme ve barınma...
İhtiyaçlar hiyerarşisinde en alt basamakta zikredilen fizyolojik ihtiyaçlar bir başka deyişle. Bu noktada insan duygu ve düşüncelerinin büyük ölçüde beslendiği, gündemin ve günlük rutinin şekillendiği sanal dünya ve TV programlarında nasıl bir format içine sokulduğumuzun farkında mıyız diye düşünmek gerekiyor.
Evet, yeme-içme temel bir ihtiyaç. Ancak sosyal paylaşım ağlarında veya yemek programlarında ele alınış biçimine bakıldığında bu temel ihtiyacın başka bir şeye evrildiği görülüyor. Yaptığınız yemek, yediğiniz mekan, kullandığınız takımlar, masa düzeniniz, insanlara sunum şekliniz, size ikram edilen yemeğe öncelikle eleştiri nazarıyla bakmak, insana, emeğe saygıdan yoksun yaklaşımlar ve tavırlar... Zamanı ve enerjiyi ayrıntılara harcamak... Yıpranmak... Yıpratmak...
Evet, barınma temel ihtiyaçlardan bir diğeri. Ancak bunun da anlam dünyamızda artık farklı yorumlanması söz konusu. İnternet üzerinden paylaşılanlara veya ev tadilatı vs. üzerine yapılan TV programlarına bakıldığında, kendisinde sükun bulunan “mesken” anlayışından ziyade, başkalarınınkinden farkı ve pahası ön plana çıkan bir yaklaşım görüyoruz. Oda sayısı, badana ve yer döşemesi uyumu, kapısı, dolabı, penceresi, fayansı, mobilyası, tülü-perdesi, varsa bahçe düzenlemesi gibi birçok ayrıntının gözümüze gönlümüze hitap etmesi meşgul ediyor bizi. Çünkü her bir ayrıntının bizi biz yapan bir gösterge olacağı kabulu var zihnimizde.
Giyinme de insan için temel bir ihtiyaç. Ancak sanal dünya veya moda programları bunun da ihtiyaç olmaktan çok öte bir anlama dönüştüğünü gösteriyor. Giyim kuşam artık sıcak veya soğuktan korunma, bedenin muhafazası, sosyal varlık olarak insanın toplumsal yaşantı içinde kendini ifade etme biçimi değil, tüketim ekonomisinin önemli bir sacayağı. Özellikle modaya uyma ve marka tercihleri ile insanların kendilerini tanımlama ve toplum içinde konumlarını belirleme gibi bir eğilim var. İşte bu nedenle gerekli gereksiz pek çok ayrıntıya takılıyor insanlar... Nasıl görünüyorum? İyi bir izlenim bıraktım mı? Renk uyumu, çanta, ayakkabı, aksesuar derken zamanı ve enerjiyi ne kadar hoyratça kullandığımızın farkında bile olmuyoruz çoğu kez. Bir de bunları karşılamak noktasında maddi yetersizlik durumunu düşünün. İnsanın kendiyle kavgalı olması, yetersizlik hissetmesi ve mutsuz olması işten bile değil temel bir ihtiyaca bu kadar anlam yüklediği takdirde.
…
Tüm bunlar kendini gerçekleştirme, iç tatmine erme gibi bir üst ihtiyacı / hedefi olan insanın daha ilk basamakta takılı kaldığı düşüncesine getiriyor bizi. İnsan kendini gerçekleştireceği, başkalarından farkını ortaya koyacağı, anlam inşa edeceği alanlar olarak aslında en alt basamağa mahkum edilmekte. Temel ihtiyaçlar deyip bunları ayrıntılandırarak ve her biri için insanı sürekli tüketmeye teşvik eden, tüketimi bir var oluş ve kendini gerçekleştirme şekli olarak lanse eden bu anlayışa karşı en temel ihtiyacımız aslında bir farkındalık ve teyakkuz halini kuşanmak değil midir?
Bize düşen asıl olanı unutmadan, ayrıntılarda boğulmadan, eşref-i mahlukat olduğumuzu hatırda tutarak ve en önemlisi insana ve hayata dair önümüze konan modelleri sorgulayarak kendi referanslarımızdan hareketle ihtiyaç ve hedeflerimizi belirlemek ve o yolda çaba göstermek olmalı.
Bu noktada Maslow Piramidi’nin öngördüğü “üst ihtiyaç” yani kendini gerçekleştirme / iç tatmine erme ihtiyacı denince aklımıza / gönlümüze Rad suresi 28. ayetin düştüğünü de ifade etmek gerekir vesselam.
Bizleri maddi boyuta takılıp kalmaktan, sığ sularda debelenmekten koruyup aşkın olana yükseltecek olan O’nun sözüdür çünkü: “Kalpler ancak Allah’ı anmakla itminana erer / mutmain olur / huzur bulur.” Amenna ve saddakna.